Güncelleme Tarihi:
ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi (OFAC) ABD Başkanı Donald Trump’ın talimatıyla Amerikalı din adamı Pastör Andrew Brunson’ın tutukluğunda kilit rol oynadıklarını gerekçe göstererek Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu yaptırım listesine koydu. Washington’dan gelen bu hamleye Ankara “Hiçbir amaca hizmet etmeyecek bu saldırgan tutumun karşılığı gecikmeksizin aynıyla verilecektir” ifadesiyle tepki gösterdi.
İNSAN HAKLARI İHLALİ İDDİASI
Adalet Bakanı Gül ile İçişleri Bakanı Soylu, ABD’de Küresel Magnitsky Yasası olarak anılan yasa kapsamında hakkında yaptırım kararı çıkartılan ilk Türk yetkililer oldu. OFAC tarafından alınan karara göre bakanlar Gül ve Soylu ABD’deki mal varlıklarına el konulması öngörülüyor. Bu kararla, ABD vatandaşlarının Gül ve Soylu ile ticaret yapması da yasaklanmış oldu.
ABD Hazine Bakanlığı açıklamasında, Adalet Bakanı Gül ve İçişleri Bakanı Soylu için şu ifadeler kullanıldı: “Bu yetkililer, ciddi insan hakları ihlallerinde sorumluluğu bulunan Türk hükümetine bağlı kurumlarda lider konumda görev yapıyor. Türkiye’nin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, mensupları ciddi insan hakları ihlallerine müdahil olan bir yapının liderleri olarak 13818 sayılı başkanlık kararnamesi uyarınca yaptırım listesine eklenmiştir.”
Pastör Brunson, 25 Temmuz’da sağlık sorunları dolayısıyla cezaevinden çıkarılıp ev hapsine alınmıştı.
BEYAZ SARAY: KANIT GÖRMEDİK
Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders ABD yönetiminin Gül ve Soylu hakkında aldığı kararı açıklarken şunları söyledi: “Pastör Brunson’ın yanlış bir şey yaptığına dair herhangi bir kanıt görmedik. Brunson’ın Türk hükümetinin adil olmayan kararının kurbanı olduğuna inanıyoruz. Başkan’ın talimatıyla Hazine Bakanlığı Brunson’ın tutukluğunda lider rol oynayan Adalet ve İçişleri bakanlarına yaptırım uygulama kararı almıştır.”
ABD Hazine Bakanı Steve Mnuckin, karara ilişkin yaptığı açıklamada Pastör Brunson’ın Türkiye’deki tutukluğunun devamının kabul edilemez olduğunu söyledi. Mnuckin, ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkesinin bir an önce Pastör Brunson’ın serbest bırakılmasını beklediğini kuvvetli bir biçimde ortaya koyduğunu hatırlattı.
PENCE: BRUNSON SERBEST KALANA KADAR SÜRECEK
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Beyaz Saray'ın ABD'li Papaz Andrew Brunson'ın tutukluluğu nedeniyle yaptırım kararını duyurmasının ardından yaptığı açıklamada "Yaptırımlar Brunson serbest kalana kadar sürecek” ifadesini kullandı.
POMPEO ÖNCEDEN BİLDİRDİ
BEYAZ Saray’ın Türkiye İçişleri ve Adalet Bakanlarına yaptırım uygulayacağına dair Ankara’ya ilk bildirimi ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo yaptı. Dışişleri Bakanlığı kaynakları dün saat 16.18’de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, ABD’li mevkidaşı ile telefonda görüştüğü ve görüşme talebinin Pompeo’dan geldiği bilgisini paylaştı. İki bakan arasında 6 gün içinde yapılan bu üçüncü telefon görüşmesinin, ABD’nin aldığı yaptırım kararıyla ilgili olduğu bildirildi. Edinilen bilgiye göre Pompeo, Brunson Türkiye’den ayrılmasına izin verilmediği için Washington yönetiminin iki Türk bakana yaptırım kararı aldığını bildirdi.
MÜTTEFİKLİK VE SİLAH ARKADAŞLIĞI BAKIMINDAN KABUL EDİLEMEZ
TÜRKİYE- ABD İş Konseyi (TAİK) iki ülke arasında karşılıklı stratejik ve ekonomik çıkarlar olduğunu belirterek ABD ile olan ilişkilerin bir an önce dostluk ve müttefiklik çerçevesine yeniden oturtulması için herkesi elinden gelen gayreti göstermeye davet etti. TAİK Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ tarafından yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi:
“Türk-Amerikan ilişkilerinde bir zamandır süren gerginlik, Amerikan Hazine Bakanlığının, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu yaptırım listesine almasıyla yeni boyut kazanmıştır. Bu girişimi Türkiye-ABD ilişkileri bakımından da, hukuki bir sürece çok ağır bir siyasi müdahale olması bakımından da, NATO müttefikliği ve silah arkadaşlığı bakımımdan da kabul edilemez buluyoruz. Bu girişimin geri alınması ve ilişkilerin bir an önce dostluk ve müttefiklik çerçevesine yeniden oturtulması için herkesi elinden gelen gayreti göstermeye davet ediyoruz.
Türk-Amerikan ilişkilerinde her zaman problemler oldu, zaman zaman bu problemler krize dönüştü ama şunu da unutmayalım: İki ülke arasında karşılıklı stratejik ve ekonomik çıkarlar o kadar büyük, güçlü ve derin ki, en krizli durumlardan sonra bile, ikili ilişkiler düzlüğe çıktı.
Ben bugün içinde bulunduğumuz, medyada ve sosyal medyada karşılıklı açıklamalarla tırmanan krizin de aşılabileceğini düşünüyorum. Mesele, bu durumun uzamaması, ilişkilerimize, çıkarlarımıza kalıcı hasar vermeden çözümlenmesi. Kalıcı dostluklar çok önemli, herkesin birbirine ihtiyacı var.”
İki ülke arasındaki krizi hızla çözemezsek, ilişkileri donma noktasına gelecek gibi gözüküyor. Ama gerçekçi olalım, bu mümkün değil. Başta Suriye ve NATO olmak üzere, pek çok konuda, birlikte çalışıyoruz. İkili ekonomik ilişkilerimiz hala sağlıklı.
Ben, “bu krizde sadece bir taraf haklıdır, diğer taraf tümden haksızdır,” demeden, şu üç noktayı vurgulamak istiyorum:
Dikkatimizi, en azından bir süre güncel krizinin ötesindeki gerçeklere çevirmeliyiz. Mevcut sorunlara ortak çıkarları gözeterek çözüm aramak gerektiğine inanıyorum. Bu bağlamda, örneğin Suriye’de yeni oluşturulan yol haritası, hem ABD hem Türkiye için bir kazanç. Bunu geliştirme çalışmalarını hızlandırmalıyız. ABD yönetiminin, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gözetmesi ve FETÖ mensuplarıyla ve Gülen’in iadesi konusundaki hassasiyetleri karşılayacak bir adım atmasının, buna karşılık ABD tarafının bazı taleplerinin de müsbet bir anlayışla dikkate alınmasının çok olumlu etki yapacağına inanıyorum. Bu durumda ABD’nin Türkiye’den beklentilerinin de Türk halkı tarafından daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyorum.
“Dost ve müttefik” iki ülke arasındaki sorunları çözmenin yolu yaptırımlar olmamalı. Yaptırımlar hiçbir zaman çare olmamış, en büyük zararı daima ilgili ülkenin insanlarına vermiştir. Türk-Amerikan ilişkilerinin önemli bir boyutunun da ticaret ve ekonomi olduğu çerçevesinde, ABD’nin sözünü ettiği ekonomik yaptırımlarda en büyük zararı Türk halkının göreceği unutulmamalı diye düşünüyorum.
Gerçekçi, iyiniyetli, aklıselim sahibi görüşlere her zamankinden çok ihtiyacımız var. Kanallar açık tutulmalı ve geri dönülemeyecek adımlardan kaçınmalıyız. İş dünyası olarak NATO zirvesinde gördüğümüz karşılıklı samimiyetin ileriye taşınmasını ümit ediyoruz.
Ben hem Başkan Erdoğan’ı hem de Başkan Trump’ı yakın tanıyan biri olarak, bu sorun karşısında nasıl düşündüklerini anlayabildiğimi sanıyorum. Gerçekte sorunun çözümlenmesi gerektiğine samimi olarak inandıklarını ve istediklerini düşünüyorum. İki başkan aslında birbirlerine çok benzeyen insanlar, cesur ve inançlı liderler. İkisi de yerleşik düzenle, kendini herkesten üstün gören çıkar gruplarıyla, algı operasyonlarıyla mücadele ederek geldiler bugünlere. İkisi de ülkelerinin güçlenmesi ve büyümesini hedefliyorlar ve bu hedeflere ancak realist ve pragmatik adımlarla varılabileceğini biliyor.
Bence bu krizi çözmekte en büyük şansımız, iki başkanın bu saydığım kişilik özellikleri olacak. Çevrelerinden zaman zaman farklı sesler yükselebilir, siyasette bu doğaldır. Ama ben her iki liderin de akıl ve vicdanlarını dinleyerek sonuç almaya odaklanacaklarına, hızla sonuca gidebileceklerine inanıyorum.