Güncelleme Tarihi:
67 kelimelik mektubun dünyada Yahudiler için ifade ettiği büyük anlam "İngiltere, Filistin’de Yahudi milleti için bir vatan kurulmasına olumlu bakmaktadır ve bu hedefin gerçekleşmesini kolaylaştırmak için gayret gösterecektir" cümlesiyle anlaşılabilir. Mektubun yazıldığı tarihte, çoğunluğu Avrupa'da gelişen Siyonist hareketi nedeniyle Filistin bölgesine göç etmiş Yahudilerin toplam nüfusa oranı toplamda sadece yüzde 10'du.
1922 ve 1935 yılları arasında Avrupa Yahudilerinin Filistin'e göç etmeye başlamasıyla Yahudilerin nüfusa oranı yüzde 27'ye ulaşmıştı.
Uluslararası bir deklarasyonun aksine maddeleri bulunmayan Balfour'un kısa mektubunda, Yahudilere devlet olma haklarına yönelik desteğin, bölgede yaşayan diğer ulusların siyasi ve dinî haklarına herhangi bir zarar verilmemesi kaydıyla verildiği de belirtilmişti.
Avrupa'da büyük devletlerin Levant'ın güneyinde Yahudi devleti kurulması fikrine destek vermesi için önemli faaliyetler yürüten Siyonist Federasyon için bu mektup, 1917'de dünyanın en büyük imparatorluğu olan İngiltere'nin Yahudilere devlet kurma izni vermesi anlamına geliyordu.
Tarihte hakkında en çok komplo teorisi yazılmış gelişmelerden biri olan Balfour Deklarasyonu konusunda tarihçilerin en çok üzerinde durduğu nokta ise dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda İttifak Devletleriyle savaşta olan İngiltere'nin Avrupa ve Rusya ve özellikle savaşa henüz yeni adım atmış ABD'deki Yahudi toplulukları yanına çekmek istemesi. Tarihçilerin en çok fikir birliği yaptığı kısım ise mektubun ABD ve Rusya'da yaşayan Yahudi gruplarının bu ülkelere 'sallantıda giden' savaşta kalmaları yönünde baskı yapmasıyla sonuçlanması... Ve 'ana akım' görüşleri dile getiren Orta Doğu uzmanları 1917'nin İngiliz kabinesinde Siyonist ya da Siyonizme sempati besleyen bakan ve bürokratların bulunduğuna dikkat çekiyor.
WILSON DESTEKLEDİ
Savaş sırasında İngiliz hükûmeti, Balfour'un mektubu gönderilmeden önce 'aynı gemide' bulunduğu ABD ve Fransa'nın desteğini almak istemiş ve olumlu yanıtlar almıştır. İngiliz hükûmetinin dönemin ABD Başkanı Wilson'un görüşünü alma girişiminin ardından Balfour, Wilson'un Siyonist hareketi 'oldukça desteklediğini' söyleyerek ABD'nin desteğini kabineye bildirmişti.
Ünlü akademisyen Edward Said Balfour'un mektubu için "Avrupa devleti tarafından, Avrupa toprağında olmayan bir yerde, yerel nüfusun istekleri göz önünde bulundurmadan yazılmış bir metindir" der. Savaşın başlamasının ardından 1914'te kapatılan ve yazıldığı tarihte Balfour'un mektubu hakkında 'başlık atma' imkânına dahi sahip olmayan Şam merkezli İstiklal el Arabi gazetesi ise 1919 yılında yeniden açıldığında, mektuba olan tepkisini iki yıl gecikmeli olarak şöyle göstermiştir:
"Ülkemiz Araptır, Filistin Araptır ve Filistin Arap kalmak zorundadır"
"BİRBİRİYLE ÇELİŞEN VAATLER İMPARATORLUĞU"
Söz konusu mektup, savaşın en yüksek perdeden seyrettiği günlerde İngiltere'nin çeşitli gruplara verdiği ve birbiriyle çelişen vaatlerine bir yenisini daha eklemiştir. 1916 yılında Fransızlarla gizli bir şekilde imzalanan Sykes-Picot Anlaşması'na göre Filistin toprakları uluslararası bir idareye teslim edilecekti. Bir yandan Arabistanlı Lawrence Prens Faysal'a Arap topraklarının büyük bir kısmını çoktan vaadetmişti. İngiltere, Osmanlı Devleti'ne karşı savaşmaları için Haşemilere Arap coğrafyasının büyük kısmını söz vermiş, o dönemde Riyad'da bulunan Suudi kabilesine verilen sözler ise İngiltere koruması altında doğu ve merkez Arabistan'da devlet kurulması yönündeydi. 1920'lerde İngiltere desteğiyle Haşemilerin elinde bulunan Mekke ve Medine Suudi kabilesinin eline geçmiş, İngilizlerin kendilerine söz verdiği Şam'dan da kovulan Haşemiler'in payına sadece Ürdün düşmüştü...
Balfour'un yazdığı mektubun yüzünce yıldönümü uluslarası basında da geniş yer buldu. ABD merkezli saygın haber portalı The Daily Beast için bir makale kaleme alan Clive Irving, "Tarih size devasa ve inatçı bir karmaşayı miras bıraktığında, kötü insanları aramaya çalışmak her zaman cazip bir iştir. 100 sene önce dünyanın en büyük imparatorluğunun 67 kelime ile topraklarında henüz bulunmayan bir halka ulusal bir bölge sözü vermesi işte böyle bir durumdur" ifadelerini kullandı.
FİLİSTİN ÖZÜR TALEP EDİYOR, İSRAİL 'PARTİDE'
Aradan geçen yüzyılın ardından Filistinliler, Balfour Deklarasyonu'nun bölgedeki bütün musibetlerin sebebi olarak görürken, İngiltere'nin Filistin'den resmî özür dilemesi gerektiği görüşünde. İsrail cephesi ise Başbakan Binyamin Netanyahu'nun liderliğindeki büyük bir heyetle İngiltere'ye giderek Balfour Deklarasyonu için düzenlenen kutlamaya katılıyor.
İngiltere Başbakanı Theresa May, Balfour Deklarasyonu'nun 100'üncü yılı hakkında "İsrail devletinin kurulmasında sahip olduğumuz rolden dolayı gurur duyuyoruz ve kesinlikle, (Balfour) deklarasyonun 100. yılını gururla kutlayacağız." dedi. May ayrıca, ülkesi ve İsrail'in kurduğu ve gelişmekte olan ticaret ve diğer alanlardaki ilişkilerden de memnuniyet duyduğunu dile getirdi.
İngiltere merkezli Bağımsız Yahudi Düşünceleri isimli bir grup ise Balfour'un mektubunu kutlamayı boykot etme kararını aldı. İsrail-Filistin krizinde çift devlet çözümünü destekleyen ve Filistinlilere eşit haklar verilmesini savunan grup Twitter'da #NoCelebration (Kutlama yok) hashtagiyle tepkisini ortaya koydu.
"İRAN VE TÜRKİYE GELİYOR"
İsrail merkezli Haaretz gazetesinde Simon A. Waldman tarafından Balfour Deklarasyonu'nun 100'üncü yılı için makalede, Arap Orta Doğu'nun etki bölgelerine ayrıldığı ve 100 yıl öncesinin aksine Fransa, İngiltere ve ABD'nin aksine 'emperyal' geçmişleri bulunan İran ve Türkiye'nin bölgedeki eski güçlerini kazanmaya çalıştıkları ifade edildi.
Yazıda şu ifadeler yer alıyor...
"Osmanlı'nın halefi Türkiye kendisini global bir güç olarak görüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son olarak Birleşmiş Milletler'in yapısal reforma gitmesi gerektiğini çünkü dünyanın BM Güvenlik Konseyi'ndeki 5 ülkeden daha büyük olduğunu söyledi ve İstanbul'un bir BM merkezi haline getirilmesi gerektiğini ekledi. Türkiye, neredeyse her köşede bölgesel bir etki sağlamaya çalışıyor. Ankara Katar'da bir askeri üs kurdu, Suriye'ye müdahale etti ve Körfez Krizi, Kuzey Irak referandumu ve İsrail-Filistin barış süreci dahil neredeyse bütün bölgesel gelişmelere müdahil oluyor... AK Parti göreve geldiğinden beri Türkiye Orta Doğu ile iş ve ticaret bağlantılarını artırmaya çalışıyor. Ankara, Türkiye ile Arap dünyası arasındaki ticareti 70 milyar dolar hacmine taşımaya çalışıyor. Bu 2003 yılındaki 9 milyar dolardan keskin bir artış anlamına geliyor."