Güncelleme Tarihi:
Asna, Türkiye’de gazetecilik ve halkla ilişkiler danışmanlığı arasındaki ilişkilerde “etik kuralların uygulanmasında bazı sapmalar olduğunu” da açıkça dile getirdi. Asna, gönderdiği mektupta sözünü ettiği etik sapmalara değindi:
“Bilimsel ve mesleki ortamlarda ‘gazetecinin önemli haber kaynaklarından biri’ olduğu kabul edilen halkla ilişkiler danışmanlarının görevini, şirketlerin reklam departmanları ve pazarlama - marka yöneticileri devralmış, Hİ departmanlarından gazeteler veya ilgili mecralarda yayınlanacak yazıları yazmaları istenmeye başlamıştır.
Advertorial olarak tanımlanan paralı haberlerin artması, önemli bir ulusal haber ajansımızın başlattığı ve diğer yayınların takip ettiği haberin para karşılığı yayınlanması, sektör eki adı altında reklam toplamak amacıyla yapılan ek basımlarda müşterilerin kendilerini öven yazılar yazmaya teşvik edilmesi ve bunların yine para karşılığı basılması, kabul edilemez boyutlara ulaşmış durumdadır.
Doğal olarak bu durum, okuyucu ve izleyici nezdinde ciddi güven sarsılmalarına neden olmuştur. Tiraj rakamları ve toplumsal araştırmalar da durumun kanıtı olarak görülmektedir.
Mesleklerimizin taşıdığı itibar ve gazetecilerin kamuoyu gözünde ‘doğruyu yazar’, ‘doğruyu aktarır’ şeklinde kabul görmesi gerçeği, bu tür paralı yayınların artmasıyla ne yazık ki vahim derecede değişmiştir. İş dünyasında konunun haber değeri taşıyıp taşımamasından ziyade, ‘Ben reklam verenim, benim haberim tabii ki kullanılacak’ düşüncesi egemen olmuştur. Haberi kimin seçtiği, markanın hangi özellik ve uygulamalarıyla haber olmaya değer görüldüğü gibi konularda gayret sarf etme ihtiyacı da kalmamıştır.”
Asna, “bir avuç profesyonelin işini etik ilkelere uygun yapma” çabasını sürdürdüğüne dikkati çekti. Ardından medya kuruluşlarının “etik sapmalar” konusunda önlem alması gerektiğini ve “özel sektörün yazı işleri bağımsızlığına çok daha fazla saygı göstermesinin ifade özgürlüğünün sağlanması yolunda önemli bir adım olacağını” vurguladı.
Asna’nın değerlendirmelerine katılmamak mümkün değil. Medyanın iş çevreleri karşısında da editoryal bağımsızlığını koruması zorunlu. Bu konuda iki tarafa da görev düşüyor.
OMBUDSMANA SUÇLAMA
267 gündür cezaevinde tutulan Cumhuriyet yazar, çizer ve yöneticileri, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle bugün yargı önüne çıkacak. Yargılanan yazarlardan biri de Cumhuriyet’in okur temsilcisi (ombudsman) Güray Öz.
Mevkidaşım olan, tutuklanmasından önce gazetecilikteki etik sorunlarla ilgili olarak sık sık fikir alışverişinde bulunduğum Öz’ün iddianamede neyle suçlandığına baktım, gözlerime inanamadım. Aynen şöyle yazmıştı savcı:
“... Aynı zamanda Cumhuriyet gazetesinin okur temsilciliğini yapan şüphelinin Cumhuriyet okurlarından gelen (CUMOK) tepkiler ve rahatsızlıkları yönetime aktarma adına girişimde bulunmadığı, şüphelinin 2013 yılından sonra yönetime gelen ve radikal bir yayın politikası değişikliği yapan diğer şüphelilerle ortak hareket ettiği, gazetenin yayın politikasından hukuken sorumlu olduğu...”
Böyle uzayıp gidiyor suçlama. Anlaşılan artık okur temsilcisinin görevini nasıl yapması gerektiğine savcılar karar veriyor, gazeteciliği yargıladıklarını açık açık yazmakta sakınca görmüyorlar...
İLETİŞİMCİLERİN ETİK GİRİŞİMİ
İLETİŞİM Danışmanlığı Şirketleri Derneği de etik sorunlara karşı yeni bir girişim başlattı. Bir süre önce gazetecilerle el ele verip “İletişim ve Medya İlişkileri Yönetiminde Mesleki İlkeler” kılavuzu hazırlamışlardı.
Bu ilkelere İDA’nın yanı sıra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Bilişim Muhabirleri Derneği, Ekonomi Gazetecileri Derneği, Kurumsal İletişimciler Derneği, Reklam verenler Derneği, TOBB Medya ve İletişim Meclisi ve Türkiye Halkla İlişkiler Derneği de imza koymuştu.
Şimdi kılavuza başka kuruluşların da destek vermesi için çaba harcanıyor. İDA Başkanı Ergun Gümrah, TÜSİAD ve İletişim Araştırmaları Derneği’nin bu metni imzalamayı taahhüt ettiğini ve yakında imza töreni yapılacağını söyledi.
Kılavuzdaki bütün ilkeleri yazamayacağım ama birkaç örnek vereyim. “Kurum şirket yöneticileri ve iletişim profesyonelleri” bölümünde yer alan medya ve gazetecilerle ilişkiler hakkındaki iki önemli ilke:
Temsil ettiği kurum ve şirketlerin reklam güçlerini kullanarak haberlerin yayınlanmasını veya yayınlanmamasını sağlama eğilimlerine karşı durmayı meslek ilkelerinin bir gereği olarak görür, bu tarz bir ilişkiye aracılık etmez.
Yayınlanan haber için maddi ödüllendirme yapmaz. Basın buluşması ve gezilerinde, davet sahibinin ürün ve hizmeti ile doğrudan ilgili olsa dahi, basın mensuplarına yüksek değerli armağan verilmesini teklif etmez, basın mensupları arasında çekilişle hediye dağıtmaz.
“Medyada karar vericiler ve medya mensupları” bölümünde de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin temel alınması gerektiği vurgulanıyor; reklam ve çıkar ilişkileri düzenleniyor:
Reklam servislerinden gelen haber taleplerini, reklam vaadi veya tehdidi ile gelen haberleri değerlendirmemeyi bir meslek ilkesi olarak kabul eder.
Nakdi veya ayni olarak belgeli ödeme karşılığında hazırlanan içeriklerin, editörler tarafından belirlenmiş içerikten ayrılması için özen gösterir. Bu tür içeriklerin ‘Advertorial’, ‘Reklam’, ‘Haber-İlan’ olduğunun yayın sırasında açıkça belirtilmesi konusundaki yasal zorunluluğu yerine getirmeyi itibarlarının bir gereği olarak kabul eder.
Bu ilkelerin ödünsüz uygulanmasının, iletişim danışmanları ve gazeteciler arasındaki etik sorunların ortadan kalkmasına yardımcı olacağına inanıyorum.
OKURDAN KISA KISA
NURİ Bulgulu: Hülya Koçyiğit, yaptığınız söyleşide henüz yargılanmamış ve iddianamesi yazılmamış olanlar dahil tüm tutuklu gazetecileri peşinen suçlu ilan etmiş. Bu sözler etik açıdan yanlış, hukuki açıdan suç. (26 Haziran)
Burak Bayrak: “Tarihte iz bırakanlar” serisi ilgimi çekti ve 39 kupon biriktirerek aldım. Ancak tarafsız bir gözle yazılmış tarih kitabı ararken, yorumlara dayalı, ideolojik kitaplarla karşılaşacağımı inanın tahmin etmemiştim.
Cihan Kaplan: İnternetteki “Kartal, Çin’e indi! Güneş küplere bindi” haberinde pasaport kuyruğunda bekletilen Şenol Güneş’in sinirlendiği yazıyor. Fakat altı fotoğrafın hiçbirinde Şenol Güneş yok. (18 Temmuz)