Güncelleme Tarihi:
1961 yılında ilk olarak Hamburg’a geldim. Bir süre gemi tezgahlarında çalışıp para biriktirdim ve Türkiye’ye döndüm. Fakat param atölye kurmaya yetmeyince 3-5 ay sonra ağabeyimin yaşadığı Frankfurt’a geldim. Burada hayatımı değiştiren bir iş kazası geçirdim. İnşaatta monte ettiğimiz vincin halatı boşalınca dengemi kaybedip beş metreden sert zemine çakıldım. Bel zincirim çatlayınca kendimden geçmişim. Hastanede İranlı bir doktorun, ayağıma batırdığı iğneyi hissedip sıçrayınca, ‘’Allaha şükür, kurtuldun kardaş’’ dedi. Altı ay hastanede kaldım. Doktor, “Bundan sonra çok dikkatli olacaksın, 10 kilodan fazla ağır kaldırmayacaksın” dedi. Yüzde 30 işgücü kaybıyla bağlanan maluliyet aylığı evi geçindirmeye yetmedi. Bunun üzerine serbest meslek yapmaya karar verdim.
Gazete ilanında bir nakliyat şirketinin satılık olduğunu gördüm. 1966’da yaşlı Alman amcadan 10 bin marka üç araçlık nakliyat şirketini 10 büyük müşterisiyle birlikte devraldım. İş güzel ama çalışmak lazımdı. Müşterilerin arasında bulunan Amerikan asansör şirketinin 20, 30 ve 50 kilo ağırlığındaki parçalarını naklediyordum. Doktor bana “10 kilo kaldırmayacaksın” derken, ben ağır asansör parçalarını kaldırmaya başladım. Ama Allah’a şükür bir şikayetim kalmadı. Nakliyatçılık işini iki yıl yürüttüm sonra bir arkadaşıma devrettim.
Gıda toptancılığına ne zaman başladınız?
Nakliyatçılık yaptığım sırada, gıda işine de girdim. Çünkü işim saat 16.00’da bitiyordu. Hazır elimin altında araba da vardı. Ama sorun, gıdayı bulmaktı. Yunan ve İtalyanlardan zeytin, peynir, Köln’den fasulye, bulgur ve kırmızı biber alır, onlara zeytin ve peynir verirdim. Stuttgart’ta kurucusu Türk olan Mock firmasına sucuk, salam yaptırıyordum. Kısaca, gıda işi beni nakliyatçılıktan daha fazla sarınca 1969’da Frankfurt Hali’nde kendi toptancı şirketimi kurarak Avrupa’da hale giren ilk Türk oldum. 1972’ye kadar Frankfurt, Salzgitter, Hamburg ve Duisburg’da hallerde depolar kurup Avrupa’nın dört bir yanına gıda ihraç eden Türk gıda sektörünün en etkili ismiydim.
Bugün pastırma deyince ilk olarak sizin isminiz akıllara geliyor. Bu işe nasıl girdiniz?
1976 yılından sonra Avrupa’da Türk gıda sektörüne girenlerin sayısı çoğaldı. Bu zamana kadar çok rahat çalıştım ve çok çabuk büyüdüm. Fakat bunun ceremesini ağır ödedim. Eşim hep derdi, ”Varlık içinde yokluk çekiyorsun. Piyasadan 1.5 milyon mark alacağın var ama cebinde beş kuruş para yok...” O dönemlerde de Almanya’da Türk damak tadına uygun pastırma yoktu. Ben bunu yapmaya karar verdim. Üç yaşımdayken rahmetli olan babam, Orhangazi’de bir kasap dükkanında, memleketi Üsküp’te öğrendiği usulde sucuk yapıp satıyormuş. Et işiyle uğraşmak aileden geliyor. Pastırmacılık veya et işleme eğitimi almış bir insan değilim ama makinecilikten anladığım için, kendim et işleme makineleri geliştirdim. Bugün Wiesbaden yakınlarında Mond-Star-Pastırma üretim tesisimizde 300- 500 bin euroluk makinelerimizle pastırma ve et ürünleri üretiyoruz.
Hamburg’da sokaklarda gezinirken, firmaların tabelalarında şirketlerin kuruluş tarihleri ve kurucuların isimleri dikkatimi çekerdi. 300-400 yıl önce firmayı kuran kişilerin isimleri tabelalarda yaşatılıyordu. Hayalim 200 veya 300 sene sonra Öz-Kayseri Pastırma şirketinin tabelasında ismimin yer almasıdır. Benim bunu görme imkan ve ihtimalim yok ama en azından ruhum şad olur. Bu marka marketten alınmadı, bugünlere gelene kadar büyük emekler harcandı. 83 yaşındayım, emekli olmaya ve emeklemeye de niyetim yok. Allah bana ne kadar güç ve çalışma imkanı verirse, o kadar daha işin başında kalacağım ve çalışacağım.
İşin dışında da her şeyim iş. Günlük ağır iş saatlerinin sonunda, yine işimin başındayım ya da iş icabı, Berlin veya Hamburg’da iş gezisindeyimdir. Hala her gün sabah saat 04.00’te kalkarım. Halleri dolaşırım, arkadaşlarımı ziyaret eder onlarla sohbet ederim. Gece 5-6 saat uyku yetiyor bana. Akşam saatlerinde iş bittikten sonra yatana kadar geçen 2-3 saatte kendime ayırdığım özel hayatımı yaşarım. Örneğin Berlin’de işten sonra soluğu meşhur balıkçı Ergun’un yerinde alırım.
MAŞUKA HANIM İLE EVLENDİĞİM İÇİN ÇOK ÇOK ŞANSLIYIM
17 Haziran 2017’de eşi Maşuka Hanım ile 60’ıncı evlilik yıldönümlerini kutlayacaklarını belirten Hilmi Selçuk, “Evlilik büyük bir şans. Ben çok şanslıydım. 60 yıldır mutlu bir evliliğimiz var. Eşim ömür boyu çalıştı, varlığa ve yokluğa katlandı, oğlum Orhan ve kızım Serhan’a iyi bir annelik yaptı“ dedi.
Uzun ve mutlu evliliğin sırrını şöyle tarif etti Hilmi Selçuk: ‘’İyi veya kötü günü yaşayarak geçiren ve uyum içinde olan çiftlerin evlilikleri uzun ömürlü olur.”
Maşuka Hanım’ın üç yıl önce geçirdiği rahatsızlık sonucu yürüyemediğini anlatan Hilmi Selçuk, ‘’Tek arzum eşimin eski sağlığına kavuşması” diyor.