Güncelleme Tarihi:
Ancak mümkün olduğunu gördüm; Türkiye spor medyası böyle bir “mucizeyi” gerçekleştirdi! Futbol yorumcusu Ahmet Çakar’ın, bir televizyon programındaki sözleri, Hürriyet, Sabah, Milliyet, Sözcü gibi gazetelerin internet sitelerinin de aralarında bulunduğu 50’ye yakın web sayfasında aynı yanlış başlıkla, sözleri çarpıtılarak yayımlandı.
Bu haberlere bakılırsa, Başbakan Erdoğan, Fatih Terim’in Milli Takım’ın başına geçmesi için GS Başkanı Ünal Aysal’ı “bizzat” aramıştı! Ahmet Çakar, 25 Ağustos’ta katıldığı “Beyaz Futbol” programında vermişti bu bilgiyi!
Doğrusu okuduğumda haberden şüphe duymamıştım. Beni uyaran Selim Ferit Yıldız adlı okur oldu. Gönderdiği tweet’lerde, bu haberi program görüntüsüyle karşılaştırmamı istiyor; “Bu hayali haber için özür dileyin” diyordu. Spor Servisi’ndeki arkadaşlara sordum; haberin doğru olduğunu düşünüyorlardı, ama haberde mahreç olmadığı için yazanı bulup konuşamadım. Muhtemelen DHA’nın haberi kullanılmıştı. Zira diğer sitelerdeki mahreçlerden aynı şablonla yazılmış bu haberin İHA ve DHA kaynaklı olduğu anlaşılıyor. Doğruyu bulabilmek için oturup programın görüntülerini izledim. İnanamadım, birkaç kez izledim. Ahmet Çakar, “Başbakan, Ünal Aysal’ı aradı” demiyordu; tam tersine “Başbakan’ın adını kullananları” eleştiriyordu:
A. Çakar: Ünal Aysal’a birileri, “Sayın Başbakanımız Fatih Terim’in Milli Takım’ın başına gelmesini istiyor. Kardeşim sen izin vereceksin” diyorlar. Ünal Aysal da madem...
Ertem Şener- Göksel Gümüşdağ mı?
A. Çakar: Bilmiyorum Göksel olduğunu. Hani milli dava. Sayın Başbakanımız da Fatih Terim’in Milli Takım’ın başında olmasını arzu ediyor gibi aracılar gelince, Ünal Aysal da Türkiye’deki bu fırıldak ortamı çok iyi bilmediği için, “Aman ne yapacağız, beyler hadi git” diyor...
Çakar, programda böyle giriyordu konuya. Sonra üç kez daha değiniyor ve “Sayın Başbakan’ın burada ismi kullanılmıştır”, “Bunlar kesinlikle yalan”, “Ben yalanların altını çizeyim” diyerek, Erdoğan’ın Aysal’ı aramadığını savunuyordu.
Görüntüleri izledikten sonra Ahmet Çakar’ı aradım. “ ‘Başbakan Ünal Aysal’ı aradı’ demedim o programda. Arkadaşlarınız yanlış duymuş” diyerek yalanladı haberleri. “Neden bugüne değin yalanlamadınız bu haberleri” diye de sordum. “Farkında değildim” karşılığını verdi. Aslında sadece Çakar değil, ne Başbakanlık ne de Ünal Aysal bugüne değin yalanlamıştı haberi.
Fakat yalanlanmamış olması durumu değiştirmiyor. Programdaki sözler ve haber ortada. İkisi uyuşmuyor. “Futbol medyası” adına vahim bir durumla karşı karşıyayız. Bir televizyon programındaki kayıtlı sözler çarpıtılabiliyor ve onlarca medya kuruluşunda birbirinin kopyası şeklinde haber olabiliyorsa, durup bir düşünmekte fayda var sanırım...
Türban mı, yurt mu?
HÜRRİYET’in, ODTÜ’de türbanlı kızlara yönelik protestoyla ilgili haberini yetersiz ve yanlış bulmuştu okurlarımızdan Sehap Önder. Gönderdiği mail’de, “ ‘Biz bu işi şu nedenle yaptık’ diyenlerin kolayca anlaşılabilir açıklamalarından nebze kadar alıntı yapılmamış. Reaksiyonun AK Gençlik ve cemaatçi yapılanmaları temsil edenlere karşı olduğunu açıklamış sevgili gençler” diyordu.
ODTÜ’de ne yaşanmıştı? Tepki gösterenlere bakılırsa, “Türbanlı kızlar ODTÜ’ye giremez” denilmişti; eylemin nedeni türbandı. Eylemci öğrencilerden İlknur Özcan’a göre ise “O kızlar türbanlı oldukları için değil, ODTÜ yurtlarını karalayarak cemaat yurtlarına öğrenci çekmeye çalıştıkları için” yaşanmıştı olay.
Gazetecinin görevi, iki taraftan bu kadar farklı görünen bir olayı aydınlatarak gerçeği okuyucuya sunmak. Bu yapılamıyorsa en azından iki tarafın yaklaşımını dengeli vermek, suçlanan tarafın görüşünü de yansıtmak gerek.
Hürriyet internette gün boyu hem tepkiler, hem de eylemci öğrenciler ve üniversitenin görüşü yansıtıldı. Fakat ertesi günkü Hürriyet’te haberler, tepkiler üzerine kurulmuştu. “ODTÜ’ye soruşturma”, “Yakışmaz” ve “Bedelini öderler” başlıklı üç haberde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve YÖK Başkanı’nın tepkileri verilmiş; sadece üniversite yönetiminin, “ODTÜ’de başörtülü öğrencilerin sorun yaşamadan okuduğu” açıklaması konulmuştu. Eylemci öğrencinin sözleri hiç yoktu; “cemaat yurtları” tartışmasından söz edilmiyordu. Böyle olunca da Hürriyet’in haberleri, objektif bir yaklaşım sergilemek yerine okuru, eylemin türbana karşı olduğu konusunda koşullandırıyordu. Okurumuz Sehap Önder eleştirisinde haklıydı.
Bu yanlış fark edildiği için olsa gerek, dünkü Hürriyet’te, “O kareyi anlattılar” başlıklı bir haber yapıldı. Bu kez olayın iki tarafıyla da konuşulmuş, iki farklı senaryo okura yansıtılmıştı. Hem ilk günkü haberlerdeki eksiklik bir ölçüde giderildi, hem de Hürriyet olaya önyargısız yaklaştığını göstermiş oldu.
Okurdan kısa kısa
Türker Akçay: 1 Eylül’de Pazar ekinde, “Neo-Con’lardan Neo-Osmanlılara” haberinde sansürlemeden yayınlanan çocuk cesetleri içeren fotoğraf çok üzücü ve iç parçalayıcı. Çocukların da göreceği düşünülerek bu fotoğrafın gölgelenmesi vs. basın etiği açısından doğru olmaz mıydı?
Engin Elçin: 30 Ağustos günlü Kelebek’te Nazlı Tolga’nın evliliği ile ilgili “Yabancı damat” yazısındaki fotoğraf hatalıydı. Nazlı Tolga’nın fotoğrafının üzerinde Star TV sunucusu Nazlı Öztarhan’ın adı vardı. Kontrol yok mu?
Suzi Adato: Kendimi bildim bileli Hürriyet okuyorum. Merak ediyorum acaba TC vatandaşı olan biz Yahudilerin bayramını baş sayfada ne zaman kutlayacaksınız? Ramazan ve Kurban Bayramı baş sayfada kutlanıyor ise benim de eşit vatandaş olarak Roş Aşana (Yılbaşı) Bayramı haberini 4-5 Eylül’de ilk sayfada görmeye hakkım var sanırım.
Sinan Ark: Cemil Bayık’ın “Çekilmeyi durduruyoruz” sözleri, barış süreci açısından önemli bir gelişme. Ama nedense siz haberi küçük vermekle kalmayıp bu cümlesini aralara gömmüşsünüz. Ne olduğu anlaşılmıyor bile.
Mehmet Canbolat: 2 Eylül günkü Avrupa baskısında Christoph Daum ile söyleşi vardı. Orada şöyle bir ifade yer alıyordu: “Volkan (Şen) arkadaşımız, Trabzonspor Kulübü’nün malıdır. O yüzden...” Bu cümleyi okuyunca ürperdim. Nasıl bir tercüme bu? Volkan bir mal değildir. O kulübün futbolcusudur.
Refik Özdinç: Bütün gazetelerin yaptığı bir yanlışı bari Hürriyet yapmasın. Kişi hayatının en acı anında yazı, “oldukça üzgün” ya da en sevinçli günü ise yazı, “oldukça mutlu”. Kısacası olmasa da olur düzeyinde bir ifade.