Doğuştan diplomat

ÖTEKİ ülkelerde de öyle midir, emin değiliz. Ama bizde, daha önce dış politikayla hiç ilgilenmemiş kişiler iktidara gelince birden "uluslararası çapta diplomasi figürü" olmaya soyunuyorlar. Hallerine bakınca onları ya Talleyrand sanırsınız ya da Winston Churchill.

Bir zamanlar merhum Turgut Özal öyleydi.

Ortadoğu’da ihtilaf mı var? Hemen ortaya atlayıverir, o olaydan Türkiye’ye pay çıkarmaya çalışırdı.

O yüzden Asya’daki Türk kökenli devletlere "ağabeylik" yapmaya kalktı. Sonu fos çıktı.

İlk Körfez Savaşı’na Türkiye’yi sokmaya kalktı, olmadı. Sonra tuttu Türkiye’de bir "Çekiç Güç" konuşlanmasını önerdi. O sayede Barzani, Kuzey Irak’ta bir Kürt yönetimi kurdu.

Şimdi aynı rolü Başbakan Tayyip Erdoğan oynuyor.

Bir bakıyorsunuz "kırmızı çizgi" ilan ediyor. Sanırsınız ki o çizgiyi aşan mahvolup gidecek.

Oysa iki ay sonra o çizgiler ya alay konusu oluyor yahut unutulup gidiyor.

Bizimkinin dinlenmemesi bir yana, bakıyorsunuz bir başkasının -örneğin Mesud Barzani’nin- kırmızı çizgisine uymaya başlamışız. Kimse "Hani ne dediniz ne oldu?" demiyor.

Bir başka ihtilafta biz yine olayın üstüne atlıyoruz. Sanki bekleyen, isteyen varmış gibi kendimizi "arabulucu" ilan ediyoruz. Ama kimse ciddiye almıyor. Dahası, o sorunun çözümünü tutup bizim dışımızdakilerle (Rusya’nın Gürcistan’a girmesi üzerine Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin muhatap alınması gibi) konuşuyorlar.

Tutuyor devlet başkanı yahut başbakan eşlerini "Hamas’ta vurulan yavrular için" kampanyaya davet ediyoruz. Sureta gelip sessiz sedasız gidiyorlar.

Kısaca kendi kendimize gelin güvey olup duruyoruz.

Sanki, "Böyle yaparsak Türkiye Başbakanı acaba ne der?" diye düşünen biri varmış gibi.

Ne alakası var?

Yoksa var da bizim mi haberimiz yok?

Not: Yaptığım hata affedilir gibi değil. Ama yine de lafa başlamadan özür diliyorum. Konu şu: Yıllardır genç meslektaşlarıma "Aman bir yazıda rakam kullanıyorsanız dönün, yazdığım rakam acaba doğru mu değil mi diye kontrol edin" dedim. Çünkü bilirim, bizim meslektaşlar "rakam özürlü"dürler. Milyonla milyarı karıştırırlar.

Başkasına öğüt verirken son yazımda aynı hatayı ben yapmışım. Vehbi Koç Vakfı’nın kuruluşundan beri geçen 40 yıl içinde 605 milyon dolar tutarında yardım ve yatırım yapmasını övdükten sonra "Ancak 40 yılın ortalamasının sadece 1.5 milyon dolar olmasını az bulduğumuzu da belirtmek istiyoruz" demiştim. Ama rakamı irdelemeyi ben de ihmal etmişim. Ertesi gün pek çok e-mail aldım. "O rakam 1.5 değil 15 milyon dolar (hatta biri 15 milyon 125 bin dolar demiş) olacaktı" diyorlar.

Elbet utandım. Ama bu yanlışlık hiç değilse, Vehbi Koç Vakfı’nın yılda 15 milyon dolarlık yardım ve yatırım bütçesiyle başkalarına örnek olmasına yarar diye düşündüm.O.E.
Yazarın Tüm Yazıları