Güncelleme Tarihi:
2001 yılının eylül ayından önce uçak yolculuğu yapanlar hayal meyal de olsa hatırlar. O zamanlar uçağa binmeden önce uygulanan prosedürler ile bugünküler arasında dağlar kadar fark var.
Elbette o zaman da insanlar uçağa binmeden önce güvenlik taramasından geçiriliyordu. Ancak denetimler şimdiki kadar yoğun değildi. Uzun sıralarda beklemek yoktu. Yolcular ve sevdikleri uçağa binilen kapılara kadar birlikte gidebiliyor, vedalaşmalar son ana kadar ertelenebiliyordu. Kısacası uçak yolculukları şu an olduğundan çok daha stressiz işlerdi.
Bu rahatlık kaçırılan dört uçağın Dünya Ticaret Merkezi'nin kulelerine, Pentagon'a ve Pennsylvania'da bir araziye çakılmasıyla son buldu. Saldırılarda hayatını kaybedenlerden 8'i pilot, 25'i uçuş görevlisi, 213'ü de uçak yolcusuydu.
"BİR ANDA HER ŞEY DURDU"
ABD'nin kendi topraklarında gördüğü bu en büyük terör saldırısı, sektör için inanılmaz bir şoktu. Continental Havayolları'nın o dönemki CEO'su Gordon Bethune, o günler Wall Street Journal'a "Bence o ana kadar hiç kimse kaçırılan bir uçağın bir güdümlü füze olarak kullanılabileceğini düşünmemişti. Bir anda her şey durdu" dedi.
Sektörün geleceği de karanlıktı. İnsanların bir daha uçağa binebilecek güveni yeniden kazanıp kazanamayacakları belli değildi. Havayolu şirketlerindeki on binlerce çalışan ücretsiz izne çıkarıldı.
İnsanların uçaklara yeniden güvenebilmesini sağlamak amacıyla ABD'den başlayarak dünyanın dört bir yanındaki havaalanlarında artırılmış ve zaman zaman gerginliğe yol açan güvenlik önlemleri alındı. Amaç benzer bir saldırının bir daha yaşanmasına engel olmaktı.
Sonuçta hava trafiği üç yıl içinde 11 Eylül öncesi seviyelere ulaştı. Ancak havacılık sektöründe yaşanan irili ufaklı birçok değişim sonucu yolculuklar ciddi birer stres kaynağı haline geldi.
İKİ AY SONRA TSA KURULDU
Saldırılardan iki ay sonra, dönemin ABD Başkanı George W Bush, yeni bir federal kurum olan Ulaştırma Güvenlik İdaresi'ni (TSA) hayata geçiren yasayı imzaladı. Böylece geçmişte havayolu şirketlerinin taşeronu olarak görev yapan özel güvenlik kurumlarının yerini, federal havaalanı gözlemcileri aldı.
Uçağa girecek tüm çantaların sıkı bir denetimden geçmesi, kokpit kapılarının dışarıdan açılamayacak şekilde kapatılması ve uçaklarda daha fazla federal hava polisinin görev yapması da yasayla belirlenen detaylar oldu. Bu kurallar kısa süre içinde küresel standartlar haline geldi ve yurt içi uçuşlarda dahi kullanılır oldu.
Alınan önlemlerle dünya bir daha 11 Eylül benzeri korkunç bir olay yaşamadı ama uçak yolculukları da bir daha asla eskisi gibi olmadı.
SEKTÖRÜN YAPISI DA DEĞİŞTİ
Diğer yandan saldırılar nedeniyle havacılık endüstrisi bir mali krize girdi. 90'ların sonundaki büyümenin ardından ABD ekonomisinin yavaşlaması ve alışan maliyetlerinin artmasıyla yavaşlamaya başlayan sektör, 11 Eylül'de ağır yara aldı.
Yolcu sayısının azalması ve artan güvenlik önlemlerinin artırdığı maliyetler, 11 Eylül sonrası havayolu şirketlerinin daha da zorlanmasına yol açtı. ABD'deki bazı havayolu şirketleri krizi atlatamazken, bazı şirketler bu süreçten daha istikrarlı ve güçlü çıkmayı başardı.
Örneğin Continental Havayolları krizin zorladığı şirketlerden oldu. CEO Bethune de zaten 11 Eylül sonrası koşulların getirdiği değişimden memnun olmayanlardandı. Bethune, 2004 sonunda emekli oldu, 2010'da da Continental ile United Havayolları birleşti. Bethune, "11 Eylül'den sonra neşesi kaçtı" diye açıkladı kararını.
UÇUŞ GÖREVLİLERİ GÜVENLİK EĞİTİMİ ALMAYA BAŞLADI
Tehditler değişip yenilendikçe güvenlik önlemleri de güncellendi.
Örneğin yolculara kemerlerini bellerinden, dizüstü bilgisayar gibi eşyalarını da çantalarından çıkarıp röntgenden geçirme zorunluluğu geldi. 11 Eylül'de uçak kaçıranların kullandığı falçatalar ya da tırnak törpüleri gibi silah olarak kullanılabilecek günlük eşyalar yasaklandı. 2001 sonlarında Paris'ten Miami'ye kalkan bir uçağı indirmek isteyen "ayakkabı bombacısı" Richard Reid nedeniyle taramadan geçerken ayakkabıları çıkarma kuralı geldi. 2006'da İngiltere'de önlenen bir bombalı saldırı nedeniyle uçağa alınabilen sıvı miktarıyla ilgili sınırlamalar getirildi.
Bir dönem uçakları kaçıranları sakinleştirmeleri ve tansiyonu düşürmeleri tavsiye edilen uçuş görevlileri, son koruma hattı olarak görev yapacak şekilde eğitilir hale geldi.
KUYRUKLAR UZADI, HAVAALANINDA GEÇEN ZAMAN ARTTI
Diğer yandan yeni kontrollerin her biri güvenlik noktalarındaki kuyrukların uzamasına neden oldu. Bunun sonucunda da uçağı kaçırmak istemeyenlerin havaalanına uçuştan saatler önce gelmesi bir zorunluluğa dönüştü.
Kuyrukların uzamasıyla ortaya çıkan zaman kayıpları PreCheck ve Global Entry gibi güvenilir yolcu programlarının doğuşuna ve yaygınlaşmasına yol açtı. Bu programlar kapsamında, sık seyahat eden ve zaman kaybetmek istemeyen yolcular belli bir ücret ödüyor ve bazı bilgilerini TSA ile paylaşıyor, karşılığında da ayakkabılarını, ceketlerini, dizüstü bilgisayarlarını çıkarmakla uğraşmadan güvenlik noktasından rahatça geçebiliyor.
"HAVACILIK GÜVENLİĞİ İLE NE İLGİSİ VAR?"
Ancak bu konfor başta akla gelmeyen bir mahremiyet tartışmasına da neden oldu.
Şöyle ki, PreCheck üyesi olmak isteyenlere başvuru aşamasında ve sonrasındaki mülakatlarda nerede yaşadıklarına ve çalıştıklarına dair basit sorular soruluyor. PreCheck adayları ayrıca parmak izi verip sabıka kaydı kontrolünden geçmeyi de kabul etmek zorunda. Bunun yanı sıra TSA'in adayların sosyal medya paylaşımlarını (kurumun en üst düzey yetkilisi bu plandan vazgeçildiğini bildirdi), haklarında çıkan haberleri, konum verilerini ve paralarını nasıl harcadıkları gibi kişisel bilgileri de toplayacağına dair bilgiler, mahremiyet savunucularının tepkileriyle karşılaştı.
Örneğin Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği'nin mahremiyet uzmanı Jay Stanley, Associated Press'e yaptığı açıklamada, "Bütün bunların havacılık güvenliğiyle nasıl bir ilgisi olduğunu anlamak güç" diye konuştu.
ÖZEL ŞİRKETLER DEVREYE GİRECEK
Şu an PreCheck'e kayıtlı 10 milyondan fazla kişi bulunuyor. TSA bu sayının 25 milyona çıkmasını istiyor. Amaç TSA görevlilerinin zamanlarını gerçekten risk oluşturabilecek yolcular için harcaması. Ancak 11 Eylül'ün 20'nci yıldönümünü yaşanırken, TSA'i PreCheck'in kapsamını genişletme çalışmaları, mahremiyet savunucularının insanların özel bilgilerinin de riske atıldığı yorumlarına neden oluyor.
ABD Kongresi'nin yönlendirmesiyle, TSA PreCheck'e başvuranlar hakkında bilgi toplamak için özel şirketlerden faydalanma kapsamını genişletecek. Şu an Idemia isimli şirketle çalışan TSA yıl sonuna kadar buna Clear Secure ve Telos Kimlik Yönetim Çözümleri'ni de ekleyecek.
Yakın zamanda halka açılan Clear, PreCheck kayıtları ile kendi kimlik doğrulama ürününü tek bir paket haline getirip, üye sayısını artırmayı amaçlıyor. Böylece stadyum girişleri ve konserler gibi etkinliklerde kullanılan Clear'ın kendi ürünü kullanıcılar için daha değerli hale gelecek.
TSA KARARI SAVUNUYOR
Dijital hak savunucusu Elektronik Sınır Vakfı'nın federal işlerden sorumlu direktörü India McKinney, Associated Press'e, "Elde edebildikleri kadar çok insana ait hassas verileri toplayıp piyasaya paylarını artırmaya çalışıyorlar. Bu benim için birçok alarm zilinin çalmasına neden oluyor" diye konuştu.
TSA Yöneticisi David Pekoske ise Clear'ın stratejisinin TSA'in çıkarına olduğunu savundu. Ajansa konuşan Pekoske, "Özel şirketlere kendi ürünlerini PreCheck'le paket yapma şansı verdik ki daha fazla insanın güvenilir yolcu programlarına katılımını sağlamak için bir motivasyon oluşsun" ifadelerini kullandı.
RAHATLIK TAMAM AMA YA GÜVENLİK
TSA ayrıca yüz tanıma sistemleriyle donatılmış kiosk'ların kullanımını da denemeye aldı. Burada da amaç fotoğrafları kimlikleri ve biniş kartlarını kontrol eden kişi sayısını azaltmak. Ancak yüz tanıma teknolojisinin özellikle beyaz olmayan kişilerde hatalı sonuçlar veriyor olması, bu fikrin de eleştirilmesine neden oluyor.
TSA yetkilileri bu yılın başlarında söz konusu kiosk'ların kişilerin PreCheck programına başvuruları sırasında çekilen fotoğraflarını da kullanacağını açıkladı. Ancak bu durum McKinney gibi uzmanları daha da kaygılandırıyor zira fotoğrafları bir veri tabanıyla eşleyebilmek için kiosk'un internete bağlı olması gerekiyor ki bunu TSA de doğruluyor. İnternete bağlı olmak da kiosk'ları ve dolayısıyla tüm verileri bilgisayar korsanlarının erişimine açık hale getiriyor.
McKinney, "Tamamen rahatlık faktörüne odaklanıyorlar. Mahremiyet ve güvenlik detaylarına odaklanan yok" diye konuştu.
TSA NE YAPSA OLAY OLUYOR
Yukarıda da dediğimiz gibi TSA yeni bir 11 Eylül yaşanmasın diye kuruldu ancak ilk günden beri de metotları, planları ve etkinliği konusunda eleştirilerin hedefi oldu.
Örneğin 2013 yılında TSA'in çakı benzeri birçok yasaklanmış eşyayı yeniden uçağa alınabilecekler listesine alması, uçuş görevlilerinin ve hava polislerinin büyük tepkisine yol açtı. Bazı yolcuların "Sanal olarak soyuluyoruz" tepkisine yol açan tam vücut tarayıcılar da kopan kıyametin ardından havaalanlarından kaldırıldı. Onların yerine hem mahremiyet hem de sağlık açısından daha az tartışmalı tarayıcılar getirildi. Yolcuların üzerinin elle yoklama yoluyla aranması da sürekli gündeme gelen bir şikâyet.
2015'te yayımlanan bir raporda TSA görevlilerinin gizli müfettişlerin taşımakta olduğu silahları ve patlayıcı malzemeleri 100 vakanın 95'inde tespit edemedikleri belirtildi. Bu raporun ardından Pekoske ABD Kongresi'nin üyelerine gizli bir bilgilendirme yaptı. Bu bilgilendirmede ABD'li vekiller Pekoske'ye kurumla kaygılarını bildirirken bir vekilin "TSA tamir olmayacak halde" dediği sonradan ortaya çıktı.
"GÜVENLİK TİYATROSU"
Kurumu eleştirenler arasında eski TSA çalışanları da bulunuyor. Bu çevrelerin dile getirdiği eleştirilerin en başında TSA'in bir güvenlik tiyatrosu oynadığı dile getiriliyor. Bir başka deyişle alınan önlemler yolcularda güvende olduklarına dair yanlış bir izlenime yol açıyor. Pekoske ise bu eleştirilere havaalanlarındaki güvenlik noktalarında ele geçirilen silahların sayılarına işaret ederek yanıt verdi. Pekoske sadece geçen yol 3200'den fazla silahın uçaklara binecekken ele geçirildiğini, bunların yüzde 83'ünün dolu olduğunu söyledi.
Pekoske bunun dışında yolcuların kimlik denetiminden geçirilmesi, çantaların 3 boyutlu görüntüleme teknolojisiyle taranması, kargoların incelenmesi ve federal hava polislerinin uçaklara yerleştirilmesi gibi faaliyetlerinin de altını çizerek, "İnsanların görmediği çok şey yapılıyor. Şu konuda içiniz rahat olsun: Burada güvenlik tiyatrosu oynamıyoruz. Gerçekten güvenliği sağlıyoruz" ifadelerini kullandı.
GÜVENLİK ÖNLEMLERİ İŞE YARIYOR MU?
Bağımsız uzmanlar ise Pekoske'nin değerlendirmesine katılıyor ancak TSA'in düzeltmesi gereken noktaları olduğunu da yadsımıyor.
Örneğin Denver'da bulunan Metropolitan Eyalet Üniversitesi'nde havacılık güvenliği dersleri veren Jeffrey Price, "Eleştirenlerin dediği gibi bir güvenlik tiyatrosu oynanıyorsa bile epey iyi bir tiyatro bu zira 11 Eylül'den bu yana havacılığı hedef alan tek bir başarılı saldırı yaşamadık" diye konuştu.
Üstelik dünya genelinde de tablonun benzer olduğunu söylemek mümkün.
Elbette bunun istisnaları yok değil. Örneğin 2015 yılında bir Rus uçağı Mısır'ın Şarm El Şeyh şehrinden havalandıktan kısa bir süre sonra düştü. ABD'li ve İngiliz yetkililer bunun bir bombalı saldırı olduğu şüphesini dile getirdi. Ancak bu tür olaylar 11 Eylül'den bu yana fazlasıyla nadir görülüyor. Peki bu artan güvenlik önlemlerinin bir sonucu mu? Aksini ispatlamak oldukça güç...
YA İÇERİDEN MÜDAHALELER NE OLACAK?
Bütün bu güvenlik önlemlerinin arasında bir de gözden kaçan bir tehlike var: İçerideki iş birlikçiler. Havayolu şirketlerinde ya da havaalanlarında çalışan ve güvenlik izni olan kişiler sürekli olarak denetlenmiyor. Son yıllarda yaşanan olaylarda bu tür içeriden iş birlikleri önemli pay sahibi.
Birkaç örnek vermek gerekirse;
-- 2016 yılında Daallo Havayolları'na ait bir uçakta kalkıştan kısa süre sonra patlama oldu. Bombacı ölürken 80 yolcu ve mürettebat olaydan sağ kurtuldu. Somalili yetkililerin yayınladığı Mogadişu Havalimanı'nda çekilmiş görüntülerde, bir erkeğin saldırgana bombayı içeren bir dizüstü bilgisayar verdiği görüldü.
-- 2018 yılında Atlanta'da Delta Hava Yolları'na mensup bir bagaj görevlisi, güvenlik kartını kullanarak New York'a giden uçaklarda 100'den fazla silah kaçırılmasına yardım ettiği için yargılandı ve hüküm giydi.
-- Bir sonraki yıl telefonunda DEAŞ videoları bulunan bir American Havayolları teknisyeni, yolcularla dolu bir uçağın hızını ve yüksekliğini ölçen bir sistemi devre dışı bırakarak sabote ettiğini itiraf etti. Neyse ki pilotlar Miami'den kalkış sırasında sorunu fark edip uçuşu iptal etmişti.
Bu durumu da değerlendiren Pekoske, TSA'in iç tehditleri ortadan kaldırmak için adımlar attığını belirtti.
Pekoske, "Evet, haklısınız, güvenlik kartı olan onca insan havaalanı içinde her yere kolayca erişebiliyor. Ama onlar da daha işe alınmadan çok sıkı bir denetimden geçiriliyor" derken söz konusu çalışanların birkaç yılda bir gözden geçirildiğini ancak güvenlik güçleriyle iş birliği içinde anında alarm verecek bir sistem üzerinde çalıştıklarını belirtti.
Associated Press'in "How 9/11 changed air travel: more security, less privacy" ve Wall Street Journal'ın "9/11 Changed Flying for Good—to Some Travelers’ Chagrin" başlıklı haberlerinden derlenmiştir.