Brüksel kulislerinde dikkatimi çekenler

ÖNCE İngiltere sonra Belçika’da bir haftalık Avrupa Birliği turlarım sırasında iki şey dikkatimi çekti.

İlki, Avrupa-Türkiye ilişkilerindeki yeni parametreler.

İkincisi de Kıbrıslı Türklerin Avrupa kulislerine izlerinin düşmeye başlaması.

Avrupa Birliği kurumları, kamuoylarını Türkiye’nin üyeliği konusunda ikna edememenin sıkıntısını yaşıyor. Eski parametrelerle, bugüne kadar savunulan, "Türkiye’nin medeniyetler arası köprü rolü" gerekçesinin artık hiç etkileyici yanı kalmadı.

Artık Komisyon yetkililerinin, bugün nadasa yatırılmış gibi duran ilişkilerin canlandırılması gerektiğini söylerken iki noktayı ön plana çıkardıklarını fark ettim.

Türkiye ve Avrupa ekonomilerinin karşılıklı bağımlılığı. Bu bir.

Enerji meselesi ise iki.

***

ASLINDA
bunların neresi yeni diyebilirsiniz. Doğru. Bu noktalar her zaman Türkiye’nin artıları olarak gündeme geldi.

Ama Avrupa kamuoyu enerji konusu ile hiçbir zaman bugünkü kadar yüzyüze kalmamıştı.

Rusya’nın geçen yıl Ukrayna’ya giden doğal gazın vanasını kapatmasının arkasında siyasi nedenlerin bulunması, Avrupa’yı enerji bağımlılığını gözden geçirmeye yöneltti.

İhtiyacı olan doğalgaz kaynaklarını çeşitlendirmek sorusuna derhal yanıt bulmak zorunda olduğunu fark edince Türkiye’ye yeni bir gözle bakmaya başladı.

Geçen hafta sonu Sussex’te Wilton Park toplantısında konuşan bir Komisyon yetkilisinin, Türkiye ile Avrupa arasında şu anda güven sorunu olduğunu söyledikten sonra, "Ama aşmamız gerekiyor çünkü" diye başlayıp "ekonomik olarak karşılıklı bağımlılığımızın derinleşmesi çok önemli. Türkiye, enerji kaynağımızı çeşitlendirmemiz açısından da gerekli" diyerek sözünü noktalaması önemliydi.

Cuma günü Brüksel’de bir araya gelen Avrupa liderlerinin toplantısı da enerjinin, önümüzdeki dönemin en önemli gündem maddesi olduğunu doğruluyor.

Avrupa ile ilişkilerde enerji çok önemli yeni bir parametre olarak karşımıza çıkıyor. Bu konudaki eğilimleri, atılan adımları, tartışmaları ve keskin rekabeti yakından izlememiz gerekiyor.

***

HASAN Taçoy
Kıbrıs Ulusal Birlik Partisi, Özdil Nami ise Cumhuriyetçi Türk Partisi milletvekilleri. Brüksel ve Strasbourg’da Kıbrıs Türklerinin sesini duyurmak için çabalayan iki Kıbrıslı Türk’ün, faaliyetlerini dinlemiştim, kendilerini bu kez Brüksel’de gördüm. Kıbrıslı Türk milletvekillerinin de Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilmeleri için kulis yapıyorlardı. Çok da başarılı olduklarını gördüm.

Rum Dışişleri Bakanı Lilikas da Brüksel’deydi ve bu hafta karara bağlanacak Kıbrıs Temas Grubu raporu öncesi, Kıbrıslı Türklerin taleplerinin dikkate alınmaması için o da karşı kulis yapmakla meşguldü. Rum milletvekilleri de Türklerin gözlemci sıfatı ile bile Parlamento’ya alınmamaları için kampanya yapıyorlar. Diğer üye ülkelerin parlamenterlerine mailler göndererek, adanın Türk işgali altında olduğunu, bu yüzden Türklerin dünyadan tecrit edildiklerini söylüyorlar. İzolasyonları Türkiye’nin işgaline bağlıyorlar.

"Eğer Türkler parlamentoya girerse, çözüm çabaları darbe yer" de diyorlar.

İki Türk milletvekilinin girişimlerinin ne kadar etkili olduğunu bu karşı kampanyanın dozu göstermiyor mu?

Bu durumu fark edince, Brüksel’de Kıbrıslı Türk gazetecilerin de bulunması gerektiğini aklımdan geçirdim. Hiç yok. Temsilcilik açılması gazeteler için bu kadar zor mu? Avrupalı parlamenterlere Kıbrıs Türkleriyle ilgili sorular hep Türk gazeteciler tarafından yöneltiliyor. Bu da Rumların vermek istediği "Türkiye’nin vesayeti atındaki toplum" görüntüsünü güçlendiriyor.

Avrupa süreci duraklama dönemini yaşasa da, Alman Parlamenter Vural Öger’in dediği gibi, "Bu kadar insan, sorunlara çözüm ararken Avrupa dağılmaz. Avrupa yolunda yürüyor."
Yazarın Tüm Yazıları