Çağrının yankısı

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın haftalık "medya" sunumlarından birini de dün partisinin Adalar ilçe kongresinde yapmasını bekliyorduk.

Yapmamış.

Onun yerine partisinin icraatını anlatmış.

Herhalde kongre fazla heyecanlı geçmemiştir.

Birinci sayfadan devam

Neyse... Zararı yok. Bir yılda 52 hafta olduğuna göre henüz şansımız var demektir.

Neden dünkü konuşmasında medyaya -özellikle Doğan Grubu yayınlarına- çatmadı diye düşünmekte yarar yok. Çünkü bizzat kendisinin "almayın, evinize sokmayın" dediği gazeteleri dün eminiz önce kendisi okumuştur.

Öyle ya... Sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da büyük yankı yapan o -gerçekten tarihi- çağrının etkilerini görmeyi insan istemez mi?

Eğer bizim gibi kendisi de "kim ne demiş?" diye baktıysa eminiz hem gözlerine inanamamış hem de çatmayı planladıysa bundan vazgeçmiştir.

Nitekim dünkü gazetelerde yayınlanan haberlere göre bir tek Tanrı’nın kulu -çirkefliği gazetecilik sanan bir süreli yayındaki bir terbiyesizin küfürnamesi hariç- "Başbakan Tayyip Erdoğan haklıydı" dememiş.

Almanya’daki "Deniz Feneri" derneğinin merhamet hırsızlığı yüzünden ortalık hop oturup hop kalkarken İstanbul’un sokaklarını yazan, "liberal"(!?)lerle; herkese akıl, ahlak, bilim ve demokrasi dersi veren haysiyet sürüngenlerinin bu konuya değinmesi beklenemezdi. O nedenle bu tipleri hesaba katmıyoruz.

Ama bizim bu sütunda dün kendilerine göndermede bulunduğumuz öteki "liberal"ler bile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tutumunu ya "akıl tutulması" diye nitelemişler yahut da basına verdikleri yanıtlarda "Başbakan’ın boykot çağrısını çok anlamsız buluyorum. Hakikaten çıldırmış olmalı böyle bir çağrı yapmak için" diyecek kadar akla aykırı bulduklarını ilan etmişlerdi.

Nitekim "dedi/komplo"cu yandaşı bile, Başbakan’ın boykot çağrısı yapmasının "kabul edilemez" olduğunu söylemeye kendini mecbur hissetmişti.

Yurtiçindeki ve dışındaki meslek kuruluşları ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının isyanlarını yazmıyoruz.

Ama en güzelini galiba Radikal’de Haluk Şahin yazmıştı. Bir bölümünü birlikte okuyalım:

(Başbakan’ın bu tutumu) "Ülkeyi, belirli gazeteleri okuyanlar (Gafiller?) ve okumayanlar (Makbuller?) olarak ayırmak, özünde bölücü bir yaklaşım değil midir?

Ya bu gazeteleri okuyanlarla okumayanlar arasına ekilen husumet şiddete dönüşürse?

(...) Bu ülkede birçok kişinin salt Cumhuriyet gazetesi okudukları için dövüldükleri, hatta öldürüldükleri unutulmasın. Ya yarın öbür gün Hürriyet, Milliyet, Posta, Radikal gazetesi taşıyanlara saldırılar başlarsa? Onları satan bayilere saldırılırsa? Ya polis, Başbakanımız böyle istiyor diye düşünerek görevini gereğince yapmazsa?

Başbakan ne kadar tehlikeli bir silahla oynadığının farkında mı acaba? (...)"

Sahi! Farkında mı acaba?
Yazarın Tüm Yazıları