Güncelleme Tarihi:
Mevcut politikalarda değişim görülebilecek yedi önemli konu başlığı şunlar:
NATO'DA YENİDEN YAPILANMA
Donald Trump, 60 yılı aşkın bir süredir ABD dış politikasının temel taşı olan NATO'ya karşı eleştirel bir yaklaşıma sahip.
Trump bu örgütü, "kadük", ittifakın üyelerini ise ABD'nin cömertliğinden faydalanan "nankör" müttefikler olarak tanımlıyor. Yemin töreni öncesi bir kez daha, NATO'nun 28 üyesinin "birçoğunun" kendi üzerlerine düşeni yapmadıklarını ve bunun da ABD için "hiç adil olmadığını" söyledi.
Bu son eleştiri, Barack Obama'nın Rusya'nın olası saldırganlıklarına karşı caydırıcı nitelik taşıması için Polonya'ya 3 bin ABD askeri konuşlandırdığı bir dönemde yapıldı. Trump'ın söylemi, bir bakıma ABD'de birçok NATO üyesinin savunma harcaması taahhütlerini yerine getirmemesinden dolayı uzun süredir hakim olan kaygıları yansıtıyor. NATO düzenlemeleri gereğince üye devletlerin GSYİH'lerinin en az yüzde 2'sini savunma harcamalarına ayırmaları gerekiyor.
Ancak bu taahhüt birçok üye devlet tarafından yerine getirilmiyor. ABD, şu anda dünyanın en fazla savunma harcaması yapan ülkesi konumunda bulunuyor. Trump eleştirilerinin yanı sıra NATO'nun kendisi için "çok önemli" olduğunu da vurguladı. Ancak, bu sözler mevcut kaygıları gidermeye yetmedi ve NATO konusundaki tutumu Avrupa'da tedirginliğe yol açtı.
Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Trump'ın sözlerinin ittifak içerisinde endişeye yol açtığını öyledi.
ABD, RUSYA İLE YAKINLAŞACAK MI?
Seçim kampanyası sırasında Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i "iyi ilişkiler kurmak isteyeceği güçlü bir lider" olarak tanımladı. Tüm bu güzel sözler, ABD istihbarat servislerinin, Rusya'nın seçim kampanyası döneminde Demokrat Parti'ye yönelik siber saldırılardan sorumlu olduğu yönündeki tespiti yapmasından önce sarf edilmişti. Trump da daha sonra bu tespite katıldığını açıkladı.
Daha sonra Rusya'nın Trump'a şantaj yapmasına olanak tanıyabilecek bir dosya olduğu yönündeki doğrulanmamış iddialar da yeni başkanın Rusya ile ilişkileri konusunda zor, yeni soruların gündeme gelmesine neden oldu. Trump bu soruları, iddiaları "yalan haber" diye nitelendirerek ve dosyanın istihbarat servisleri tarafından kasten sızdırılmış olabileceğini söyleyerek savuşturmayı başardı.
Şimdi ise Trump, işe Putin ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'e "güvenerek" başlayacağını söyledi ancak bunun "çok uzun sürmeyebileceği" uyarısını da yaptı. Ayrıca, ABD'nin Rusya'ya uyguladığı yaptırımları, "en azından bir süre daha" yürürlükte tutacağını da ifade etti.
Ancak kısa bir süre önce bir mülakatta, nükleer silahlarını azaltması da dahil Rusya ile "iyi anlaşmalar" yapılabilirse yaptırımların kaldırılabileceğini belirtti. Obama yönetimi sırasında, Ukrayna, Suriye ve siber saldırılardan dolayı ABD-Rusya ilişkilerinde ciddi gerilimler yaşandı. İkili ilişkilerdeki dinamikler, Trump'ın başkanlığında önemli değişimler gösterebilir.
SERBEST TİCARETİN SONU MU GELİYOR?
Donald Trump'ın ticaret alanındaki politikaları, on yıllardır ABD'nin dünyanın geri kalanıyla kurduğu ekonomik ilişkilerde bir defada meydana gelen en büyük değişime neden olabilir. Trump, iş kaybına neden olduğunu öne sürdüğü ABD, Kanada ve Meksika arasında yapılmış olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması da dahil olmak üzere yürürlükteki bir dizi serbest ticaret anlaşmasından çıkma tehdidinde bulundu. Hatta, ABD'nin Dünya Ticaret Örgütü'nden çekilebileceğini dahi söyledi.
Seçimleri kazanmasından bu yana, üretimini Meksika'da gerçekleştirenlere yüzde 35 gümrük vergisi getireceğini belirterek, otomotiv sektörü başta olmak üzere şirketlere yönelik bir dizi tehdit de bulundu.
Ticaret politikasının arkasında yatan gerekçeleri ABD'de yeni istihdam yaratmak, ticaret açığını kapatmak ve Amerikalılar için "iyi anlaşmalar" yapmak olarak sıralıyor.
Bu açıdan, özellikle Çin sadece ticaret konusunda değil, genel anlamda yeni yönetimin ilgi odağı olmaya aday.
'TEK ÇİN' POLİTİKASINA NE OLACAK?
Aralık ayı başında Trump ile Tayvan Devlet Başkanı Tsai Ing-wen arasındaki telefon görüşmesi, yaklaşık 40 yıllık bir dönemin de sonu oldu. Pekin yönetimi, Tayvan'ı kendisine bağlı bir eyalet olarak görüyor ve bağımsız bir devlet olarak kabul edilme çabalarını engellemeyi de önemli bir dış politika önceliği olarak tanımlıyor. ABD de bu yaklaşımı uzun yıllardır uyguladığı "Tek Çin" siyaseti ile benimsiyor.
ABD'nin 45. Başkanı seçilen Trump kısa bir süre önce, "Her şey müzakere edilebilir, Tek Çin de dahil..." dedi. Çin de Trump'a bu ilkenin "müzakere edilemez" olduğu yanıtını verdi. Bu farklı tutumlar, dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki ilişkilerin. ileriye dönük olarak gidişatına ilişki ciddi soru işaretleri yaratıyor.
Ancak Trump, Çin'le ilgili diğer konularda daha pragmatik bir yaklaşım sergiliyor. Daha önce verdiği taahhüdün aksine göreve resmen başladığında Çin'i "kur manipülatörü" olarak ilan etmeyeceğini açıkladı. Şimdi ise "Önce onlarla konuşacağım" diyor.
İRAN NÜKLEER ANLAŞMASI GÖZDEN GEÇİRİLEBİLİR
Görevi Trump'a devretmeye hazırlanan ABD Başkanı Barack Obama için İran'ın nükleer silah üretmeyeceğine yönelik garantiler vermesi karşılığında yaptırımların da kaldırılmasını öngören anlaşma, "tarihi bir mutabakat" anlamına geliyor.
Ancak, bu mutabakat, Cumhuriyetçilerin kaygılarını paylaşan Trump'a göre, "sanırım bugüne kadar müzakere edildiğini gördüğüm en kötü anlaşma."
Trump, bu anlaşmanın feshedilmesini "bir numaralı önceliği" yapacağını söylemesine karşın ne gibi adımlar atacağını ise henüz açıklamış değil. İngiliz The Times gazetesine verdiği mülakatta, "Elinizi oynamadan, tuttuğunuz kartları herkese gösterdiğiniz bir oyun oynayabilir misiniz?" diye sordu.
ABD'nin anlaşmadan çekilmesi halinde bunun Orta Doğu'da çok büyük etkileri olacak. Örneğin İran, Suriye iç savaşında önemli bir aktör ve aynı zamanda Suudi Arabistan ile İsrail'in de bölgesel rakibi.
Zaten İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de Trump'a nükleer anlaşmaya yönelik taahhüdünü koruması çağrısı yaptı. Zarif ayrıca dünyanın diğer başka güçlerinin de anlaşmanın bir parçası olmasından dolayı ABD'nin buna saygı duyması gerektiğini öne sürdü.
İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ise daha açık sözlü bir tavır benimsedi. Amerikan Associated Press ajansının haberine göre Hamaney, "Onlar anlaşmayı yırtarsa, biz de yakarız" dedi.
ASYA'DA NÜKLEER SİLAH SAYISI ARTACAK MI?
Donald Trump'ın başkanlığı Asya'nın güvenliği konusunda da önemli soru işaretleri de yaratıyor. Trump'ın, yalnızca Tayvan ile ilgili sözleriyle değil, aynı zamanda Çin'in Güney Çin Denizi'nde inşa ettiği yapay adalara erişiminin engellenmesi gerektiğini söyleyen Rex Tillerson'ı Dışişleri Bakanlığı'na aday göstermesi Çin'de soğuk duş etkisi yarattı. Bu sözler üzerine Çin devlet gazetesinden "askeri çatışma" uyarısı yapıldı.
Japonya ve Güney Kore de ABD yardımına çok fazla bel bağladıkları gerekçesiyle eleştirilere hedef oldu. Trump, bu ülkelerin kendi nükleer silahına sahip olması gerektiğini söyledi. Bir de kendi nükleer silahını üretmekte olan bölgenin sorunlu ülkesi Kuzey Kore var.
Trump, seleflerinin kaçındığı tüm bu sorunlarla karşı karşıya kaldı.
Bu farklı amaçları birbiriyle uyumlu hale getirmek için nasıl bir adım atacağı henüz bilinmiyor. Ancak Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile doğrudan müzakere etmeyi önerdi. Trump, Kim'in kısa bir süre önce yaptığı Kuzey Kore'nin nükleer savaş başlığı taşıyabilen uzun menzilli füzeleri test etmeye yaklaştığı yönündeki açıklamasına yanıt olarak, "Bu olmayacak" diye tweet attı.
Kafasında bir strateji olup olmadığı henüz bilinmiyor. Ancak ABD siyasetinin en öngörülemeyen başkan adayının, dünyanın en öngörülemeyen devletine yönelik yaklaşımı Kuzey Kore'yi önümüzdeki yılların sıcak gündem maddelerinden birine dönüştürebilir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SİL BAŞTAN
Donald Trump, başkanlığı sonrası 100 gün içinde Paris İklim Sözleşmesi'ni "feshedeceğini" ve Obama tarafından yürürlüğe sokulan iklim değişikliği düzenlemelerini geri almak için elinden gelen her şeyi yapacağını ilan etti.
Trump, iklim değişikliğinin insanlardan kaynaklandığı yönündeki bilimsel bulguları defalarca "kurgu" olarak nitelendirdi. Ancak birçok diğer konuda olduğu gibi, bu konuda da çelişkili görüşler dile getirdi. Amerikan New York Times gazetesine Kasım ayında yaptığı açıklamada, insanların rolü ile iklim değişikliği arasında "bir çeşit bağlantı" olduğunu kabul ederek, ABD'nin imzasını hemen çekmesi yerine Paris anlaşmasına "bir bakacağını" söyledi.
İmzayı geri çekmek istese bile ABD, hukuki olarak dört yıl daha bu anlaşmaya tabi kalacak. New York Times'a göre ayrıca, Trump'ın ABD'nin iklim politikasını tamamen değiştirmesini engelleyen bazı "yasal ve prosedürel engeller" bulunuyor. Trump'ı eleştirenler, bu tutumun diğer isteksiz hükümetlerin de sera gazı emisyonlarını azaltma çabalarını sekteye uğratabileceğini söylüyor.
Onun Paris Anlaşması'ndan çekilme planları ise Obama'nın Temiz Enerji Planı'na yönelik hoşnutsuzluğu ve kömür kullanımını teşvik etme kararlılığı, halihazırda küresel düzeyde çevre örgütlerinin tepkisini çekmiş bulunuyor. Ancak fosil yakıt kullanımını destekleyenler, Trump'ın planlarının hem ABD halkına daha uygun maliyetle enerji sağlayacağını hem de ekonomiyi canlandırarak gelecek nesiller için daha fazla fırsat yaratacağını savunuyor.