Boşuna kendimize fobi yaratmışız

ŞU “kentsel dönüşüm” kavramı kulağa hoş geliyor da ben henüz dönüşen bir kent görebilmiş değilim.

Haberin Devamı

Bizdeki anlayış, gecekonduları yıkıp yerine yeni binalar yapmaktan ibaret... Oysa daha fazlasını yapmalıyız.
Her yurtdışına çıktığımda tek bir şeyi kıskanıyorum, o da korunan kentleri...
Ya olduğu gibi muhafaza ediyorlar ya da yeniyi de eskiye göre yapıyorlar.
Sırıtan hiçbir şey yok.
Ne mimaride ne de başka bir ayrıntıda...
Geçen hafta Almanya’dayken de aynı şeyleri hissettim.
Dresden, Dusseldorf ve Berlin’in sokaklarında gezerken; İzmir’i, İstanbul’u, Ankara’yı düşündüm.
Nedense bizim şehirlerimiz bana çok daha canlı geliyor. Vitrinler daha renkli, insanlar daha neşeli ve daha parıltılı...
Dediğim gibi bir de şu modern şehirciliği ekleyebilsek...

***

Aslında umut verici gelişmeler de yok değil.
Örneğin siyasi partilerimizin genel merkez binalarını geçmişteki örneklerine göre çok daha iyi buluyorum. AK Parti’nin binasını çok beğeniyorum; CHP’nin Eskişehir yolundaki binası çok modern, MHP’nin de öyle... Hepsi akıllı binalar ve siyasetin o sıkıcı gündeminin aksine bana çok daha fazla şey söylüyor. Ben genel merkezlere her gittiğimde kendimi bir “enstitü”de hissediyorum.
Alışveriş merkezlerimiz de öyle... İstanbul’dakiler kadar İzmir ve Ankara’dakilerin de Avrupa’da inanın benzerleri yok.
Son dönemde çok sık üniversitelerimize gidiyorum. Hepsi modern kampuslere sahipler ve bir öğrenci için onlarca alternatifi beraberinde sunuyorlar.
İnanın her seferinde, “Bizim dönemimizde öğrencilik bu kadar keyifli değildi” diye düşünüyorum.
Vakıf üniversiteleri hiç kuşkusuz bir rekabeti getirdi, kampusler beş yıldızlı bir otel havasına büründü.
Şık, modern, öğrenciyi düşünen binalar yapıldı.
Ben her üniversite ziyaretimde büyük keyif alıyorum.

***

Haberin Devamı

Dikkatimi çeken bir diğer ayrıntı ise hastanelerimiz...
Her çocuk gibi ben de hastaneye gitmekten nefret ederdim. İlaçla yemek kokusunun birbirine karıştığı o ağır ortam, hiç hijyen gözükmeyen eşyalar, koşuşturan ya da hasta halde bekleyen insanlar... Hep ayaklarımın geri geri gitmesini sağladı.
Bu psikolojiden uzun yıllar kurtulamadım. Aslında zaman içinde, yaşadığımın doktor değil, hastane korkusu olduğunu anlamadım değil.
Geçirdiğim tek ameliyat olan deviasyon yani burun ameliyatına güle oynaya girdim. Karar verirken de bir dakika bile düşünmedim.
Bu korkumu yenmemde hiç kuşkusuz otelden farksız hastanelerimizin de büyük etkisi var.

***

Haberin Devamı

Geçen gün işte İzmir’in en yeni hastanesini dolaştım. Medical Park; 80 milyon dolara kurulmuş, dört ay önce hizmete girmesine rağmen 130 binden fazla hastayı kabul etmiş.
Dediğim gibi hastane gibi değil, bir kültür merkezinden farksız ya da bir otel gibi...
Genel Müdür Veysi Kubba’nın da sözleri hoşuma gitmedi değil.
Kendisi Siirtli ama bir İzmir fanatiği olmuş.
“Türkiye’de bulunan hastaneler içerisinde en büyük yatırımı İzmir’e yaptık. İzmir büyük yatırımları hak ediyor” diyor.
Aslında daha fazlasını da söylüyor.
İzmir’in bir sağlık başkenti olabileceğini, yurtdışından hasta çekebileceğini, bunun kent turizmine katkı yapabileceğini, şehrin geleceği için üzerlerine düşen katkıyı her zaman yapacaklarını, EXPO’yu almamız gerektiğini...
Konuştuğumuz her konu başlığı aslında ayrı bir tartışma konusuydu.
Özetle...
İflah olmaz bir iyimser olarak ben yine bardağın dolu tarafını görüyorum.
Şehirleşmemizi beğenmiyorum, kentlerimizin siluetinden hiç memnun değilim, estetik kaygım her zaman olduğu gibi tavan yapmış durumda ama...
Üniversitelerimizin yeni kampuslerinden, yeni siyasi genel merkezlerimizden...
Ve hepimizin çocukluk korkularını yenen modern hastanelerimizden çok memnunum...

Yazarın Tüm Yazıları