Güncelleme Tarihi:
ABD Kongresi’nin bahçesindeki tören alanına ulaşmak, kendi ülkesinde türlü toplumsal olay izlemiş bir Türk olarak üzerimde sıradan bir pazar gezintisi duygusu yarattı. Yüzbinlerle aynı noktaya doğru yol alıyorsunuz ama itiş kakış yok. Sıra var ama hızlıca akan türden. Güvenlik görevlileri herkese karşı kibar ve anlayışlı. Trump, Amerikan Anayasası gereği saat tam 12.00’de İncil’e el basarak yemin edecekti. Bense 07.15’te tören alanındaki yerime ulaşmıştım. Çoğu daha önce Washington’a adımını dahi atmamış, ABD’nin iç ve orta eyaletlerinden gelen Trump seçmenlerini izlemeye başlayınca saatler uçuverdi.
TRUMP SEÇMENİNİN PORTRESİ
Trump’çıların ortak özelliği, kısa cümleler kurmaları ve detaylı siyasi sohbetlerden hoşlanmamaları. Slogan atmayı da, slogan atanı da seviyorlar.
Hillary ve Bill Clinton çifti dev ekranlarda belirdiğinde kalabalıktan yükselen alaycı nidalar dikkate değerdi. İşte Trump’ı iktidara getiren en belirgin motivasyon buydu; siyasi hanedanlara ve onların temsil ettiği yüksek siyasete duyulan öfke.
Törende ‘tarihin en pahalı yemin töreni’ duygusunu pekiştiren hiçbir görkem yoktu aslında. E malum Hollywood ünlüleri de ortada olmayınca fazla rengi yoktu törenin. Benim için tek rengi, yeni First Lady Melania Trump’ın kusursuz dikim kıyafetinin bebek mavisiydi. Tom Ford’dan veto yiyen Melania, Ralph Lauren tasarımı kıyafetiyle manşetlerden intikamını aldı. Daha da ötesi first lady’lik yıllarında bir stil ikonuna dönüşen Jackie Kennedy’nin tahtında gözü olduğunu ortaya koydu.
YERLİ VE MİLLİ BİR YEMİN
Trump’ın yemin konuşmasında şu sözlere takıldım; “Köprüler, havalimanları, tünelleri, bu şahane ulusun hizmetine sunacağız. İnsanları işsizlik maaşından çıkartıp tekrar işe yerleştireceğiz ve Amerikan işgücünü merkeze koyacağız. Her şey Amerikalılar tarafından yapılacak ve Amerikalılar işe alınacak.” ‘Yerli ve milli’ vurgusunun bir Türk için yarattığı ‘deja vu’ etkisi bir tarafa, yeni Amerikan Başkanı küreselleşmenin köküne kibrit suyu dökeceğini ilan ediyordu.
ABD medyasının kendi yemin törenini izlemeye gelen kalabalığı Obama’nın 2009’daki töreniyle kıyaslaması Trump’ı çileden çıkardı. ABD’de günlerce süren ‘kaç kişi vardı’ tartışmasını izlerken Yenikapı mitingi fotoğrafları üzerinden yaşanan photoshop tartışmasına ışınlandım. Hava fotoğrafları ortadayken Trump’ın Obama’yı solladığını nasıl savunabildiklerini sorgulayan medyaya “Size alternatif gerçekler sunuyoruz” diye yanıt veren Kellyanne Conway, Amerika’yı bir ‘yeni normal’ kriteriyle daha tanıştırıyordu!
ABD’Lİ MESLEKTAŞLAR DEPRESYONDA
Bir Amerikan başkanının medyayla devamlı açıktan bir kavga içinde olması, her fırsatta hem kendisinin hem de yakın ekibinin gazetecilere had bildirip parmak sallaması da bu ülke açısından çok yeni bir durum. Hafta boyunca Amerikalı meslektaşlarım depresyonlardan depresyon beğenirken bizim bu alanda yine de bir uzay yılı kadar önde olduğumuzu hatırlamak hazindi elbette!
Obama döneminde Beyaz Saray’da kritik pozisyonlarda görev almış pek çok kişi ya izin alıp ortamdan uzak kalmayı tercih ediyor ya da ofis yakınındaki kafelerde ahbaplarıyla buluşup ‘Ne olacak bu ülkenin hali?’ sohbetlerine düşüyor. Amerikalı bir diplomat arkadaşım ruh hallerini “Edvard Munch’un ‘Çığlık’ tablosundan fırlamış gibiyiz” diye tanımlıyor.
TRUMP’A ‘KUM TORBASI’ MUAMELESİ SÜRECEK Mİ?
Pembe el örgüsü bereleriyle başkenti ele geçirmeye gelen sevgili kadınların, protesto yürüyüşünde taşıdıkları dövizler el emeği göz nuruydu. Yaratıcılık tavan yapmış durumdaydı.
Kahve almak için girdiğim kafenin Kuzey Dakota’lı kasiyeri Kate, “Ben bu insanların kaygılarıyla empati kurabiliyorum. Ben de 2008’de Obama seçildiğinde kaygı taşıyan milyonların arasındaydım. Ama biz böyle aşağılayıcı ve hakaret dolu bir dil kullanmadık” dedi.
Amerikan ana akım medyası da Trump seçmenine karşı önyargılı bir tavır içinde olduklarını gizleme gereği dahi duymuyor. Daha da ötesi, medyanın Trump ve ailesi hakkındaki tonunun zaman zaman fazla ileri gittiği de gerçek.
Bazılarının Trump ailesinin en küçüğü, 10 yaşındaki Barron’a yönelik otistik iması içeren yorumlarının hakaretin ötesinde insan hakları ihlali boyutunu aldığı da bir gerçek.