Benim insanlarım

BİR öykü değil, Füruzan’ın klasikleşmiş öykü kitabı “Benim Sinemalarım” gibi. Ya da siyasi bir roman değil, Samet Ağaoğlu’nun Osmanlı’nın son dönemini anlattığı “Babamın Arkadaşları” gibi.

Haberin Devamı

Onların bir bölümü benim arkadaşlarım. Bazıları benim hocalarım. Bir bölümü yakın tanıdıklarım.

Hepsi birden benim insanlarım. Öykü ya da roman değil, gerçekten yaşanmış yıllar, o yıllara damgasını vurmuş anılar. O anılardan geriye şimdi sadece acı kalıyor.

Dün gazetelerde fotoğraflara bakıyorum. Suikast sonucu yaşamlarını yitiren insanlarımızın yakınları ortak çağrıda buluşuyor. “Çoğalmak istemiyoruz” onların ortak çığlığı.

GERİDE KALAN ACILAR


Fotoğrafta yer alan feryat sahiplerinden, öldürülen yakınlarına uzanıyorum, benim insanlarıma. Bir hayatın akışı.

Cavit Orhan Tütengil. Benim sevgili hocam. Sakıncalı piyade çıktıktan sonra, askerlik dönüşü kendimi yalnız ve bedbin hissettiğim bir anda elimden tutuyor, beni Cumhuriyet’e götürüyor. Duyarlı, ilkeli, hoş görülü, çağdaş bir aydın.

Uğur Mumcu. Cumhuriyet’te yıllarca acı, tatlı pek çok olayı birlikte yaşıyoruz. Bazen yaptığı esprilerle kasıklarımız patlayıncaya kadar gülüyoruz, bazen feci cinayetlerle sarsılıyoruz. Güldal ile evliliğe adım atışı bugün gibi gözümün önünde. Ortak çağrı fotoğrafında yer alan oğlu ile kızının doğumunu biliyorum.

Doğan Öz. O cesur, gözü pek savcı. Sık sık Ankara’da büroyu ziyarete geliyor. Baktığı davalardan hareketle, Türkiye’nin profilini çıkartıyor. Bizim dikkatimizi bir yere mutlaka çekiyor.

İlhan Erdost. Türk solunun ödün vermez düşünürü Muzaffer Ağabey’in, kardeşinin cenazesinde  üzerinden acı akan o vakur duruşunu hiç unutmuyorum. İlhan, o olgun ve aklı selim sahibi insan 12 Eylül’de işkencede öldürüldüğünde, Muzaffer Ağabey katillerin peşini bırakmıyor, dava yıllarca sürüyor.

Ümit Kaftancıoğlu. Öğretmenlikten TRT’de program yapımcılığına geldiğinde dal gibi, güleç ve aydınlık yüzlü bir aydın. Gür sesiyle bulunduğu topluluğa acele yön veriyor. O arkadaşlarına, arkadaşları ona düşkün.

Turan Dursun. Sadece İslam değil, genel olarak din felsefesinde herhangi bir konuyu danıştığımızda, en doğru yanıt ondan geliyor. Özel yaşamında kendi halinde, ailesi ile haşır neşir, insanlarla belli mesafede, arkadaşlarına hep güven içinde.

Muammer Aksoy. Hukuku günlük yaşamın bir parçası olarak yorumlarken, bitmez tükenmez enerjisiyle, olayları esprilerle süsleme üstadı. Tuttuğunu koparan hocamız, her fırsatta bizlere öğüt vermeyi ihmal etmiyor.

Metin Altıok. Fırsat buldukça gazete büromuzu ziyaret ediyor. Son çıkan roman, son yayınlanan kitap önerisi özenli davranışlarıyla bir bütün.
Kemal Türkler. Siyasi panellerde konuşmuyor, kükrüyor. Sendikacılığı bize ve Türkiye’ye öğretiyor. Ciddi yüzünden sevecenlik akıyor.

KORKU FİLMİ GİBİ


Abdi İpekçi, Çetin Emeç. Meslek büyüklerim.

Sabahattin Ali, Hrant Dink, Metin Göktepe, Cevat Yurdakul, Onat Kutlar, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı ve yakınlarının çağrıda imzası olan ve olmayan daha niceleri, cinayetlerin bizden aldığı insanlar.

Hepimizin ama, özel durumda, çoğunluğu beni insanlarım.

Onlar bir kurşun ya da bir bombayla aramızdan ayrıldıkça, kendimi daha yoksul hissediyorum. Keşke birlikte daha çok zaman geçirmiş olsaydık, pişmanlığı ile kıvranıyorum.

Her cinayet, ne olduğunu bilmediğimiz karmaşık işler adına. Buz gibi de bildiğimiz karmaşık hesaplar adına.

Türkiye’de yaşamak, hele de o ahtapotun kollarına yaklaşınca, korku filmi gibi.

Haberin Devamı

Ceza yetmez, yakıp yıkmalı

Haberin Devamı

TÜRK Edebiyatı romana özgün olarak adımını Halit Ziya Uşaklıgil ile atıyor.

Onun klasikleşmiş yapıtlarından biri de, Aşk-ı Memnu, günümüz Türkçe’si ile yasak aşk. Roman TV’ye uyarlanıyor, dizi uzun süredir reyting rekoru kırıyor. Adı üstünde, yasak aşk. Evli bir kadının yasak aşklarını anlatıyor, çeşitli motifler eşliğinde.

RTÜK kadının eşini, eşinin yeğeni ile aldatmasını Türk toplumunun manevi değerlerine aykırı bularak, ceza kesiyor.

Kesilen ceza aslında diziye değil, Halit Ziya’nın klasik romanına. Çünkü, dizi o romandan uyarlanıyor.

Aslında uyarı cezası yetmez. RTÜK cümle TV dizileri yanı sıra, yüz yıllık romanları, öyküleri, şiirleri, tiyatro yapıtlarını elden geçirmeli, resimleri, heykelleri kontrolden geçirmeli ve milli ve manevi değerlerimize aykırı ne varsa yok etmeli, yakmalı, yıkmalı.

Yakıp yıkmayla AB’nin çağdaş ölçülerini yakalamak daha kolay olur.

Ne milli ve manevi değermiş ama, her derde deva.

Yazarın Tüm Yazıları