Çanakkale bizim derinliğimiz

DUBLİN’de birkaç yıl önce, gazeteleri okurken Çanakkale savaşının ne kadar güncel bir biçimde hálá tartışıldığını görünce şaşırmıştım.

Çanakkale’de Türklere esir düşen askerlerin karşılaştığı muamele konusunda iki ayrı görüş arasında geçen tartışma öyle ayrıntılar üzerinde ilerliyordu ki kendimle hesaplaşmak zorunda kaldım.

Objektif kriterlere dayalı bir yanıt vermeyi bir kenara bırakın, Çanakkale savaşıyla ilgili beylik sloganlar ve zafer öyküleri dışında hiç bir şey bilmediğimi kendime itiraf ettim.

Bu savaşın geçtiği toprakları, kıyıları, koyları, tepeleri, tabyaların yerlerini bile doğru dürüst bilmiyordum. Gerçekten de topraklara bilmeden basıp geçmiştim ve geçmeye devam ediyordum.

Sonra biraz araştırdım. Bu kez de İngiltere başta olmak üzere Avrupa’da bu konudaki kaynakçanın çeşitliliği ve zenginliği beni şaşırttı.

Bizde ise Çanakkale savaşıyla ilgili eser o kadar azdı ki. Muharebelerin bilimsel araştırmaya dayalı bir savaş tarihinin bile yazılmadığını öğrendim.

Ama son yıllarda bilinçli bir ilginin geliştiğini sevinçle izliyorum.

* * *

SİPERİN Ardı Vatan
, Gürsel Göncü ve Şahin Aldoğan’ın imzalarını taşıyan kitap, Çanakkale savaşıyla ilgili ilk ciddi değerlendirme. Üzerinde titizlikle çalışılmış ayrıntıları toplayan kitap bundan sonra yapılacaklara alt yapı hazırlıyor, kapı açıyor bana göre.

Okurken birçok not aldım. Örneğin, 8,5 ay süren savaş boyunca sağlık hizmetleri o kadar fedakarca verilmiş ki o zor koşullarda salgın hastalık olmamış orduda. Bunu bilmek ne kadar önemli. Savaşta hastalananların yarısından fazlası 5. Ordu menzili emrindeki 9 bin 950 yataklı 14 hastanede ve sadece 61 doktor tarafından tedavi edilmişler.

Örnek olacak böyle bir hizmet ruhu yatıyor cumhuriyetin temelinde.

Aynı dönemle ilgili Fransız belgelerinden de o sırada itilaf devletlerinin elinde olan Bozcaada’da tam teşekküllü bir akıl hastanesinin kurulduğunu ve Fransız askerlerinin psikolojik tedavilerinin orada yapıldığını okumuştum. Ölümü göze alarak çıkılan bir yolculukta insan sağlığına verilen önem de başlı başına bir inceleme konusu.

Çanakkale, tarihte barış kültürünün ilk kez filizlendiği savaş. Barışın bir kültür olarak kabul edildiği, bu konudaki çalışmaların yaygınlaştığı ve barış kültürü eğitiminin ders olarak okullara girmeye başladığı günümüzde Çanakkale’nin bu açıdan da incelenmesi ve evrensel boyutunun bu açıdan da ortaya çıkartılması gerekir.

Bu çalışmalar sadece bu coğrafyanın değil, Türkiye’nin kimliğinin derinliğini de ortaya koyacak. Yeter ki Çanakkale’yi hatırlamak için önümüzdeki yılı beklemeyelim.

Erdoğan’ı bir CHP’li kurtardı

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, bir avukatın uyarısı ile son anda bir hukuk skandaldan kurtuldu. Başbakan Erdoğan’ın, 17 Mart’ta Çanakkale’de yapacağı açılışlardan biri de Çan Termik Santrali idi. Oysa santralin ÇED raporu Bursa 1. İdare Mahkemesi tarafından 13 Eylül 2005 tarihinde, bu haliyle çevreye zarar vereceği gerekçesiyle "iptal" edilmişti. Çanakkale Barosu eski başkanlarından Av. Hilmi Baydar, AKP ve CHP milletvekilleri ile Başbakanlığa durumu faks ile bildirdi ve kararı hatırlatarak Başbakan Erdoğan’ın santrali açması halinde mahkeme kararını ihlal edeceğini ve suçlu duruma düşeceğini söyledi. Avukat Baydar’ın uyarısı ciddiye alındı ve Başbakan son anda Çan’a gitmekten vaz geçti. Haberi ilk duyuran Çanakkale Olay Gazetesi’ne göre, AKP şimdi programı düzenleyen bürokratın kim olduğunu bulmaya çalışıyor. DHA Çanakkale temsilcisi Erdem Sürek’den de işin bir başka boyutunu, Başbakanı suçlu duruma düşmekten kurtaran avukatın CHP’li olduğunu öğrendim. Uyarı yapılmasa Başbakan açılışı gerçekleştirecekti, bu da CHP’ye muhalefet kozu olacaktı. Siyaseti böyle algılayanlar çok ama diyorum ya, Çanakkale’de bir çok şey gibi siyaset anlayışı da farklı. Burada ortak çıkar etrafında uzlaşma kültürü ağır basıyor.
Yazarın Tüm Yazıları