Güncelleme Tarihi:
Uluslararası suç örgütleri söz konusu olduğunda Galler'de ufacık bir yerleşim yeri olan Kuzey Pembrokeshire ilk sıralarda akla gelmez muhtemelen ama bu kasaba, bundan tam 40 yıl evvel çok büyük bir olaya sahne oldu.
1983 yılının yaz aylarında kasabada tuhaf bir hareketlilik yaşanıyordu. Dinas Cross ve Moylgrove köylerinin arasında kalan küçük sahil şeridinde bir anda kimsenin tanımadığı bazı adamlar ortaya çıktı.
Herkesin nesillerdir birbirini tanıdığı bu köylerde görülen yabancı yüzler, hem yerel halkı hem de polisleri şüphelendirmeye başlamıştı.
Adamlar "Yolunuz nasıl düştü buralara?" diye soranlara saçma sapan açıklamalar yapıyordu. Üstelik su gibi para harcamaları da şüpheleri güçlendiriyordu.
Civardaki ıstakoz avcıları durumdan şüphelenenlerin başında geliyordu. Newport sahil güvenlik ekiplerini arayan avcılar, adamların kaçak avcılık yapıyor olabileceğini söyledi. Sahil güvenliğin sorguladığı adamlar ise Grönland'da balinaları ve fokları görüntülemek için bir yolculuğa çıkacaklarını ve bunun için hazırlık yaptıklarını belirtti. Bu yanıt inandırıcı bulunmadı ve sahil güvenlik görevlileri Dyfed-Powys Emniyet Müdürlüğü'nden polislerle birlikte geri geldi.
Polisin elindekiler şüpheden öteye geçmiyordu ama yine de daha derinlemesine bir soruşturma için Seal Koyu Operasyonu başlatıldı. Operasyonu yürüten ekibin başında Dedektif Baş Müfettişi Don Evans ile Dedektif Derek Davies vardı.
CİVAR KÖYLERDE YAŞAYANLARIN DİKKATİ SAYESİNDE YAKALANDILAR
Tam 40 yıl sonra BBC'ye konuşan Evans, çetenin sonunu getiren şeyin Pembrokeshire'a bağlı bir sahil kasabası olan Newport'un sakinlerinin meraklılığı olduğunu belirtti. Evans, "Bu kötü adamlar yerel halkı ve ne kadar dikkatli olduklarını çok küçümsemişti. Bölgede yaşayanlardan toplam 540 ifade topladık" diye anlattı.
Polise ifade verenlerden biri ailesiyle birlikte Newport yakınlarında, sahili yukarıdan gören bir çiftlikte yaşayan Sue Warner'dı.
Warner, BBC'ye, "Dinas Cross'ta kalıyor ve çok fazla para harcıyorlardı. Hesabı 50 sterlinlik banknotlarla ödüyor, sürekli eğleniyorlardı. Çok paraları ve kocaman güzel arabaları vardı. İnsanlar parçaları birleştirmeye başlamıştı. Bir gece babam komşularla birlikte tepede kamp kurmaya karar verdi. Çetenin uyuşturucu maddeleri depolamayı planladığı yerin yakınlarında uyuyan iki adam gördüler ve sonrası çorap söküğü gibi geldi" dedi.
FİLMLERİ BİLE GÖLGEDE BIRAKTI
Görgü tanıklarının ifadeleri, polisi Ceibwr Koyu'nun güneyindeki küçük bir mağaraya götürdü. İlk bakışta mağarada her şey sıradan görünüyordu. Ancak keşif sırasında polise eşlik eden bir çiftçinin attığı bir taş "Esaretin Bedeli" filmini bile gölgede bırakan gerçekleri ortaya çıkardı.
Taşın düştüğü noktadan oldukça yüksek bir ses çıkmıştı. Bu durum polislere arka tarafta bir boşluk olabileceğini düşündürdü. Mağaranın girişi iri çakıl taşlarından oluşan bir tepecikle kapalıydı. Taşları teker teker kaldıran polisler, su bile geçirmeyecek kadar sıkı kapanmış bir metal kapakla karşılaştı. Kapağın altında tahta direklerle kuvvetlendirilmiş kocaman bir mağara yatıyordu.
Evans, gözlerine inanamadıklarını belirterek, "Mağarayı kazmak için uzun süre uğraştıkları ortadaydı. Tavanı yıkılmasın diye keresteyle kuvvetlendirilmişti, duvarları da tamamen cam elyafıyla kaplanmıştı. Kumu ve kayaları kazıp böyle bir yer oluşturmak yıllar sürecek bir işti. Bütün malzemeleri deniz yoluyla getirmiş olmalıydılar" dedi.
Polis bu baskında 80.000 sterlin değerinde ekipman ele geçirdi. Ele geçirilenler arasında güçlü tekne motorları, büyük şişme botlar ve inşaat aletleri de vardı. Polisler en başta deponun IRA tarafından kazıldığını ve silah kaçakçılığı için kullanıldığını düşündü. Ancak birkaç ay önce Newport sahilinde kocaman bir paket uyuşturucu kıyıya vurmuştu. Bu olayı hatırlayan polisler ikisi arasında bir bağlantı olduğu sonucuna vardı.
ÖNCE ORTAĞI YAKALANDI
Mağaranın keşfedilmesinden kısa bir süre sonra, adamlar da yakayı ele verdi. Önce İngiltere vatandaşı olan Robin Boswell yakalandı. Bir anne ve iki oğlu Boswell'in eşkaline uyan bir kişiye dair bir ihbarda bulunmuş ve yapılan operasyon bu ihbarın isabetliliğini ortaya koymuştu.
Bugün artık emekli bir dedektif olan Evans, "Robin Boswell yakalandı. Adam bize 17 sahte isim ve adres vermişti. Tam bir gizem adamıydı ve hayırlı işlerle uğraşmadığı ortadaydı. Boswell'in bize bir şey itiraf etmeyeceği kısa zamanda anlaşıldı. Ama ayağında yürüyüş botları vardı ve bu botlarda cam elyafı izleri bulduk. Boswell'i mağaradaki sığınakla ilişkilendirmek için ihtiyacımız olan şey buydu" ifadelerini kullandı.
Ertesi gün Fishguard yakınlarında devriye gezen polis memurları, pek kullanılmayan bir patikada yürüyen biri olduğunu fark etti. Polisleri gören adam, sırtındaki çantayı yere atıp bir tarlanın içine girerek deniz kıyısına doğru koşmaya başladı. Bir çitin ve dikenli tellerin üzerinden atlayan adam diğer taraftaki 21 metre derinliğindeki taş ocağına düştü. Düşüşü sırasında ağaç dallarına tutunmayı başararak hayatta kalan adam taş ocağının dibinde yakalandı.
Adamın kaçarken attığı çantanın içinde sadece belli bir sinyali yakaladığında aktifleşen güçlü bir telsiz vardı. Polisler bu telsizin kilidi açacak anahtar olduğunu düşünüyordu. Gece vakti telsizle bir tepeye çıkan polisler saatlerce bekledikten sonra sinyal almaya başladı. Evans, "Telsiz cihazı bir anda canlandı ve 'Anne, anne. Oraya gelip elimdeki pislikten kurtulmak istiyorum' ifadesini duyduk. Bu kadarı yeterliydi. Koyun dışındaki teknenin kıyıya yanaşıp taşıdığı uyuşturucuyu indirmek istediğini anlamıştık" dedi.
'Lastik suratlı adam'ın yüzleri
11 YILDIR KANUNDAN KAÇIYORDU
Telsizin dünyanın en çok aranan uyuşturucu kaçakçılarından biri tarafından kullanıldığı kısa sürede ortaya çıktı. O suçlu 35 yaşındaki Danimarkalı milyoner Sören Berg-Arnbak'tı. (Berg-Arnbak, yerel halka kendisini Sam Spangaard olarak tanıtmıştı.)
Tam bir kılık değiştirme ustası olan Berg-Arnbak, 11 yıldır kanunun elinden kaçmayı başarmıştı. Ülkesi Danimarka'da gazeteler Berg-Arnbak'a "lastik suratlı adam" lakabını takmıştı.
İtalya ve İsviçre'de birbirinden şık villaları, açık denizlerde Crocodile isimli çok lüks bir yatı olan Berg-Arnbak'ın, bunların hepsini geride bırakıp Kuzey Pembrokeshire'a yerleşmesi de gizlenme stratejisinin en önemli ayaklarından biriydi.
Doğal gibi görünen o mağara da bir kandırmacadan ibaretti. Kaçakçıların bir depo olarak kullandığı mağaradan 6 milyon sterlin değerinde 3 ton uyuşturucu çıktı.
Örgütün aralarında Berg-Arnbak ve Boswell da olan sekiz üyesi, 1984 yılında yargılanarak cezaevine gönderildi.
Polisler Seal Koyu Operasyonu'nun kapsamının bu kadar büyüyeceğini hiç düşünmemişti. Emekli Dedektif Teğmen John Daniels, BBC'ye, "Newport sahilinden Londra'ya oradan Fransa, İspanya ve İskandinavya'ya uzanan küresel bir operasyondu. O dönemin en büyük uyuşturucu kaçakçılığı çetesini yakalamıştık. Tekneye ulaşamadığımız için ortada ceset olmayan klasik bir cinayet davasını çözüyor gibiydik. Elde fiziksel kanıt olmadan bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyorduk. Ülkenin en küçük polis gücü, dönemin en büyük uyuşturucu çetelerinden birini alt etmişti" diye konuştu.
'NE VARMIŞ BURADA?'
O yıllarda haberi takip edenlerden biri BBC muhabiri Bob Humphrys'ti. 2008 yılında henüz 56 yaşındayken hayatını kaybeden Humphrys, ölümünden önce yayımlanan "Not a Proper Journalist" isimli biyografisinde, Berg-Arnbak'ın Swansea Kraliyet Mahkemesi'ndeki yargı sürecini de şu sözlerle anlatıyordu:
"Yargıcın önündeki kürsüde, aracını 6 aylık servis kontrolüne götürmüş de kendisine sileceklerinin değişmesi gerektiği söylenmiş kadar rahat bir görüntü çizen adam Sören Berg-Arnbak'tı. Danimarkalı kaçakçı birkaç yılı hapiste geçirmenin vereceği rahatsızlığı esneyip tırnaklarına bakarak karşılarken biz ileride bir televizyon belgeseli çekeceğimizi biliyorduk. Bu belgesel Seal Koyu'nda kocaman bir delik açıp içini uyuşturucuyla dolduran bir çetenin hikâyesiydi. Ama Galler'de mümkün olan tüm gizlilikle bir yeraltı silosu kazdığınızda bile birilerinin gelip, 'Ne varmış burada?' diye soracağını hesaba katmamışlardı."
Berg-Arnbak, örgütün lideri olmasına rağmen sadece 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı. (Boswell'a da 10 yıl verilmişti.) Danimarka basınının davayı soluksuz takip ettiğini, Berg-Arnbak'ın Galli bir polis memuruna kelepçelenmiş haldeki fotoğrafının üzerine gururlu bir biçimde "Danimarka Malı" damgasının basıldığını ifade eden Humphrys, "Berg-Arnbak'ı 8 yıla mahkûm eden yargıç onun bir emir eri değil örgütün başı olduğunu bilmiyordu" ifadelerini kullanıyordu.
Cezasını çektikten sonra serbest bırakılan Danimarkalı, o günden itibaren sırra kadem bastı. Humphrys de kitabında dijital çağda görünmez ayak izleri bırakmayı ancak Berg-Arnbak gibi bir gizlenme ustasının başarabileceğini belirtiyor ve ekliyordu: " O lastik surat bir kez daha işe yaradı, rengini ve karakterini değiştirmeye hazır bukalemun, Seal Koyu'ndan çok uzaklarda bir kez daha ortadan kayboldu."
Wales Online'ın "The secret bunker built underneath a tiny Welsh beach to store millions of pounds worth of drugs" ve BBC'nin "Operation Seal Bay: How village nosiness uncovered drug ring" başlıklı haberlerinden derlenmiştir.