Devletin eli sopalı hali

Türkiye’de bir milyondan fazla kişi işkenceye uğruyor. Kısacası her yetmiş kişiden biri.

Dünya ölçülerine göre çok yüksek bir oran. Türkiye İnsan Hakları Vakfı da buna karşı İşkence Atlası’nı yayınlıyor. Ne var ki, İşkence Atlası işkencenin sıfırlandığına ilişkin herhangi bir ipucu vermiyor. Tersine, insanlık suçu uygulamaları bilinen yöntemlerle devam ediyor. Pek o kadar gün yüzüne çıkmasa bile./images/100/0x0/55ea9264f018fbb8f888baf3

Papağan tüneği, Filistin askısı, falaka, muz tüneği, tek ayak üstünde durmaya zorlama, uzun süre çömelmiş vaziyette tutma, uzun süre hayvan kafesinde tutma, kaba dayak, elektrik verme, suda boğma, başına naylon torba geçirme, üzerinde sigara söndürme, buz üzerinde yatırma, soğuk su sıkma. Ve orantısız güç kullanma. Ve cinsel tecavüz.

İnsanlığın yüz karası halleri. İşkence.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra, Türkiye’de bir milyondan fazla kişi işkenceye uğruyor.

Son yıllarda kararlı biçimde izlendiği açıklanan, işkenceye sıfır tolerans politikalarına rağmen, Türkiye’de son yıllarda işkence yine artıyor. İnsan hakları örgütlerinin 2006 ve 2007 raporları artışı belgeleriyle ortaya koyuyor.

İŞKENCE ATLASI

Bunları ben söylemiyorum. Elimde "İşkence Atlası" isimli bir kitap var. Bu bilgiler o kitaptan.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından yayınlanan İşkence Atlası, farklı uzmanlık alanlarında pek çok bilim adamının katkısıyla hazırlanıyor. Ama, atlası asıl hazırlayanlar, ne yazık ki, işkence görenler.

İşkence görmüş on binden fazla kişi tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuruyor. Atlasta yer alan bilgi, belge ve fotoğraflar 1990 ile 2007 arasında, on sekiz yıl boyunca, bu merkezlere başvuran on binden fazla insanın tanıklığından oluşuyor.

Ekim 1975’de Tokyo’da Dünya Tabipler Birliği işkenceyi tanımlıyor: "İşkence, yalnız başına ya da bir yetkilinin emri altında davranan bir ya da birden çok sayıda kişinin bilgi edinmek, itiraf almak ya da başka bir nedenle, kasıtlı, sistemli ya da düşüncesiz biçimde, bir başka kişiye zor kullanarak, ona fiziksel ya da ruhsal yönden acı çektirmesidir."

İşkence Atlası, bu tanıma uygun olarak, 1990 ile 2007 arasında ilgili kurumlara başvuranlara ait muayene, tetkik ve görsel kayıtları bir araya getiriyor. İşkence yöntemlerine dönük mide bulandıran, insanlıktan utandıran fotoğraflarla birlikte.

En çok kaba dayak ve falaka var, yüzde 87. Onu elektrik şoku, basınçlı soğuk su ve cinsel işkence (yüzde 15.6 ile yüzde 31.5 arasında) izliyor.

ORANTISIZ GÜÇ KULLANIMI

Son zamanlarda çeşitli olaylar nedeniyle gündeme gelen, orantısız güç kullanımı 2006 yılından bu yana, Birleşmiş Milletler tarafından işkence olarak kabul ediliyor. "Gözetim yerlerinde ya da güvenlik güçlerinin direkt kontrolünün bulunduğu durumlarda, orantısız güç kullanımı zalimane ve aşağılayıcı muamele, işkence tanımı kapsamına girer." (İşkence Atlası, s.26).

Türkiye’de bir milyondan fazla kişi işkenceye uğruyor. Kısacası her yetmiş kişiden biri. Dünya ölçülerinde çok yüksek bir rakam. İnsana, insan olarak duyulması gereken saygının yerlerde süründüğü bir durum. Devletin eli sopalı hali.

"İşkenceye sıfır tolerans" çok isabetli bir politik karar, yerinde bir slogan.

Ne var ki, İşkence Atlası işkencenin sıfırlandığına ilişkin herhangi bir ipucu vermiyor. Tersine, insanlık suçu uygulamaları bilinen yöntemlerle devam ediyor. Pek o kadar gün yüzüne çıkmasa bile.

Çünkü, işkence görenler utanıyor. Duyulmasını istemiyor. Ancak onlar fiziksel ve ruhsal tedavi için, ilgili tıp merkezlerine başvurduğunda, işkence kayıtlara geçiyor.

İnsan olabilmek için, devletin sopasını elinden bırakması için, daha uzun zamana ihtiyacımız var.

Yazarın Tüm Yazıları