Bir Beşiktaşlı’nın isyanı

EFSANE takım Macaristan. Bir dönemin şimşekleri. Puskas, Kocsis, Czibor, Hideguti gibi yıldızlarla dünya futbolunu titreten Macar milli takımı.

Geçenlerde Puskas’ın yaşamını anlatan röportajı izliyorum. Elli yıl öncesinin Macar başarısının nedeni sorulduğunda, Puskas:

"Bizim teknik direktörümüz, bize her fırsatta satranç oynatırdı. Düşünme ve karar verme yeteneğimizi geliştirmek amacıyla. Ayrıca, genel kültür için, futbol dışında, çok değişik dallarda bizi bilgi sahibi kılmaya çalışırdı."

Futbol bir kültür. Sadece sahada top koşturmak değil. Böyle bir düşünce bizimkilere teğet geçmediği gibi, bizim futbol yöneticilerimiz cehaletten sapır sapır dökülüyor. Şimdiki değil, kısa süre önce, Merkez Hakem Kurulu Başkanlığı yapmış olan bir yönetici, eski bir hakem, daha mesleğini düzgün telaffuz etmekten aciz. Kırk yıllık hakem, üstelik başkan, hálá "haaaakem" diyor. Tıpkı, son Beşiktaş-Fenerbahçe maçının hakeminin, "haaaakem" dediği gibi. Bunlar maç yönetecek, teknik kararlar verecek, Türkiye’de futbol kendini bulacak, güleyim bari.

BEN BEŞİKTAŞLIYIM

Ligin değerinin Almanya’da 1.5 milyar, İngiltere’de 2.5 milyar dolar olduğu bir dünyada, bizim ligin değeri 700 milyon dolar.

Takımlar ve yöneticiler de, ona göre. Ancak, büyükler kategorisinden Beşiktaş bu ligde, bu yıl farklı bir performans sergiliyor. Bu yıl, aldığı skorlar ve iç çekişmeleri nedeniyle, göze en çok batan takım Beşiktaş. Sadece 8-0 rezaleti değil, ama 8-0’a giden yolda, yönetimin ve teknik kadronun davranışları, alınan sonuçlar, bir Beşiktaşlı olarak beni isyan ettiriyor.

Beşiktaş’ı bağırıp çağırmadan, sakin biçimde masaya yatırmak gerekiyor.

DEMİRÖREN FACİASI

1- Başkan Yıldırım Demirören’in Fenerbahçe yenilgisi sonrasında, muhteşem buluşu var, "sahaya Paf takımıyla çıkmak." Buna kendisi karar veremez. Yönetim kurulu, hatta genel kurul kararı gerek.

2- Bunu söylediği anda, kulübün endüstrisi geriliyor. Toplam gelirlerini baltaladığı gibi, borsada kulübün değerini hızla aşağıya çekiyor. Kendi kulübüne en çok zarar veren Başkan konumuna düşüyor.

3- Yıldırım Demirören’in bir söylediği, ertesi gün söylediğini tutmuyor.

4- Kulübe verdiği en büyük maddi zarar, teknik direktörlerle bağlantılı. Del Bosque’yi anlaşma bitiminden önce gönderiyor. Adamın önerdiği anlaşmayı geri çeviriyor, o da mahkemeye gidince, küçük miktarda ödenebilecek tazminat, şu anda faizleriyle birlikte, 8.7 milyon Euro’ya ulaşıyor.

5- Tigana ile durum farklı değil. Yine anlaşma bitmeden gönderince, yine küçük bir tazminat karşılığında anlaşma mümkünken, Tigana’ya olan borç da, faiziyle birlikte, 3 milyon Euro’ya yaklaşıyor.

6- Teknik direktörlerin getirilmesi ve gönderilmesine Demirören tek başına karar veriyor. Her kararında çuvallıyor, aynı hatayı tekrarlıyor ve kulüp büyük zarara uğruyor.

7- Bu yalpalamalar, yabancı futbolcu ve teknik direktörleri Beşiktaş’a tercihten uzaklaştırıyor.

SİNAN VE ERTUĞRUL

Menajer sıfatıyla ortalarda dolaşan Sinan Engin ayrı bir alem.

Aldığı çok iyi aylık ücreti hak etmek için ne yapıyor? Yenilgide en çok o ağlıyor ki, taraftar sakinleşsin, galibiyette en hızlı o ki, taraftarı pohpohlasın. Bol laf salatası. İpi sapa gelmez, birbirini tutmayan söylemler.

Teknik direktör Ertuğrul Sağlam gariban bir vatandaş. Beşiktaş’ı kesecek bir teknik direktör değil. Zaten, çoğunlukla futbolcu transferlerinden habersiz. Kiminle, ne oynayacağına karar vermesi gereken adam, kiminle oynayacağını bilmiyor. Bu başarısızlıkla belki o da gidebilir, ama Del Bosque ve Tigana’nın tazminat olaylarında yaşananlardan dolayı, aynı şey kulübün başına bir daha gelebilir kaygısıyla, Ertuğrul gönderilemiyor.

En ağır yenilgiler, çok top kaybı, her maçta ayrı bir 11, en kısır skorlar, futbolcularda fizik ve psikolojik yetersizlik, bu nasıl teknik yönetim?

Üç buçuk yılda 4 ayrı hoca, 44 futbolcu ve harcanan 113 milyon Euro ile geldiğimiz nokta bu. Suçu başkalarında arama hastalığının en ateşli günlerini yaşayan Beşiktaş, baştan sona elden yeniden geçmeli.

AKP buluşmaktan kaçtı

ELLİYE yakın ülke, Müslüman ya da Hıristiyan temsilcileriyle, Uluslararası Kudüs Buluşması adı altında İstanbul’da bir araya geliyor. Toplantının özü, Filistin’le dayanışma.

Organizasyonun sahibi Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, yüze yakın dindar ve milliyetçi kuruluştan oluşuyor. Amaç, Filistinlilerin uğradığı haksızlığı dünyaya bir kez daha anlatmak ve terörü lanetlemek.

Ancak, toplantıda hiç bir resmi katılımcı yok. Devlet Bakanı Mehmet Aydın’a giden davet, geri dönüyor. Oysa, tam Aydın’ın ve AKP’nin yuvası. Salonda bol dindar, bol muhafazakar var. Hatta, dinler arası diyalog adına ki, Türkiye adına Mehmet Aydın götürüyor bu işi, hükümetin katılacağı bir yer.

Ama, zor. Çünkü, üç gün önce, Peres’i Ankara’da ağırlıyorsun, üç gün sonra İstanbul’da İsrail’i küfür yağmuruna katılıyorsun, bu zor.

O zorluk bir yana, bu toplantı, Türkiye’nin bugünkü fotoğrafına çok uygun. Kıyafetler, atılan sloganlar. AKP gibi bir parti iktidarda olmasaydı, Filistin’le dayanışma adına olsa bile, bu görüntüler İstanbul’da baş köşeye oturur muydu?
Yazarın Tüm Yazıları