Güncelleme Tarihi:
Türkiye geçen hafta Birleşmiş Milletler’in verdiği yetkiyle 2006 yılından beri düzenlenen İnternet Yönetişim Forumu’nun (Internet Governance Forum-IGF) dokuzuncusuna ev sahipliği yaptı. 50 ülkeden temsilci, sivil toplumcu ve akademisyen oradaydı. Twitter ve YouTube yasaklarının gündemde olduğu bir yılda forumun Türkiye’de yapılmasını boykot edenlerse aynı günlerde Bilgi Üniversitesi’nde ‘Açık, özgür, bağımsız internet’ mottosuyla düzenlenen alternatif ‘ungovernance’ forumunda buluştu.
AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Neelie Kroes, aslında IGF toplantıları için İstanbul’a gelmişti. Ancak Twitter ve YouTube yasaklarını Anayasa Mahkemesi’ne taşıyan isimlerden Prof. Dr. Yaman Akdeniz’le Bilgi Üniversitesi’nde özel bir oturuma katılarak bağımsız internetçilere sağlam bir selam çaktı. AB Komisyonu’nun dijital gündemden sorumlu ismi Kroes ile üç günlük İstanbul ziyaretinin sonunda bir araya geldik. Forum sırasında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfü Elvan’la yaptığı ikili görüşmede verdiği mesajları açıklıkla anlattı.
BRÜKSEL’İN ‘ÇELİK NEELIE’Sİ
73 yaşındaki Hollandalı siyasetçi, ilk kez 1971’de ülkesinde bugün de iktidarda olan liberal parti VVD’den parlamentoya girdi. 1982-1989 yılları arasında Ulaştırma, Kamu ve Sular İdaresi Bakanı olarak görev yaptı. Bakanlığının ardından siyasete bir süre ara veren Kroes, bu dönemde bir dizi uluslararası şirketin yönetim kurullarında danışmanlık yaptı. 2004’te AB Komisyonu’nda ülkesinin hakkı olan komiserlik koltuğunu kaparak aktif siyasete geri döndü. İlk Barroso Komisyonu’nda (2004-2009) rekabetten sorumlu üye olarak seçilmesi tartışmaları da beraberinde getirdi. İş dünyasıyla yakın ilişkilerinin AB’nin rekabet politikasına zarar vereceği eleştirisinde bulunanlar ise kısa sürede yanıldıklarını anladılar. Avrupalı bankalara ve dünyanın teknoloji devi Microsoft’a kök söktüren tutumu nedeniyle Brüksel’de ‘Steely Neelie’ (Çelik Neelie) diye anılmaya başlandı. İkinci Barroso Komisyonu’nda Dijital Gündemden Sorumlu Başkan Yardımcılığı’na getirildi.
DİJİTAL SAYESİNDE BİLGİ TEKELİ KALKTI
GÜCÜ YENİDEN YURTTAŞA TESLİM EDEBİLİRİZ
Artık hayatımızda internet var, özgür ifade için kullanılabilecek yeni bir platform. Tüm çeşitliliği ve dinamizmiyle insanların söylemini dinleyebilmemize olanak sağlayan yeni bir yol. Artık bilgi tekeline yer yok. Artık bu gücü, yeniden yurttaşların eline teslim edebiliriz. Bu dijital değişim ifade, iletişim ve diğer insanlardan yeni şeyler öğrenmek için yeni fırsatların önünü açmıştır. Kimileri bu değişikliklere kucak açarak uyum göstermek isterken, diğerleri bunu direnilmesi gereken bir şey ya da kazanılmış haklara veya yetkilere yönelik bir sınama olarak görebilir. Ancak açık ve net olan şu: Bu değişimle başa çıkmak üzere seçtiğimiz yöntem geleceğimiz açısından belirleyici olacaktır. Dijital teknolojinin hayatımıza soktuğu imkânlar sadece mutlu bir azınlık için ulaşılabilir olmamalı, genç yaşlı herkes faydalanabilmeli. Demokrasinin temel değeri olan ifade özgürlüğünü bütün vatandaşlarının kullanabilmesi bir hükümetin görevidir.
- İstanbul’da yaptığınız konuşmalardan şunu anladım: Türkiye’nin mart ayındaki 13 günlük Twitter yasağı Avrupa’da unutulmuş değil. Devam eden şüphelerin sebebini anlatır mısınız?
Türkiye kapatma kararı alarak aslında kendi anayasasına karşı hareket etmiş oldu. Her şeyi bir kenara bırakın en azından kendi yasalarınıza uyun. TİB’in o kararı ülkenizin demokrasisinin temeli olan anayasanıza karşı gelmekti. O karar orantısız, özgürlüklere aykırı ve insan haklarıyla uyumsuz bir karardı. Neyse ki kısa bir süre sonra, ifade özgürlüğü ve Anayasa’ya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından bozuldu. Hükümet şunun farkında olmak durumunda: Mesele münferit bir olayda bir kişinin suç işlemiş olması meselesi değil.
AGİT SEÇİMLERDE TV’LERİN ÇOĞUNDA
İKTİDAR YANLISI TUTUM SAPTADI
- Nedir o halde?
Bizim Twitter’ın kapatılmasından duyduğumuz üzüntü daha genel bir yaklaşımın izdüşümü olmasıyla ilgili. Bunu aynı şekilde bakan Elvan’a da söyledim. Bu mesele tek bir kararla sınırlı olmayıp, Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğüne ilişkin endişe verici eğilimin bir parçasını oluşturuyor. Bu husus, uluslararası camiada pek çok kişinin bir süreden beri gündeme getirmekte olduğu bir eğilim ve endişe kaynağı. Kısa süre önce gerçekleştirilen seçimleri gözlemleyen AGİT, kamu yayın organı dahil takip edilen TV kanallarının çoğunun belirgin şekilde iktidar yanlısı bir tutum sergilediklerini saptadı. Avrupa ailesinin bir üyesi olmak isteyen bir ülkede ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü mutlaka garanti altına alınmalı.
- Mayıs ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri üye ülkelerin kamuoylarında Türkiye ile ilgili fazla olumlu bir bakış olmadığını ortaya koydu. Bu bakış döndürülemez bir aşamada mı, yoksa Türkiye için oyunu değiştirmek hâlâ mümkün mü?
Elbette. Bütün ülkeler hata yapar ya da gün olur onaylanamayacak bir tavır benimser. Ama bu şöhret ilelebet devam edecek değildir. Önemli olan hatalı tavrı değiştirme yönünde açık bir irade olduğunu ortaya koymaktır. Eğer ülkenizdeki en yüce mahkeme Twitter’ın kapatılmasını yasaklayan bir karar alıyorsa o noktada hükümetin de bu kararı başlangıç noktası olarak gördüğünü beyan etmesi Türkiye’yi suçlayan tartışmaların büyük bölümünün ortadan kalkmasını sağlayabilir.
- Peki görüşmeniz sırasında Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan’ın Anayasa Mahkemesi’nin kararını başlangıç noktası olarak gördüklerini, onayladıklarını belirten herhangi bir ifadesi oldu mu? Bunu soruyorum çünkü karar ilk çıktığında hükümet AYM’ye tepki göstermişti.
Mahkeme kararını tartışmadık kendisiyle. Benim için tartışılacak bir yönü de yok zaten. Mahkeme kararı ortada, söz konusu internet sitelerinin kapatılamayacağını söylüyor. Bizim de bir daha bu sitelerin kapatılmasını önüne geçecek garantileri içeren bazı yasal önerilerimiz var. Sonuçta bugün Türkiye’de herkesin kabul edip saygı duyması gereken bir mahkeme kararı var.
SİYASETÇİ MEDYAYA GÜÇ UYGULAMAYA
KALKARSA BU GÜÇSÜZLÜK İŞARETİDİR
- Halk desteği her seçimde kuvvetle teyit edilen bir hükümet neden ifade özgürlükleri ve medya bağımsızlığına saygı konusunda şüphe yaratan bir tavır sergiler sizce?
Ne zaman ki bir siyasetçi medya üzerinde güç uygulamaya kalkarsa ben bunun bir güçsüzlük işareti olduğunu düşünürüm. Mesleğin tanımı gereği profesyonel gazeteci, farklı görüşlerin diyalog içinde ifade edilmesinin önünü açacak tartışmaları harekete geçiren kişidir. Eğer bunun yapılmasını istemiyorsanız davanızdan şüpheniz vardır.
HÜKÜMETİN SIÇRAYIP KENDİ
GÖLGESİNDEN KURTULMASI LAZIM
- O halde hükümetin medyaya karşı tutumunu bir anlamda özgüven eksikliğine mi bağlıyorsunuz?
Evet. Ama şu da var: Seçim sonuçlarının hükümete fazlasıyla güven verdiğini tahmin ediyorum. İşte tam da bu nedenle sıçrayıp kendi gölgelerinden kurtulmaları lazım. Demokrasi kültürünün vazgeçilmez parçası olan değerleri ciddiye almaları lazım. Yola eğer bu şekilde devam ederlerse, AB içinde devam eden tartışmaya olumlu bir katkı yapabileceklerinden eminim. Liberal olmayan, gayrimeşru ve hukuk dışı adımlar Türkiye’nin kalkınmasına zarar verdiği gibi halkını da mağdur etmektedir. Açık internette özgür ifade Türkiye’nin ilerlemesine ve halkına destek olabilir. Artık buna kucak açmanın zamanıdır. Kalkınma ve demokrasiyi hedefliyorsanız dijital ortamların da peşinde olmalısınız. Unutmayalım çağdaş Türkiye, değişimi kucaklayabilme becerisi üzerine kurulmuştur. Neticede uyumlu ve kapsayıcı, pozitif ve ilerici bir ülke yaratılmıştır.
- Yeni AB Komisyonu’nun iki ay içinde görevi devralması planlanıyor. Sizce halefleriniz Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve taze bir başlangıç için hevesli olacaklar mı?
Ben bugünden yeni oluşacak komisyon adına konuşmak istemem. Mutlaka kendi gündemlerini maharetle oluşturacaklardır. Ama bahsettiğiniz tartışma zaten şimdiden masada. O nedenle Bakan Bey’e (Lütfi Elvan) şunu hatırlattım: Türkiye ile yeniden yapıcı bir diyalog başlatabilmemiz için hükümetinizin ifade ve basın özgürlüklerine saygı göstermesi çok önemli.
‘ENGELLER GEÇERİZ’ DEMEK YAKIŞIKSIZ
- TİB’in Twitter ve YouTube kararlarına özel hayatın gizliliğinin ihlali temel olmuştu. Sonuçta bu günümüz teknolojisinin bütün dünyayı karşı karşıya bıraktığı bir ikilem. Daha geçen hafta Hollywood yeni bir skandalla sallandı. Kişisel hayatın korunması ve sosyal medya özgürlüğü arasındaki ince çizgi nerede biter, nerede başlar?
Dijital dünyanın elbette olumsuz unsurları da var. Burada önemli olan özel hayatın hangi bölümünün ihlal edildiği meselesi. Bu hiç de kolay bir tartışma değil. Ama kolay değil diye “Biz engeller geçeriz” demek yakışıksız bir tavır. Bu meselenin çapını aşar. Bu tür bir yaklaşımın kabul edilebilir bir yanı yok. Oturur tartışırsınız -ki zaten sonuçta Türk hükümeti de Twitter yetkilileriyle oturdu konuştu. Özel hayata spesifik saldırılar olduğu kanıtlandığında zaten Twitter harekete geçiyor.
CASUSLUK DÜNYADAKİ EN ESKİ İKİNCİ MESLEK
- Lütfi Elvan görüşmenizde AB üyesi Almanya’nın Türkiye’yi dinlemiş olmasına ilişkin kaygıları dile getirdi mi?
Hayır.
- Ülkelerin kendi vatandaşlarının bilgilerini koruma hak ve yetkisi konusunda kabul edilmiş AB pozisyonu nedir?
Casusluk dünyadaki en eski ikinci meslek ve çoğu kez de en eski birinci meslekle de bağlantılıdır. Ancak elbette hükümetler kendi vatandaşlarını koruyacak. Bildiğiniz gibi bahsettiğiniz türde bir casusluk Almanya’da ve bazı diğer AB üyesi ülkelerde de gündeme geldi. Bazen olayın boyutu karşı tavır almanızı gerektiren bir aşamaya geliyor. Almanya’da yaşanan da böyledir.
- AB’nin kendi içinde büyük sorunları var. Hem Avrupa, hem de Türkiye kamuoylarında üyelik mevzusu hiç de popüler değil. Müzakerelerin teknik boyutu da neredeyse duracak kadar yavaş ilerliyor. Şu ortamda hâlâ Türkiye’nin üyeliğini konuşmak gerçekçi mi?
Kişisel olarak ben hâlâ Türkiye’nin Avrupa ailesinin bir parçası olmasından yanayım. Üzerinde anlaşmadığımız hususları oturup masada çözebilmekten yanayım. Şu anda ifade özgürlüklerine bakış konusunda aynı fikirde değiliz. Ama “Senin görüşlerini beğenmiyorum artık seninle konuşmuyorum” gibi bir tavra gitmek yerine oturup masada ortak bir anlayışa varmaya çalışmak lazım. Tartışmaktan vazgeçmek çözüm değil. Hep vurguluyorum, ülkenizde olağanüstü gelişmeler var. Ama ifade özgürlükleriyle ilgili mesele demokrasi önünde gerçek bir tehdit, yapıcı ve olumlu bir şekilde ele alınması gerekiyor. Oysa ifade özgürlüklerinin toplumunuza getireceği fayda çok. Sonuç ‘kazan-kazan’ şeklinde olabilir.
TÜRKİYE ÜYELİĞİ GERÇEKTEN İSTİYORSA GÖSTERSİN
- Çoğu gözlemciye göre AB, Türkiye üzerindeki yaptırım etkisini yitirdi. Ne Cumhurbaşkanı Erdoğan ne de hükümet üyeleri AB’den gelen uyarıları pek dikkate alıyormuş gibi gözükmüyor. Size de öyle gelmiyor mu?
Çözüm kalmadı demek kolay. Ama ben bu kolaycılığa inanmıyorum. Öncelikle kimse kimseyi zorla üye yapmaz. Gerçekten üye olmak istiyor musunuz temel soru bu. Hâlâ ilgili olduğunu, oyunun kurallarına uymak istediğini gösterip göstermemek Türkiye’ye kalmış. Eğer bu yönde bir tavır sergilerseniz, içten bir karşılık bulursunuz. Ama bu hükümetiniz ilgisini çekmeyen konuların bu süreçte yok sayılacağı anlamına gelmiyor elbette.
- Yeni AB Bakanı Volkan Bozkır şakayla karışık “Üye olursak, vize kalkarsa Türklerin AB ülkelerinde iş aramaya gideceğini sanıyorlar. Belçika’da iş mi var. Belki de Avrupa’dan gelenleri önlemek için biz kapıyı kapatırız” dedi. Bu satılabilir bir argüman mı sizce Türkiye açısından?
Bence güçlü ve zayıf yanlarınızın bir listenizi yapmalısınız. Kim üyeliğinize karşı, kim değil bunlar sonsuza kadar aynı kalacakmış gibi düşünmeyin. Bunun yerine sizin için gerçekten neyin önemli olduğu ve ne önerebileceğiniz konusunda net ve açık olun.
AYM’NİNKİNDEN DAHA İYİ BİR
MAHKEME KARARI OLAMAZDI
- Türk hükümetinin yeni dönemde ifade özgürlüklerine karşı daha dikkatli olacağı yönünde bir hissiyatınız var mı?
Bu şart. Hâlâ umudum var çünkü AYM’nin kararı son derece net. Açıkçası daha iyi bir mahkeme kararı olamazdı. Artık durumla yüzleşecek yüreklilik ve iradeyi gösterip göstermemek Türk hükümetine kalmış durumda. Benim kendilerine dostça tavsiyem erdemli olmaları ve mahkeme kararlarını ciddiye almaları. Türkiye’nin geleceğini, kalkınmasını ve kaderini önemsediğim için Türkiye’deki insanların hak ettikleri özgürlük ve refahtan faydalanmalarını istiyorum. Verilen bu sözün gereğinin yerine getirilmesi, hem yeni hükümetin, hem de yeni Cumhurbaşkanı’nın da yararlarınadır.
TWITTER’I KAPATMAK KADINA TOPLUMDA
GÜLMEMESİNİ SÖYLEMEK GİBİ....BEYHUDE ÇABA
İnternetin sansür ve baskıyı çok daha zorlaştırdığı artık hiç olmadığı kadar net. Hükümetler düşüncelerin serbest bir şekilde yayılmasını önleme noktasında giderek güç kaybediyorlar. Belki de bu hükümetler buradan bir anlam çıkararak akıntıya karşı yüzmekten vazgeçmelidirler. Mesela, Twitter kararı AYM tarafından bozulmadan önce bile Türkiye’de halk, bu yasağı aşmak üzere yöntemler bulmuştu. Bazı raporlara göre, Türkiye’de Twitter trafiği, bu gelişmenin ardından doğrudan bir artış gösterdi. İnsanların kendilerini ifade etmesini engellemeye çalışmak beyhude bir çaba. Bu tıpkı kadına toplum içinde gülmemesini söylemek gibi bir şey... Ama bu hiç de gülünesi bir şey değil.
DÜNYADA CEZAEVİNDEKİ
211 GAZETECİNİN 40’I TÜRKİYE’DE
GAZETECİLERİ Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre geçen yıl dünya çapında cezaevinde bulunan 211 gazeteciden 40’ı Türkiye’deydi. Bu da Türkiye’yi bu alandaki en büyük suçlu konumuna getirmektedir. Bu verilerde ortaya çıkan ciddi düşüş olumlu bir gelişmedir. Bununla birlikte bu trendin devam etmesi önemlidir, zira hiçbir gazeteci mesleğini icra ettiği için hapse atılmamalıdır. Öte yandan, hukuki çerçeve ve onun yorumlanma şekli de ifade özgürlüğünü ve hür basını engellemeye devam etmektedir. Medya sahipliği yapısı, yetkililerin tehditkâr açıklamalarıyla bir araya geldiğinde otosansürü yaygın kılmaktadır. Yayınları denetleyen kurumun bağımsızlığı ve bu kurumdaki siyasi dağılım halen endişe kaynağıdır. Basın özgürlüğünün sağlanması için kuvvetler ayrılığına, kurumlara ve ruh haline gereksinim duyulmaktadır.