Cenevre’de bir gün

‘OOO, Türkiye, hem de bu sırada.’

Cuma günü Cenevre havaalanında pasaportumu uzattığım polisin bu tepkisini hiç beklemiyordum doğrusu.

Ağzımdan dökülen lafların manasızlığını bile fark etmem zaman aldı.

‘Her şey maç değildir... Maç kültüründe olur böyle şeyler... İlişkiler başkadır...’ gibi, gafil avlanmışlığımın yanıt toparlama melekelerimi sıfıra indirdiği ve o polisin de anlamasına imkan olmayan birkaç şey söylemeye çalışırken devamı geldi.

‘Madam zarar yok, kendinizi sıkmayın.’

Ne sıkması? Ne zararı? Bu işleri bir an önce bitirip eve dönmekten başka bir kaygım yoktu ki benim o anda, orada.

Damga sesini duyup pasaportumu elime aldığımda, ‘Bak şu işe’ dedim içimden ‘Demek İsviçre Türkiye’yi unutmamış. Halbuki biz kızdık, bağırdık, konuştuk, tartıştık ve konuyu arşive kaldırdığımızı sanıyorduk.’

Ermeni soykırım iddiaları ve milli takımların karşılaşmaları sırasında yaşananların ve etkilerinin İsviçre’de hálá canlılığını koruduğunu görünce, bir gün önce katıldığım toplantıda konuşulanlar yerli yerine oturdu.

***

İSVİÇRE
, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini dikkatle ve yakından izleyen üçüncü ülkeler arasında. Bu sürecin ikili ilişkileri etkilemesinin önüne geçmek için çalışmalar yürütüldüğü bir dönemde, iki ülke arasındaki ilişkilerin özellikle ekonomik işbirliğini gölgelemesinden endişe ediliyor.

İsviçreli yatırımcı da, yabancı sermayenin dikkatinin Türkiye’ye yoğunlaştığı bugünlerde yarışın içinde olmak istiyor.

Türkiye’nin AB üyeliği, İsviçre ve Türkiye ilişkilerini nasıl etkileyecek? Gerginlikleri aşıp bu işbirliğini öne çıkartmak için neler yapılmalı, ya da yapılması gerekir mi?

Biz kendi açımızdan baktığımızda, uğraşmaya ne gerek var, koskoca Türkiye’nin AB üyeliği tabii ki daha önemli diyebiliriz. Ama Avrupa Birliği’nin dışında olmasına rağmen, İsviçre’nin yine de Avrupa’da olduğunu unutmadan.

***

BÜYÜKELÇİ Jean Jacques de Dardel
İsviçre Dışişleri’nin ağır toplarından. Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi ile Cenevre Güvenlik Politikaları Merkezi’nin düzenledikleri yuvarlak masa toplantısında yaptığı konuşmada ilginç mesajlar verdi.

AB üyeliğimizin, üçüncü bir ülke olan İsviçre’de nasıl izlendiğini yansıtmak için bu mesajları paylaşmak istiyorum. Ama en önemlisini en sona saklayarak.

‘Ülkelerimiz arasında Avrupa Birliği konusundaki farklılık, her iki ülkenin de Avrupa ile birlikte olmak istemesinden kaynaklanmıyor. Her iki ülkenin de amacı bu. Ama hangi yoldan bu amaca ulaşacağımız konusuna yaklaşımımız farklı. İsviçre Avrupa Birliği ile ikili ilişkileri güçlendirerek entegrasyon öngörüyor. Türkiye ise tam üyelik için çalışıyor. İşte bizim açımızdan da sorun burada başlıyor. Türkiye’nin dış politikasının Brüksel’e odaklanması Avrupa’da ikili ilişkilerimizin alanını daraltacak. Neden Türkiye AB üyesi olduktan sonra ilişkilerimizi geliştirmek için ekstra çaba harcasın?’

‘O yüzden’
diyor Büyükelçi, ‘Kamuoyu önünde ve resmi düzeydeki tartışmalarımızda ülkelerimizin başkaları tarafından günah keçisi olarak kullanılmalarına, onların iç ve dış politikalarına alet edilmelerine izin veremeyiz.’

Boşuna dememişler, bazen bir melanet (kötülük) bin nasihatten iyidir diye.
Yazarın Tüm Yazıları