Güncelleme Tarihi:
ÖNCEKİ YAZILARI |
*Barışı hiç yaşamadım *Bir kadın cumhurbaşkanı ya da Gül |
Biz, yani gazetecilerin.
Türkiye’de Avrupa Birliği’nin “yekpare bir kurum” gibi algılanmasını, Brüksel, ya da herhangi bir AB ülkesi başkentinden çıkan olumsuz sesin, tüm kıtaya mal edilmesini nasıl engelleyebiliriz? Gazeteci olarak bu “önemli ayrıntıyı” nasıl vurgulayabiliriz?
Dikkat edecek olursanız, AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Olli Rehn, geçenlerde yaptığı konuşmada bu soruna dikkati çekti.
O da gayet iyi biliyor ki, kıtadan yükselen herhangi bir ses, Türkiye’de “AB’nin sesi” olarak algılanıyor. Bu nedenle şu vurgulamayı yapma ihtiyacı hissediyor:
“Avrupa Birliği dikkatli davranarak, Türkiye’deki ulusalcı hassasiyetlere yakıt sağlamamalı”.
Bu konuda Brüksel’de ciddi rahatsızlık var.
Brüksel derken, AB Komisyonu’nu kastediyorum. O nüansı yapmak zorunda olduğumu hissediyorum. Yani AB’nin yürütme organı.
Türkiye ile müzakerelerin başlamış olmasına rağmen, hala belirli ülkelerin, (en başta Fransa) ya da 750’yi aşkın üyesi bulunan Avrupa Parlamentosu içindeki bazı milletvekillerinin hala bu müzakereleri “sorguluyor” olması, Türkiye’de “AB bizi istemiyor” değerlendirmelerine neden oluyor.
Halbuki AB’de konuşanlar, Türkiye’yi istemeyenler. Ama 27 ülkeden belki iki ya da üç ülke. Ya da 750’yi aşkın üyesi olan AP’den, belki 10-15 milletvekili.
Yani “AB’yi temsil edebilecek” sayıda olmayan bir kitle.
Bunu nasıl AB ile genelleyebiliriz?
İşte asıl sorun bu.
Türkiye’de AB’yi istemeyenlerle, AB’de Türkiye’yi istemeyenler, birbirine “iyi malzeme” veriyor. Ve bu malzeme “çoğunluğun sesiymiş” gibi algılanıyor.
Çık işin içinden çıkabilirsen…