Güncelleme Tarihi:
ALBÜMÜN dokuzuncu şarkısı olan ‘Smell the Roses’ ise radyolarda en çok istek alan şarkı oldu. Waters’in 10 yılda yazıp, 2005’te yayınladığı ilk senfonik albümü “Ça Ira”dan 12 yıl sonra “Is This The Life We Really Want?”; gerek müzikalite, gerek içerik, gerek ise “duruş” açısından, Pink Floyd’un 70 ve 80’li yıllarına selam niteliğini taşıyor.
İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in, adadaki nehir ve derelerden balık avlamaya getirdiği yasağı protesto ederek New York’a taşınan Roger Waters, bir süre önce Rolling Stone’a verdigi demeçte, “Bir ‘biz’ ve ‘onlar’ yok. Bu yanılsamadır. Hepimiz insanız ve hepimiz birbirimizi desteklemek, gücü para ve malla kontrol edenlerden çok; azınlıktaki insanla mücadele etmek için yeni yollar keşfetmek zorundayız” demişti.
Albüm tam da bu konsepte uygun hazırlanmış. Öyle ki, kapitalizm karşıtı şarkı sözleriyle zaman zaman dünya liderleryle polemiğe giren Waters, ‘Smell the roses’daki ‘Come on honey, it’s real money’ sözleri ironi niteliğinde. Stüdyo kayıtlarının tamamının New York’ta yapıldığı albümde, müzisyenlerin aynı anda çaldığı teknik olan ‘hücum kayıt’ yapıldı. Pink Floyd fanlarına hiç yabancı gelmeyecek olan Ummaguma’daki köpek vokal, Pompei’deki uzun sesler, ‘When we were young’da ‘Time’ ve ‘Smell the roses’da ‘Echoes’un izlerine kolaylıkla rastlanabiliyor. Davul sololarında Nick Mason’ın tekniğine, uzun gitar tınılarında David Gilmour’a ve keyboard’da 10 yıl önce kansere yenik düşen Richard Wright’ın izlerine rastlamak mümkün. Buna rağmen müzisyenlerin oldukça rahat ve ‘koşmadan’ çaldıkları da görülüyor.