Aziz Müminler!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in bizler için örnekliği, sadece iman esasları ve ibadetlerle sınırlı değildir. Âdâb-ı muâşeret diye bildiğimiz sosyal ilişkilerimizde de rehberimiz, Allah Resûlü (s.a.s)’dir. Âdâb-ı muâşeret; Yüce Rabbimizin emrettiği Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uygulayarak örnek olduğu, toplumsal huzur ve barışı tesis eden nezaket ve görgü kurallarıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in güzide hayatında her hayırlı işe, yeme ve içmeye “Besmele” ile başlayıp “Elhamdülillah” diyerek bitirmek vardır. O, ailesine, çocuklara, gençlere, yaşlılara, tanıdığı tanımadığı herkese selam vermiş, birbirimizi sevmenin yolunun selamdan geçtiğini ifade buyurmuştur.[2] Selam, Allah Resûlü (s.a.s)’in öğrettiği şekliyle alınıp verildiğinde ibadet ve dua hükmü de kazanır. Allah’ın en güzel isimlerinden biri de “es-Selâm”’dır. Selam, Müslümanların ortak parolasıdır. İnsanlar arasında şefkat ve merhametin, huzur ve bereketin artmasına vesile olur. Bir meclisten ayrılırken verdiğimiz selam, o meclise geldiğimizde verdiğimiz selamdan farklı değildir.[3]
Peygamberimiz (s.a.s), “Allah’a ve ahiret gününe iman eden, ya hayır söylesin ya da sussun!”[4] buyurmuş, her zaman hayrı ve iyiliği dile getirmemizi istemiştir. O, insanları rahatsız edecek şekilde yüksek sesle konuşmamıştır. Muhatabının sözünü kesmemiştir. Yapamayacağı bir sözü vermemiş, verdiği sözü ise mutlaka zamanında yerine getirmiştir. Başkalarının evini gözetlemeyi, konuşmalara kulak kabartmayı, insanların mahrem hallerini araştırmayı şiddetle yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), her zaman geçim ehli olmuş, bizlere de şu tavsiyede bulunmuştur: “Mümin, cana yakındır. İnsanlarla iyi geçinemeyen, kendisiyle de iyi geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.”[5]