Güncelleme Tarihi:
O gece evde, eşinin ailesiyle birlikte oturmuş, televizyon izliyordu Fazıl Gürs. Aile, ekranda ‘son dakika’ uyarısıyla verilen habere inanamadı önce. Gerçek olduğunu idrak ettiklerinde çoktan kararlarını vermişlerdi; vatan için mücadele edilecekti. Eşi, kayınvalidesi evde kaldı, çoktan uykuya dalmış olan yedi yaşındaki oğluyla birlikte... O, kayınpederi ve baldızlarıyla çıkıp Genelkurmay Başkanlığı’na kadar yürüdü. Eşini aradı, onun “Korkuyorum” demesine karşılık, “Burası çok karışık. Hakkını helal et” dedi.
Bir tank, polis arabasına çarpıp onu sürüklemeye başladı bir ara. Köprünün tam yanında duruyorlardı. Aracın onlara çarpmasıyla aldıkları darbe savurdu onları.
Fazıl Gürs, kayınpederi ve baldızlardan biri yaklaşık 10 metre yükseklikten aşağı çakıldı. Her biri farklı bir hastaneye kaldırıldı. Baba Zafer Gürs ve abi Koray Gürs koşup yanına gittiler Fazıl Gürs’ün. Doktorlar beyin kanaması geçirdiğini söyledi. İki gün yoğun bakımda kaldı. Önce kayınpederinin (Necati Sayın) vefat haberi geldi, ardından da Fazıl Gürs ayrıldı hayattan. Onlarla birlikte yere çakılan baldızın tedavisi sürüyor, boyundan aşağısı tamamen kırık...
Babası, “Mükemmel bir insandı. Hiç kimsenin arkasından konuşmazdı, yalan söylemezdi, insanlarla iyi geçinen, çok saf, kimseye karşı kötülük düşünmeyen biriydi. Düşünün, dargın olduğu kimse yoktu” diye anlatıyor onu. Abisine bir kere bile yüzünü ekşitmediğini, evde bir kez olsun kapıyı çarpmadığını söylüyor. “Sigara içmez, alkol almaz, kumar oynamazdı. Borcu yoktu. Arada halı sahaya gider, arkadaşlarıyla paintball oynardı. Ama en çok çocuğuyla vakit geçirmeyi severdi. Onu kurslara, havuza götürür, gezdirirdi.”
En zoru çocuğuna anlatmak olan biteni. “Babam ölmedi ki... Ölseydi çok ağlardım ama şehit oldu o. Biz görmüyoruz ama o bizi görüyor” diyen oğlunun gözlerinin içine bakabilmek...