Güncelleme Tarihi:
27 Nisan tarihli Hürriyet’te, “Boyunu uzatırken oğlumu bitirdin” başlığıyla yayımlanan haber, ilk bakışta o bildik “doktor hatası” haberlerinden biri olduğu izlenimi veriyordu. Haberin içeriği daha dengeliydi. Ünsal Akay adlı baba, yüzücü olan 17 yaşındaki oğluna “Puberte bozukluğu” (ergenlik gecikmesi ve boy kısalığı) teşhisi koyan Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz’i, satışı yasak bir ilacı vererek oğlunun dopingli çıkmasına ve derecelerinin geri alınmasına neden olmakla suçluyordu. Doktorun suçlamayı kabul etmediği, karşılıklı olarak tazminat davaları açıldığı bilgisi veriliyordu haberde.
İstanbul Bilim Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı da olan Prof. Dr. Büyükgebiz, haberin doğru olmadığını savundu:
“Aile bana karşı dava açmış değil. Tam tersine, tedavi sürecinden üç yıl sonra hekim olarak beni, Florence Nightingale hastanesini ve eczaneyi suçlayan bir ihtarname gönderip 150 bin lira tazminat isteyince ben dava açtım. 32 yıllık bir hekim olarak mesleki geçmişime leke sürülmesini kabul edemem.
Bu çocuğa, 2009 yılında uygun dozda kullanınca doping etkisi olmadığını belirterek Oxandrolone verdim; beş ay sonra cevap alınınca da kesmesini söyledim. Oxadrolone yasaklı bir ilaç değil, TEB ve eczaneler vasıtasıyla getirtilebiliyor. Zaten ihtarnamede hastanın idrarında metandienon metabolitleri bulunduğu belirtiliyor. Bu metabolitler, Oxandrolone’da değil, Anabol ve Dianabol adlı ilaçlarda bulunur. Hasta vücut geliştirici başka ilaç almış, dopingli çıkınca da spor hayatını bitirdiğim iddiasıyla bana ihtarname gönderiyorlar”.
Büyükgebiz’in bu eleştirisini, İstanbul İstihbarat Müdürü Celal Korkut’a ileterek değerlendirmesini sordum. Korkut, özetle şu yanıtı verdi:
“Haberi Büyükgebiz’in avukatının açtığı dava dosyasındaki bilgilere dayanarak hazırladık. İki tarafın da görüşlerini yansıtmaya özen gösterdik. Ama ailenin dava açtığı benim yanlışım. Ayrıca idrarda çıkan doping maddesinin doktorun verdiği ilaçta olmadığı savunmasını da habere yazmıştık. Ancak sayfaya konulurken editörün kısaltması sırasında haberin kurgusu değişmiş”.
Anlaşılan, haberin yazım aşamasından, sayfaya konulmasına kadar geçen bütün aşamalarında hatalar yapılmış. Doktorun, kendi verdiği ilacın idrarda çıkmadığı savunması -ki bu doğruysa önemli- habere yazılmış ama kısaltma sırasında atılmış. Zaten editörün kısaltması, haberi iyice karmaşık hale getirmiş; başlık da haberin pusulasını iyiden iyiye kaydırmış.
Gerçek ne başlıktaki gibi sadece o babanın suçlaması, ne de haberdeki gibi karşılıklı dava açılması. Baba, ihtarname gönderip doktoru suçlamış; bundan rahatsız olan doktor da dava açmış. Olay bu! Bir “doktor hatası” haberiyle değil, bir doktorun mesleki onurunun peşine düşmesi vakasıyla karşı karşıyayız. Elbette hangi tarafın doğru söylediğine yargı karar verecek.
Gizli kameradaki aşk
AYDIN’ın bir ilçesindeki Ziraat Odası’nda, iki çalışanın sevişmelerinin gizli kamerayla kaydedilmesiyle ilgili haber, “Ziraat Odası’nda yasak aşk” başlığıyla yayımlandı. Habere flulaştırılmış fotoğraflar da eşlik ediyordu.
Bir kadın olarak haberden rahatsız olduğunu ifade eden okurumuz Şebnem Kaya, “Bu haberin toplumsal yararı nedir? Gizli kamera kayıtlarının bu şekilde kullanılması hangi etikle bağdaşmaktadır? Bu haber özel hayata müdahale değil midir?” sorularını yöneltti.
Aynı konuları yazıp durmanın okur açısından bıktırıcı olduğunun farkındayım. “Özel hayata müdahale”de sınırları “1401 kaçamağı” haberini değerlendirirken ya zmıştım. O nedenle bu konudaki evrensel gazetecilik ve uluslararası hukuk ilkelerini yinelemeyeceğim.
Habere konu olan kadın ve erkek, ne bir politikacı ya da bürokrat, ne de ünlü kişiler. Erkek şoför, kadın da büro elemanı. Dolayısıyla bu kadınla erkeğin ilişkilerinin bilinmesinde bir kamu yararından söz edilemez. Ülke düzeyinde ilgi yaratacak, merak uyandıracak bir vaka da yok burada.
Üstelik o sırada yalıtılmış, başkalarının bulunmadığı bir mekândalar. Mahremiyet sınırlarını aşan da başka bir çalışanın klimaya koyduğu gizli kamera. Kaydedilen görüntüler, evliliği bozulan kadının savcıya suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma dosyasına giriyor; sonra da haber oluyor. Hem de “yasak aşk”, “evli kadın” gibi ifadelerle bezenmiş, “namus bekçiliği” kokan bir üslupla...
Gizli kamerayı koyan kişi, herhalde sevinmiştir bu habere. Görüntüler, onun hedeflediğinden daha geniş bir alana yayıldı; gazete de ortak oldu suçuna. Sadece gazete değil, haberi servise koyan Anadolu Ajansı da yardımcı oldu o zanlıya. Merak ediyorum; Yayın İlkelerimizdeki “Özel yaşamın dokunulmazlığını ihlal eden gizli görüntü kayıtları ve telefon dinlemeleri yasal yolla elde edilmiş olsa bile kamu yararını gerektiren haller dışında yayınlanamaz” maddesi unutuluyor mu acaba?
Okurdan kısa kısa
Tamer Ulusan: 1 Mayıs’taki haberinizde, iktidar partisi milletvekili Zeyid Aslan’ın, TBMM Genel Kurulu’nda “sinkaflı küfür ettiğini” yazmışsınız. Başlık da “Küfürler havada uçuştu”. Birincisi küfreden sadece Aslan, o niye başlıkta değil? İkincisi Aslan’ın analı avratlı küfürleri haberinizden hiç anlaşılmıyor.
Ahmet Yoldar: Başlık bu “Eski TİB, Ankara Başsavcısı oldu”. TİB, Başsavcı olur mu? Olmaz tabii. Olmayacağını bilip eski TİB Başkanı’nın kastedildiğini anlamamız lazım! Bulmaca çözdürdüğünüz için teşekkür.
İzlem Yıldız: Gazetenin boyutu değiştiğinden beri okumakta zorluk çekiyorum. Harf boyutları çok küçüldü, okumayı zorlaştırdı. Bir de kırmızı ya da pembe fona beyaz harflerle yazılan köşeleri okumak küçük bir işkence gibi.
Necdet Ünlü: 29 Nisan’da orkinos ihracatındaki artışı anlatıp bazı firmaları da övmüşsünüz. Keşke orkinos üretimini anlatırken, sahile yakın yerlerde kurulan çiftliklerin olumsuz etkilerinden bahsetme objektifliğini de gösterebilseydiniz.
Ufuk Erbinel: 3 Mayıs’ta yayınlamış olduğunuz “En iyi 25 otel” mutlaka iyi otellerdir ama araştırmanın hangi kriterlere göre yapıldığı meçhul. Turizm ve otelcilik tecrübeme dayanarak listede eksik olduğunu söyleyebilirim.