Demokrasinin rüzgarı durdu

BM'nin bu yılki Kalkınma Raporu'nda iki sıra geriledik. Siyasi istikrarsızlık ve hükümetin yeterince etkin olamayışı yüzünden.

Rapora global olarak bakıldığında ise Türkiye'nin alt ve üst sıralarında yer alan ülkelerde de bir demokratik durgunluk olduğu gözleniyor. BM özetle, ‘‘Dünyada 1980 ve 90'larda esen demokrasi rüzgarı durdu’’ diyor. Oysa insani kalkınma için ille de demokrasi gerekiyor.

BM Raporu'nu baştan sona okuyunca, olmazsa olmaz tek şart olarak şu ortaya çıkıyor: Yoksulluğu yeryüzünden silmek için demokratik ve etkin hükümetler gerekiyor.

Rapora göre yoksulluk demokrasi önünde bir engel teşkil etmiyor ve demokrasiler, iç çatışmalardan doğal afetlere kadar her türlü olumsuzluğa karşı çok daha iyi mücadele verebiliyor. Örneğin açlık karşısında demokratik Hindistan, demokratik olmayan Çin'e göre çok daha başarılı olabiliyor.

Ne var ki, Berlin Duvarı'nın çöküşünden sonra Doğu Avrupa, Asya, Latin Amerika ve Afrika'daki otoriter rejimleri silip süpüren hareket artık durmuş görünüyor. Hatta rapora göre tersine bir rüzgar bile söz konusu.

‘‘Oysa demokratik kurumların derinlemesine yerleştirilmesi uluslararası topluluğun 21'inci Yüzyıl için en büyük hedefiydi. 80 ve 90'lar demokrasinin yeryüzüne yayılması açısından büyük umut ve coşku yaratmıştı’’ diyor rapor.

Söz konusu dönemde 81 ülke demokrasiye doğru çok ciddi adımlar atıyor ve tam 140 ülkede çok partili seçimler yapılıyor. Bugün ise özellikle demokrasilerin kalitesinde bir hantallık seziliyor. 80'lerde demokrasi yoluna koyulan birçok ülke otoriter rejimlere dönmüş bulunuyor. Örneğin Pakistan.

İnsanlar yaşam standartlarını yükseltmek için demokrasi savaşı veriyor, ancak demokratik vaatler yerine getirilemiyor. İşte o zaman da Arjantin'de olduğu gibi ekonomik ve sosyal kargaşa nedeniyle seçilmiş devlet başkanı geri çekilmek zorunda kalıyor. Ya da Venezüella'daki gibi darbe girişimleri yaşanıyor.

DEMOKRASİ YÜKSELDİ AMA

1985'ten bu yana tam anlamıyla demokratik ülkelerin sayısı 44'ten 82'ye; demokrasilerde yaşayan dünya nüfusunun oranı yüzde 38'ten yüzde 57'ye yükselmiş. Otoriter ülkelerin sayısı da 67'den 26'ya düşmüş. Ancak BM'nin tespitlerine göre demokratikleşme süreci 34 ülkede yerinde saymaya başlamış. Bu ülkeler arasında Zimbabwe, Pakistan, Nepal ve Özbekistan sayılıyor. Dünya nüfusunun yüzde 42'sinin yaşadığı yaklaşık 73 ülkede halen özgür ve adil seçim yapılmıyor.

Özellikle 17 Afrika ülkesi tamamen tıkanmış durumda. Diktatörler gidiyor ama yerlerine demokratik rejimler oturtulamıyor.

ZENGİNLER DE SORUNLU

Zengin ya da yoksul farketmiyor; BM'ye göre dünyada genel bir demokrasi krizi yaşanıyor. Demokrasilerin en vazgeçilmez unsurları olan sivil toplum örgütlerinde bir gerileme gözleniyor. Zengin ülkelerde bu örgütler, iş dünyasının çok çok gerisinde kalıyor. Örneğin ABD'deki 2000 başkanlık seçimlerinde dev şirketler, Cumhuriyetçi ve Demokratik Parti'ye 1.2 milyar dolarlık katkıda bulunurken, bu rakam, işçi sendikalarının yaptığı bağışların tam 14, diğer lobi gruplarından gelen yardımların da 16 katına ulaşıyor.

Hatta sivil toplum örgütlerinin çok güçlü olduğu ülkelerde bile insanlar kendilerini, politika sahnesini etkilemeyecek kadar güçten yoksun hissetmeye başlamış. İşte bu nedenle BM, dünyada çok keskin bir zengin-yoksul uçurumu bulunmasına karşılık, güçlü ve güçsüz arasındaki ayrımın da keskinleşmeye başladığına dikkat çekiyor. Ülkeler içinde güçlü ve güçsüz insanlar arasındaki uçurumla, güçlü ve güçsüz ülkeler arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. İşte globalleşme karşıtı hareket de bu uçurumdan kaynaklanıyor.

BM raporu, uluslararası topluluğun, 2015 yılına kadar yoksulluğu yarı yarıya azaltma hedefinden çok uzakta olduğunu söylüyor. Rakamlar çok açık: Tam 2.8 milyar insan günde bir doların altında geçim standardına sahip. Dünyanın en zengin yüzde 1'i, en yoksulların yüzde 57'siyle eşit gelire sahip. En zengin 25 milyon Amerikalı'nın geliri kalkınmakta olan 2 milyarlık nüfusla eşit düzeyde.

Dünyanın tam ortasındayız

Kalkınma Raporu'nda Türkiye 85'inci sırada yer aldı. Yani 173 ülkelik listenin tam ortasında. Türkiye'ye gelinceye kadar dünya üzerinde yaşanacak 84 daha iyi yer var. Birinci Norveç ile sonuncu Sierra Leone'nin yaşam koşulları kıyaslandığında gerçekten de tam orta yerde olduğumuz görülüyor.

NORVEÇ ve İsveç dersini iyi çalışan öğrenciler gibi. Her türlü refah raporunda düzenli olarak birinci ve ikinci sırada yer alıyorlar. Gerçi insanlar aşırı düzen yüzünden sıkıntıdan patlıyor, hatta Norveçliler, işlerine fazla burnunu sokuyor diye devleti ‘‘dadı’’ya bile benzetiyorlar ama, dünyanın en insanca yaşanacak yerleri Norveç ve İsveç. Son rapora göre bu iki ülkeyi Kanada, Belçika ve Avustralya izliyor.

İki ülke de son derece temiz, düzenli, güvenli, trafik derdi yok, fazla çalışmak da gerekmiyor. Demokrasi ve özgürlükler tıkır tıkır işliyor. Bu sorunsuz hayatın sırrı da sonsuz doğal kaynaklarda ve sosyal adalet kaygısına paralel olarak bu kaynakların iyi yönetiminde yatıyor.

BM, ortalama ömür süresi, bebek ölümleri, eğitim ve sağlık hizmetleri ve kişisel gelirleri esas alarak yaşam kalitesine göre ülkeleri sınıflandırıyor. Şimdi birinci sıradaki Norveç ile sonuncu durumdaki Sierra Leone'yi karşılaştıralım.

Norveç'te iş yasaları inanılmaz sıkı. Bu yasalar baştan aşağı, insanlara bolca boş vakit kalsın diye düzenlenmiş. Ülke ferah, insanlara rahat nefes alabileceği geniş alanlar yaratılmış. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin tamamı devlet tarafından sağlanıyor. Özel okullar da var ama, giden yok. Herkes devlet okulunu tercih ediyor. Herkes sigorta güvencesi altında, sistemin dışında kalan yok gibi. Norveçliler dünyanın en fazla tüketen uluslarından biri. Özellikle de elektronik ürünleri, çünkü elektrik sudan ucuz.

Ancak Norveçlilerin bir şikayeti var; vergiler çok yüksek. Yiyecek içecek pahalı, dışarı yemeğe çıkmak hayli külfetli. Ancak devletin önceliği sosyal adalet olduğu için zengin-fakir uçurumu yok. Demokrasi yerinde, basın özgür ve çok etkin sivil toplum örgütleri var.

Sierra Leone'de çok yoğun işsizlik ve açlık var. Her beş kişiden biri günde bir doların altında geçinmeye çalışıyor. Kırsalda elektrik yok. İnsanların büyük çoğunluğu ısınacak yakıt ve konut bulamıyor. Su kaynakları çok sınırlı. Evlerin çok ötesinden kuyulardan su çekiyorlar. Sağlık hizmetleri yok gibi.

İç savaş yıllarında okullar kapanmıştı, şimdi yeni yeni eğitime dönülüyor. Zenginlerle yoksullar arasında derin uçurumlar var. Parası olanlar jeneratör gibi ‘‘lüks’’ malları alabiliyorlar.

Dolayısıyla bu ülkede ortalama yaşam süresi 39 yıl.
Yazarın Tüm Yazıları