Denizde parçalanan hayatlar

EMEKLİ ya da muvazzaf askerlerin, komutanların çocukları Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile görüşmek için, ondan randevu istiyor.

Haberin Devamı

Bir organizasyon değil. Bir platform değil. Aylardır, özellikle son haftalarda yaşanan olayları anlamaya çalışmak için, çocukların fikri.

Özellikle Deniz Kuvvetlerinden emekli olmuş ya da halen çeşitli görevlerde bulunan subay ve komutan çocukları hukukun yanı sıra, ne olup bittiğini öğrenmek üzere, adım atmak istiyor. Uygun çare olarak, akıllarına Orgeneral Başbuğ ile görüşmek geliyor.

HASDAL SİVİL CEZAEVİ GİBİ


Şu ya da bu iddia altında, örneğin Balyoz Darbe İddiası ile pek çok asker tutuklanıyor. Tutuklananların önemli bölümü denizci.

Aileleri, eşleri, çocukları onların neden tutuklandığını bilmiyor. Hatta kendileri bilmiyor. Savcılıkta sorgu sonrasında çoğu serbest bırakılacağını düşünürken, tutuklanıyor.

Ailelerin hayatı kararıyor. Baba hapiste, ayrıca maddi sorunlar binmeye başlıyor. Muvazzaf olanların maaşları yarıya iniyor. Hayatlar parçalanıyor.

Gerçi, yakın çevreden gelen destek tam ama, onlar hapiste. Ortada henüz iddianame yok.

Muvazzaf subay ve komutanlar Hasdal Cezaevi’nde. Orası askeri hapisane. Yandaş medyada, “onlar orada rahat” türünde yalanlar yazılıyor. Oysa, ilgisi yok.
Hasdal, sivil cezaevinden farksız bir hapisane.

Bir darbe planına karışmışlarsa, elbette cezalarını çekecekler. Kim karışmışsa, çekecek ve darbe rezilliği artık sona erecek. Yetti artık.

Balyoz Darbe İddiası 1. Ordudan çıkıyor. Denizcilerin o iddia ile ilgilerini, dolayısıyla iddianameyi merakla bekliyorum.

Babaları tutuklu subay çocuklarına Orgeneral Başbuğ’un randevu verip vermeyeceğini de merak ediyorum.

Haberin Devamı

Erdoğan orada, Baykal nerede

2007 seçimleri sırasında Konya’da dolaşıyorum. Sokakta rastladığım pek çok kişi “Oyumu Erdoğan’a vereceğim” diyor. Nedenini sorduğumda aldığım yanıt hemen hemen aynı:

“Abi, Tayyip Erdoğan Başbakan, beş yılda Konya’ya dokuz defa geldi, Deniz Baykal iki defa geldi, o da, birinde bir milletvekilinin cenazesine öteki Mevlana törenlerine, bizim halimizi hiç sormuyor, neden ona oy verelim?”

Erdoğan dün Elazığ’a gidiyor, depreme uğrayan köyleri dolaşıyor, insanların acılarını paylaşıyor.

Deniz Baykal neden gitmiyor? Acılı günde insanların hallerini sormak, ayrıca deprem sonrasında yapılanları yerinde görmek, eksik varsa, hükümeti uyarmak adına. Neden gitmiyor, neden? Felakete uğramış insanlarla dayanışmak gibi, sıcak, yakın, insani davranış bu kadar mı zor?

Muhalefet, salıdan salıya CHP Grubunda, ara sırada TV’lerde iktidarı eleştirmekle sınırlı olmasa gerek.

Haberin Devamı

‘Ben Cumhuriyet’ten Turhan Selçuk’

HENÜZ iki-üç aylık gazeteciyim. 1973 sonu.

Çizdiği karikatürün içinde bulunduğu dosyası, her zamanki gibi, Turhan Selçuk’un koltuğunun altında. O gün yanıma geliyor. Cumhuriyet’te muhabirlerin oturduğu geniş salona. Müthiş nazik ve ince:

“Telefonunuzu kullanabilir miyim?”

Koca Turhan Selçuk. Onun Abdülcanbaz’ı, sembolleşmiş Osmanlı Tokadı ile büyüyen ben, Turhan Selçuk’un yanıma gelmesinden duyduğum heyecan daha yatışmamışken, ister istemez telefondaki ilk cümlesine tanık oluyorum:

“Ben Cumhuriyet’ten Turhan Selçuk...”

Türkiye’nin uluslararası çapta en önemli karikatüristlerinden Turhan Selçuk, telefonda kendini tanıtırken sadece ismini söylese yeter. Ama, o çalıştığı
Cumhuriyet’i başa alıyor. Ben kendi kendime, “işte tevazu, işte büyüklük bu” diye yorumlarken, ona sormadan edemiyorum:

“Kendinizi tanıtırken, ben Cumhuriyet’ten, diye giriş yaptınız.”

Turhan Ağabey gülüyor, “insanı, formasını giydiği takımla düşünmek gerek”. Sadece medyada değil, her türlü kurumda çoktan unutulan temel ilke.
Turhan Selçuk az konuşan, sözlerini tartan, hoş görülü, mütevazı, saygılı tavrı yanı sıra, örnek bir profesyonel. İki eli kanda olsa, önce o günkü işini bitiriyor.

Çizgileriyle ekol yaratan Turhan Selçuk’un Türk ve dünya karikatüründeki yeri üzerine yazı değil, kitap yazılır.

Dün aramızdan ayrılan Turhan Ağabey’e Tanrı’dan rahmet diliyorum. 

Yazarın Tüm Yazıları