Beş kıtada en cazip kasım rotaları

Kasımda Kuzey Yarımküre sonbaharı yaşarken, Güney Yarımküre ise ilkbahardan yaza geçmeye hazırlanıyor. Turist kalabalıklarının ortadan çekilmesini fırsat bilip, uygun fiyatlara beş kıtada farklı temalarla yolculuklar yapabilirsiniz.

Haberin Devamı

NAPA VADİSİ
Şatolarda şarap tadımı

Amerikalıların “Şarap Ülkesi” diye adlandırdıkları Napa Vadisi, Kaliforniya Eyaleti’nde, San Fransisko’nun kuzeyinde. Şehirde Yountville, St.Helena, Calistoga, Healdsburg, Paso Robles, Sonoma gibi şarap üretimi yapılan çok sayıdaki kasaba ve bölge arasında en ünlüsü. Napa, bağları kadar ülkenin en varlıklı ailelerinin ikametgahı olarak da tanınıyor. Florida’daki deniz, güneş, plaj üçlemesi, Napa’da şarap, doğa, spa, lüks hayat dörtgenine dönüşmüş. Doğanın cömertliğine paranın görkemi eklenince, dünyadaki cennetler sıralamasına üst sıralardan giriş yapmış Napa. Olay sadece lüks bir eve sahip olmakla da bitmiyor, Sausalito ya da Tiburon gibi bir sahil kasabasında da tekneniz olması gerekiyor.
ABD’de şarap üretiminin yalnızca yüzde 5’i Napa civarında yapılıyor. 50 yıllık geçmişine rağmen şöhretinin dünyaya yayılmasını en kaliteli markaların burada toplanmasına borçlu. 300’ün üzerinde şaraphane var. Yerel ürünlerin yanı sıra İtalya, Avustralya gibi ülkelerden gelen üzümler de kullanılıyor. Zaten önemli olan şarabın kalitesi. Bağlarda ağırlıklı olarak Chardonnay, Merlot, Cabernet Sauvignon gibi Fransız ile Sangiovese gibi İtalyan kökenli üzümleri yetiştirmeyi tercih ediyorlar. Ben son seyahatimde Domaine Chandon (www.chandon.com), Clos du Val (www.closduval.com), Sterling (www.sterlingvineyards.com), Artesa (www.artesawinery.com), Ferrari Carano’yu (www.ferrari-carano.com) ziyaret edip, bol miktarda tadım yaptım. Ardından “Dünya ne güzel, insanlar ne iyi” modunda Araujo marka şarapların üretildiği, muhteşem bir çiftlikte yer alan şaraphaneye gittim. Sahibi Daphne’nin gençliği, babasının işi dolayısıyla, İzmir’de geçmişti. Çok hoş, asil bir kadındı. Ürettikleri şaraplardan biri Las Vegas’taki meşhur Bellagio Oteli’nde 875 dolardan satılıyordu!
Akşam yemeği için French Laundry’ye gittim. ABD’nin en iyi restoranlarından biri olarak anılıyordu ve en az iki ay önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyordu./images/100/0x0/55ea26b9f018fbb8f86e5ac9 Şef Thomas Keller’in yemeklerini tadarken sohbet konusu şaraplardı. İçmeye önce şampanya ve portakal suyu karışımı Mimosa ile başlayıp sadece bu yöreye özgü bir üzüm çeşidi olan Zinfandel’den yapılma bir şarapla devam ettik. Benim saydığım kadarıyla, küçük porsiyonlar halinde 12 farklı yemek geldi. Gördüğüm kadarıyla Napa’da “Amerikan Rüyası” son sürat devam ediyor. Kadehler hep havada!

Haberin Devamı

NİKARAGUA
Latin güzeli Granada
 
Nikaragua, kuzey ve güney Amerika’nın tam ortasında. Panama Kanalı açılmadan önce daha da stratejik bir noktadaymış, çünkü ülkedeki gölleri ve nehirleri birbirine bağlayarak Karayipler’den Pasifik’e bir kanal açmayı düşünmüşler. Nikaragua, Türklere vize uygulamayan nadir ülkelerden, sadece beş dolarlık bir haraç alıyorlar. Uzun yıllar muhafazakar Granada ile liberal Leon başkentlik için yarışmış. Rekabeti sona erdirmek için kendi halindeki Managua’yı seçmişler. Bu düzayak şehir 5,5 milyonluk ülkenin yaklaşık 1,5 milyonunu barındırıyor ama çok sıradan. Granada ise bir geçmiş zaman güzeli. Sanki sömürgeci İspanyollar hâlâ ortalıkta geziniyor. Canlı renkler dört bir yana serpiştirilmiş. Ana cadde Xalteva’dan merkezdeki şehir parkına doğru ilerliyorum. Gördüğüm manzara, hayallerimle örtüşüyor. Geçmişin görkemini yansıtan kiliseler sıraya dizilmiş, yolda faytonlar dolaşıyor, tarihi tüm binalar koruma altında, çoğu restore edilmiş, park cıvıl cıvıl, etraf turist kaynıyor. Gruplar sokakta müzik çalıyor, halk dans ediyor. O sırada ana katedralin çanları çalıyor, üç beş kişi ayine katılmak üzere içeriye giriyor. Bir bisikletli Arnavut kaldırımı yolda özgürlüğe pedal çeviriyor. Parkın devamındaki La Calzada Caddesi’nden ülkenin en büyük, Amerika kıtasının ikinci büyük gölü olan Nicaragua’ya doğru yürüyorum. Eski binalar restore edilmiş, kimi bar, kimi restoran olarak hizmet veriyor. Yaşam sokaklara taşmış, müzisyenler masaları dolaşıyor, Latin ezgileri ortalığa yayılıyor. Eski güzel malikaneler de şehirdeki makyajdan payını almış, onlar da şık butik oteller olarak yeni hayatlarına devam ediyor. O sırada bir at arabasındaki cenaze arkasındakilerle yavaşça ilerliyor. Granada’da yaşam tüm aşamalarıyla bir ömürden kareler yansıtıyor. Aklıma şiirde olduğu kadar düz yazıda da bir çığır açan ve “Yaşam ve ölüm sorunu var oldukça şiir de var olacaktır” diyen Ruben Dario ve bir şiiri geliyor: “Dökülüyor kavaklı yola sarı yapraklar / içinde sevgililer gidip gelirken yine. / Ve güzün kadehinde belirsiz bir şarap var / ki güllerin, ey bahar, düşecektir içine.”
Otel olarak Patio del Malinche, La Bocona ya da Con Corazon’u deneyebilirsiniz./images/100/0x0/55ea26b9f018fbb8f86e5acb

Haberin Devamı

TANZANYA
Vahşi hayatı göç sırasında izleyin

Serengeti Milli Parkı’ndan her yıl sonbaharda Masai Mara’ya doğru büyük bir hayvan göçü yaşanır. Yıl boyunca nadiren gözlemlenen hayvanlar bile ortaya çıkar. Yağmurları ve sulak otlakları takip eden antilop, zebra ve karaca kürülerini izlemek büyük keyiftir.
Sonsuz düzlük anlamına gelen Serengeti’deki hayvan sayısı maksimum seviyesine göç zamanında çıkar. Her yıl 1,3 milyon antilop, 200 bin zebra ve 300 bin karaca, yeni otlanma alanlarına yönelir. Aslan, çita, sırtlan gibi yırtıcılar sürüleri yakından takip eder. Mbalageti, Serengeti Milli Parkı’nın batı koridorunda, Tanzanya’dan Kenya’ya göç eden bu sürülerin izledikleri göç yolu üzerinde bulunuyor. Mwamveni Tepesi’ndeki Mbalageti’den düzlükleri ve hayvanları seyredebilirsiniz. Mbalageti Serengeti’de akşam yemeğinin ardından, lüks, safari tarzı çadırlarda konaklayabilirsiniz.

Haberin Devamı

YENİ ZELANDA
Fiyortlarda keyif
 
Ülkenin yerlileri Maorilerin kendi dillerinde Uzun Beyaz Bulut olarak tanımladıkları Yeni Zelanda uzaklara gizlenmiş, yemyeşil bir cennet. İngiltere kadar yüzölçümü olan, iki büyük ada (Kuzey ile Güney Adaları) ve yüzlerce küçük adadan oluşan ülkede sadece 4 milyon kişi yaşıyor. Bana göre Yeni Zelanda fiyortları Norveç, Şili ve Alaska’ya giderken geçilen İnside Passage’dakilerden çok daha güzel. Bir o kadar da uzak! Burada fiyord yerine sound kelimesi kullanılmış, onun sebebi de ilk keşfedildikleri dönemde fiyordun kelime olarak dünya genelinde henüz yaygın olarak kullanılmaması. Fiyortlar dünyanın en çok yağış alan ülkelerinden birinin en yağışlı bölgesinde. Metrekareye yılda 7,5 metre yağış düşüyor. 20 bin yıl önce buzulların erimesiyle oluşan 14 fiyord bugün dünyanın farklı köşelerinden trekking yapmak için gelen turistlerle dolu. Fiordland denilen Milli Park’ın içinde yer alan fiyortların en genişi Dusky, en turistiği ise Milford. Milford Fiyordu’ndaki Bowen Şelaleleri ise gerçekten görülmeye değer. Ülkenin tamamını keşfeden ilk kişi olan Kaptan James Cook bu bölgeye 1770’de gelmiş. Ülkenin toplam alanının yüzde 5’ini oluşturan fiyortlar aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Fiyortları keşfetmenin en güzel yolu lüks bir yolcu gemisiyle bu bölgede dolaşmak.

Haberin Devamı

HONG KONG
Beş harika restoran
 
Hong Kong dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Doğudaki konumu ve batıya çevrilmiş yüzüyle farklı mutfakları bir araya toplamış. Damak tadına düşkün olanlar için şehirde beş favori restoranım var: Lung King Heen, şehrin en güzel otellerinden biri olan Four Seasons’da yer alıyor. Hong Kong Limanı’nın görkemli manzarasına Çin mutfağının eşsiz lezzetleri eşlik ediyor. Sushi Hiro adından da anlaşılacağı gibi sushinin en leziz ve tazesini sunuyor. Minimalist dekorasyon, mükemmel servis ve yüksek fiyatlar mekanın ilk hatırlattıklarından. Gaddi’s, Fransız mutfağının temsilcilerinden. Saraya benzer bir atmosferde gayet resmi bir servis var. Kendinizi Fransa’da, bir aristokratın malikanesindeymiş gibi hissediyorsunuz. Petrus, Shangri-La Adası’nda bulunuyor, önünüzde Victoria Limanı manzarası, tabağınızda ise ünlü şef Frederic Chabbert’in Fransız spesiyaliteleri duruyor. Sevgilinizi etkilemek için ideal bir ortama sahip! Felix ise beni tasarımıyla etkileyen bir restoran. Gaddi’s ile aynı mekanda ve şehrin en şık otellerinden olan Peninsula Hotel’in çatı katında. Philippe Starck yaratıcılığını konuşturmuş. Özellikle erkek tuvaletindeki manzara ile kombine edilmiş tasarım çok enteresan. Dilerseniz sadece barına bir içkiye gidin.

Haberin Devamı

NEPAL
Katmandu Vadisi’nde yedi dünya mirası bir arada

Nepal, dünyanın en yüksek zirvelerinden sekizini barındıran, Hinduizm ve Budizm’in eski kabile dinleri ile karıştığı ve olağanüstü tapınakları bulunan son derece ilginç bir ülke. 20 kilometrelik alanda yedi UNESCO Dünya Kültür Mirası bulunan Katmandu Vadisi, 13’üncü yüzyılda altın çağını yaşayan Malla krallarının yaptırdığı ve bugün hâlâ halkın günlük ibadet için kullandığı büyüleyici tapınakları ile bir açık hava müzesini andırıyor. Katmandu’ya vardıktan sonra Dünya Mirası kabul edilen 36 metre yüksekliğindeki Boudhanath Stupa ve etrafındaki Budist manastırlarının civarında yürüyüşe çıkabilirsiniz. Diğer alternatif Pashupatinath Tapınağı ve etrafını keşfetmek. Newar rahibeleri, Tibet rahipleri, Brahmin din adamları, Sihler, Budistler ve Hinduların tapınmaya geldikleri, en eski tapınaklardan olan Pashupatinath Nepal’in en kutsal Hindu merkezi. Tapınak, üçüncü gözü ile tüm kötülükleri yok ettiğine inanılan Shiva’ya adanmış. Kültür ve sporla iç içe geçmiş bir günün yorgunluğunu tipik bir Nepal restoranı olan Baithak’da atabilirsiniz. Hotel Hyatt Kathmandu konaklama için bu bölgedeki en iyi seçeneklerden biri./images/100/0x0/55ea26b9f018fbb8f86e5acd

KAMBOÇYA
Taşın şiire dönüştüğü tapınak Angkor Wat

Son yıllarda, gezginlerin görülecek yerler listesinde baş sıralarda bulundurdukları Kamboçya geçmişte Kızıl Khmerler’den ve diktatör Pol Pot’dan çok çekmiş. Burası öyle bir ülke ki nüfusunun yüzde 20’si savaşta ölmüş. Kamboçya’daki en ilginç yer Angkor Wat. “Wat” Khmer dilinde tapınak anlamında kullanılıyor. Bangkok’dan bir saatlik bir uçak yolculuğu sonucunda ulaşacağınız Siem Reap şehrinin yakınında bulunan Angkor’un etrafında elli kadar tapınak var. Siem Reap’ta turizm yeni yeni gelişiyor ve şehrin ana caddesi otellerle dolu. Vietnam gibi Kamboçya’yı da uzun yıllar sömüren Fransızların ve Çin mimarisinin etkilerinin görüldüğü sokaklardaki insanlar sizi “Sour Sdey” (Merhaba) diye karşılıyor. Halkın yüzde 95’inin Theravada Budizmi’ne inanan Khmer’lerden oluştuğu Kamboçya, 13 milyonluk nüfusa sahip ve devletin başında kral bulunuyor.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Angkor Wat akla zarar bir kompleks. Khmer İmparatorluğu’nun eseri olan bu bölgeyi ve tapınakları gezmek için bir kaç gün rehberle dolaşmanız lazım. İnsanoğlu inancı için neyi var neyi yoksa seferber etmiş ve ortaya taşı şiire dönüştüren eserler çıkmış. Angkor hem “Kutsal Kent” ile “Başkent” anlamında kullanılıyor, hem de 9 ile 12’nci yüzyıllar arasındaki imparatorluğun adı. Başkenti bugün tapınakların olduğu yer olan Angkor bir döneme askeri, ekonomik ve kültürel güç olarak damga vurmuş. Bölgede bu kadar çok tapınak varken tavsiyem Angkor Wat’ı muhakkak ziyaret etmeniz, vakit kalırsa diğerlerini gezmeniz.
12’nci yüzyılda yapılan Angkor Wat, üç seviyeli, beş kuleli bir şaheser. Diğerlerinden daha görkemli olduğu için bölgeye adını vermiş. Uzaktan devasa bir kartpostal gibi, yaklaştıkça derinliği belirginleşiyor. Etrafında 1500 ve 1300 metre uzunluğunda surlar bulunuyor. 65 metre yüksekliğindeki duvarlarını cennet, cehennem ve mitolojik savaşları anlatan 2 bin kabartma süslüyor. Tapınak panayır yeri gibi. Akınlar halinde gelenler piknik yapıyor, yeni evliler fotoğraf çektiriyor. Gün doğumunu seyretmek isterseniz, tapınağın önündeki havuzun arkasında durun. İlk ışıklarla birlikte hayaller alemini andıran yapı gözlerinizi kamaştıracak.

RWANDA-UGANDA
Doğayla kucaklaşın

Kulağıma egzotik bir kelime gibi gelen safarinin Arapça kökenli olduğunu Türkçe’deki sefer ve seferi kelimelerinin kaynağı olduğunu duyunca da çok şaşırmıştım. Gezi anlamını taşıyan safariyi ormanları, volkanları, gölleri ve zengin bitki örtüsü olan Rwanda ile Uganda’da yapabilirsiniz. Afrika’nın en güzel yerlerinden olan bu iki ülke cinsi tükenmekte olan dağ gorillerini doğal ortamlarında görebileceğiniz dünyadaki tek bölge. Goril safarisinde, sekiz kişilik gruplar halinde, bir ile beş saat arasında ormanda yürüdükten sonra bu muhteşem hayvanlara yedi metre kadar yaklaşabiliyor ve yakınlarında bir saat vakit geçirebiliyorsunuz.
Öncelikle Rwanda’nın başkenti Kigali’ye uçun. Şehri gezdikten sonra akşam Kivu Serena Hotel’de kalabilirsiniz. Ardından, 60 kilometre uzaktaki Volcanoes Milli Parkı’na gitmeniz gerekiyor. Bölgede hayatı yakından görebileceğiniz köy yürüyüşünden sonra konaklama için Mountain Gorilla View Lodge’u tercih edebilirsiniz. Sabah 07.00 gibi goril yürüyüşü için Milli Park’ın başlangıç noktasına gidiliyor. Gruplara ayrılma ve kısa bir bilgilendirme toplantısının ardından bambularla dolu ormanda, Virunga Dağları’nın yamaçlarında gorillerin izinden yürüyorsunuz. Bazen goril ailelerini bulmak daha uzun sürüyor ve tam günü alabiliyor. Gorillerle birlikte geçireceğiniz büyüleyici bir saatlik sürede yemek yemelerini, birbirleri ile oynayışlarını seyredebilir, fotoğraf çekebilirsiniz.
Daha sonraki gün sınırı geçerek Uganda’daki Queen Elizabeth Milli Parkı’na gidebilirsiniz. Ağaca tırmanan aslanlarıyla meşhur Ishasha bölgesinden geçip, Mweya Yarımadası’na varmadan önce jiple safari yapmak da mümkün. Afrika’nın İsviçre’si olarak anılan Queen Elizabeth Parkı, iki göl arasındaki Kazinga Kanalı, volkanik kraterler, ovalar ve tropik ormanlardan oluşuyor. 100 çeşit farklı memeli, 600 çeşit kuş cinsi ve dünyanın en büyük su aygırı nüfusu burada bulunuyor. Kazinga Kanalı dünyada en fazla biyolojik çeşitliliğe sahip bölgelerden biri. Uganda’nın sıkça ziyaret edilen bu safari parkında bufalo, antilop, yaban domuzu, fil, aslan, sırtlan, leopar ve su aygırları var. Konaklama için Mweya Safari Lodge’u tavsiye ederim.
Sabah erken saatlerde ciplerle safariye çıkıp Queens veya Kasenyi’de hayvanları seyredin, öğleden sonra da Kazinga Kanalı’nda tekne gezisi yapabilirsiniz. Ertesi gün akasya ağaçlarının arasından Kibale Milli Parkı’na geçebilirsiniz. Tropik yağmur ormanına doğru ilerlerken, yol üzerinde antiloplar ve filler görebilirsiniz. Dünyanın en fazla maymun ve benzeri memeli cinsleri nüfusuna sahip Kibale Ormanı’nda en fazla ilgiyi çeken şempanzeler. Elli metreye yükselen yaşlı ağaçlar, 325 çeşit renkli kuş, 144 farklı kelebek cinsi ve 500 şempanzenin bulunduğu bu eski ve bozulmamış ormanda yürürken, egzotik bir tropik yağmur ormanının sunduğu olağanüstü çeşitlilik ve bolluğu hissedebilirsiniz. Çok sayıda göl, bataklık, sazlık ve farklı tip ormandan oluşan Kibale Parkı barındırdığı hayvan cinsleri için ideal bir ortam. Kalacak yer arıyorsanız tercihiniz Primates Lodge’dan yana olsun.

Yazarın Tüm Yazıları