Güncelleme Tarihi:
ETHEM Emre Tamer, 11 yaşından beri keman çalıyor ve Türkiye’de başladığı müzik eğitimini Almanya’da tamamladı. Almanya’ya yerleşen ve yaşamını burada sürdüren Tamer, 34 yıldır bu ülkede yaşıyor ve 28 yıldır Almanya’nın saygın ve köklü orkestralarından biri olan Darmstadt Devlet Orkestrası’nın kıdemli kemancıları arasında yer alıyor. Tamer, 90’lı yıllarda Berlin’in yeniden kozmopolit bir sanat ve kültür merkezi haline geldiği dönemde, bu kentin en önemli orkestralarında yer aldı. Dünya çapında tanınmış şefler ve solistlerle birlikte çalıştı, turnelere katıldı ve Berlin Filarmoni Orkestrası’nda çalan ‘İlk Türk’ unvanını kazandı. Ethem Emre Tamer, kemanıyla Almanya ve Türkiye’deki çeşitli orkestraların konserlerinde konuk sanatçı olarak yer almaya devam ediyor. Ama bunun yanı sıra bir başka uğraşı alanı daha var: 20 yıl önce ‘güzel müzik yapmak’ için bir araya getirdiği orkestra arkadaşlarıyla kurduğu ‘Darmstadt Barok Solistleri’ topluluğu. Şimdiye kadar Avrupa’da ve Türkiye’de çok sayıda konserler veren bu özel topluluğun sadece genel sanat yönetmeni, solisti ve baş kemancısı değil, her şeyi... Konser tasarımlarından, eser ve program seçimine, notaların basımına kadar birçok görev onun sorumluluğunda.
CUMHURİYETİN 100. YIL KONSERİNİ YÖNETTİ
Kütüphanelerin tozlu raflarında unutulmuş yüzlerce yıllık Barok müzik eserlerini yeniden müzik dünyasına kazandıran Tamer, işleyip, yeniden yorumladıkları ve repertuvarlarına aldıkları bu eserlerin ortaya çıkarılış sürecini bir ‘arkeolojik kazıya’ benzetiyor. Tamer bir süredir Almanya’daki Türk toplumunun da gündeminde. Adı önce Türk toplumu ve Türk-Alman ilişkileri açısından özgün bir projeyle duyuldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı kutlamaları kapsamında geçen yıl Hessen eyaletinin başkenti Wiesbaden’da gerçekleştirilen büyük konseri o yönetti. Almanya’da çalışan ya da öğrenimlerini sürdüren genç müzisyenlerin oluşturduğu, Avusturya’dan piyanist kardeşler Ferzan ve Ferhan Önder’in de solist olarak katıldığı bu özel orkestranın baş kemancısı da oydu. Cumhuriyet’in 100’üncü yılına çok yakışan bu konser son zamanların en güzel kültürel etkinliklerinden biri olarak halen hafızalarda. Son olarak da kısa bir süre önce Frankfurt Türk Kültür Merkezi’nde başlatılan ‘söyleşili müzik akşamları’nın ilk konuğu olan sanatçımızın adı önümüzdeki dönemde yine duyulacak. Çünkü kendi müzik çalışmalarına paralel olarak, Almanya’daki genç müzisyenlerimize desteğini sürdürmeye, onlarla birlikte özgün çalışmalar gerçekleştirmeye kararlı.
‘DEDEM DE KEMAN ÇALIYORMUŞ’
Tamer’den Ankara’dan Berlin’e, oradan da Darmstadt’a uzanan yolcuğunun öyküsünü dinliyoruz: “Annem Ankara Operası’nda koro sanatçısıydı. Benim de çocukluğum neredeyse orada geçti. O dönemde çok opera seyrettim. Hatta Madam Butterfly operasındaki çocuk rolünü bile oynamıştım. Ayrıca hem gitar dersi alıyor, hem de TRT Çocuk Korosu’na devam ediyordum. Daha sonra bu yıllardaki tecrübelerimin çok faydasını gördüm. Kemana 11 yaşında başladım. Aslında bu keman için geç bir yaş. Konservatuvar giriş sınavında ‘Sen vurmalı çalgılar bölümüne girmek ister misin?’ diye sormuşlardı, ancak ben ‘Keman çalmak istiyorum’ demiştim. Bunun arkasında, Selanik göçmeni olan dedemin 1940’larda Gelibolu’da öğretmenliğinin yanı sıra amatör olarak keman çalması yatıyor. O zamanlar bile notalarını İstanbul’dan getirtiyormuş. Dedem 41 yaşında aniden ölmüş. Çocukluğumda evde hep nasıl keman çaldığı anlatılırdı. Demek ki bilinçaltıma işlemiş. Yani kemancı olmam pek de şans eseri değil.”
‘NEDEN ALMANYA?’
Emre Tamer, ilkokulu bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’ndaki öğrenimine 1980 yılında başladı. 10 yıl sonra da üniversitenin bilim teşvik ödülünü, yüksek okul ve konservatuvar birinciliğini alarak mezun oldu. Ardından da hemen Almanya’ya geldi. Tamer, “Almanya’ya gitme kararını çok gençken kafama koymuştum. Konservatuvardaki eğitimimde çok büyük rol oynayan hocalarım Reyyan Yücelen Başaran ve Ulvi Yücelen’in de etkileri var. İkisi de Almanya’da eğitim almışlardı. Onların ekol, zihniyet, stil anlayışları ve disiplinleri kafamda Almanya hayalleri tasarlamamda etkili oldu. Bir de Ankara’daki Alman Kültür Merkezi’nin müzik kütüphanesi. Orada çok zaman geçirdim. Plak kataloğundaki tüm plakları dinleme planını yapmıştım ama zamanım yetmedi. Oradaki plakları ödünç alıp, evde kasetlere çekip, kendime bir müzik kütüphanesi oluşturmaya çalışıyordum. Hep Almanya’da okuma ve çalışma planlarım vardı. Konservatuvarı bitirmeden bir yıl önce ‘Alman Akademik Değişim Servisi’ (DAAD) bursunu almak için planlar yapmaya başladım. Almanca öğrenmek için konservatuvarın son yılında Goethe Enstitüsü’nde dil kursuna gittim. Konservatuvarı bitirdiğim 1990 yılında Berlin Müzik Yüksek Okulu’nda öğrenim görmek üzere DAAD bursunu kazandım. Tabii bunun için okulun giriş sınavını da vermem gerekiyordu. Sınavı veremezsem burs yanabilirdi. O dönemde Berlin’de yaşayan Ankara’dan çocukluk ve okul arkadaşım Fazıl Say ile beraber de çalıştık. O benden birkaç yıl önce Almanya’ya (önce Düsseldorf’a, sonra da Berlin’e) gelmişti. Fazıl, Berlin yıllarımda tüm sınavlarımda ve solo konserlerimde bana eşlik etti. Aslında sınavlar ve konserler için okul mutlaka bir piyanist temin ederdi. Ama benim şansım çok başarılı arkadaşım Fazıl Say’la Berlin’deki öğrenimim sırasında, onun eşliğinde çalışmalarımı sürdürmek oldu. Berlin Müzik Yüksek Okulu’nun bitirme sınavında da birlikte çalmıştık” diye anlattı.
BERLİN’DE ALTI YOĞUN YIL
Tamer, Türkiye’deki konservatuvar eğitimi de sayıldığı için beş yıllık Berlin Yüksek Müzik Okulu’nu üç yılda, ‘pekiyi’ derecesiyle bitirdi. Çalışmalarını aynı okulda iki yıl boyunca da Keman Pedagojisi Uzmanlık Bölümü’de sürdürdü. Berlin’de altı yıl yaşayan sanatçı, bu sürede buradaki ‘Junge Kammerphilarmonie’, ‘Berliner Mozart Orchester’, ‘RIAS Jugend Orchester’, ‘Berliner Barok Orchester’ ve ‘Berliner Symphoniker’ gibi orkestraların konserlerine katıldı. ‘Deutsche Symphonie Orchester Berlin’de ve sözleşmeli olarak da ‘Berlin Filarmoni Orkestrası’nda çalıştı. Vladimir Ashkenazy ve Claudio Abbado gibi dünya çapında şeflerle, solistlerle birlikte müzik yaptı, çok sayıda müzik albümü prodüksiyonlarında yer aldı. 1996 yılında da Darmstadt Devlet Orkestrası’na 2. Keman Grup Şef Yardımcısı olarak katıldı ve halen orada... Bu arada Frankfurt, Wiesbaden, Mainz, Kaiserslautern, Ludwigshafen, Hannover başta olmak üzere başka yerlerdeki operaların, orkestraların konser ve temsillerine konuk sanatçı katılıyor. Kurucusu olduğu ‘Darmstadt Barok Solistleri’ grubuyla Avrupa’da, Türkiye’de Barok Müzik konserleri veriyor. Türkiye’nin çeşitli orkestralarıyla Barok müzik projeleri gerçekleştiriyor.
TÜRKİYE’DE BAŞLAYAN BAROK SEVGİSİ
Tamer’in Barok müzike olan tutkusu Ankara’daki konservatuvar döneminde başlamış: “Barok müzik tutkum sadece Almanya’daki yıllarıma dayanmıyor. Bu Ankara’daki öğrencilik yıllarımda başladı. Daha o zamanlar bile bu müziği çok büyük bir ilgiyle öğrenmeye çalışıyordum. Okul arkadaşım Can Atilla beni o zamanlar çok etkiledi. Can şimdi Türkiye’nin en iyi bestecilerinden biri. Çok yoğun bir müzik dinleme alışkanlığı vardı. Onun müzik dinlemeye olan büyük ilgisi beni de çok etkiledi. Çok sık beraber müzik dinledik. 15-16 yaşında büyük bir konsantrasyon ile Bach’ın Mattheus Passion, Johannes Passion gibi anıtsal eserlerini bile bir çırpıda dinleyebiliyorduk. Ve onun haricinde dinlediğimiz Barok besteciler ve yüzlerce eser... Çok yoğun bir öğrenme motivasyonu içerisindeydik. Konservatuvardan en iyi arkadaşlarım Muhiddin Dürrüoğlu (piyanist, besteci ve Brüksel Kraliyet Konservatuvarı’nda profesör) ve Çağatay Akyol’la da (Türkiye’nin ilk erkek arp sanatçısı ve blokflüt yorumcusu) çok zor Barok Müzik eserlerini çalıştık, konserler verdik. Barok müzik, devrimleri, nesilleri, toplumsal değişimleri yüzyıllar boyunca aşmış ve bugüne çok kuvvetli bir ışık gibi ulaşmış bir müzik tarzı. Bu müziğin şimdiki nesillerin ruhuna ve yaşam tarzına uyduğunu, onlara da hitap eden çok etkili bir müzik olduğunu düşünüyorum. Hayatımın büyük kısmını coşkuyla bu müziği yapmakla ve onu anlamakla geçiriyorum. Bu da çok şey öğrenmeme yardımcı oluyor.”
DARMSTADT BAROK SOLİSTLERİ
Bu yıl 20’nci yılını kutlayacak olan ‘Darmstadt Barok Solistleri’ topluluğu da onun bu tutkusunun bir ürünü olduğunu söyleyen Tamer, “Darmstadt Barok Solistleri’ni 2004 yılında Darmstadt Devlet Orkestrası’ndaki arkadaşlarımla birlikte kurdum. Amacımız Barok müziğin en önemli ve tanınmış eserlerinin yanında, unutulmaya yüz tutmuş ya da hiç bilinmeyen eserlerini dinleyiciye sunmak. Barok dönemlerde olduğu gibi şefsiz ve Barok çalgılarla çalıyoruz. Ayrıca çeşitli oda müziği formasyonlarında da konserler veriyoruz. Sanatçıların her biri solist olarak da görev alıyor. Barok Orkestrası yerine Barok solistleri ismini bu fonksiyonu vurgulamak için koydum. Şimdiye kadar hiçbir şekilde resmi bir kurumun desteğini almadan, 20 yıldır sadece iyi müzik yapmak ideali için bir araya gelen müzisyenlerden oluşan 12 kişilik bir grup bu. Sürdürdüğüm görev en başta grubun sanat yönetmenliği, başkemancılığı ve solistliği. Sırasıyla konser tasarımları, eser ve program seçimi, müzikal konsept, kütüphane, notaların hazırlığı, nota tasarımı, nota basımı, konser organizasyonu da benim sorumluluğumda... Her şeyden sorumlu olduğum için görevimi bir anne ve babanın çocukları için aldıkları sorumlulukla karşılaştırıyorum. Tabii ki bu çocuğun onun gelişmesine katkıda bulunan çok insan var. Bu da bizim artık küçük bir aile gibi olmamızı sağladı. Bu çocuk şu anda 20 yaşında” diyor. 2016 yılında Darmstadt Büyük Müzik Ödülü’nü alan Darmstadt Barok Solistleri, Giuliano Carmignola, Reinhard Goebel, Enrico Onofri, Johannes Pramsohler, Sonia Prina ve Maurice Steger gibi Barok müzik otoriteleri ile de konser çalışmalarını sürdürüyor. Grup, 20’nci yılını 17 Kasım 2024 tarihinde, Darmstadt Devlet Tiyatrosu’ndaki özel bir konserle kutlayacak.
KÜTÜPHANELERİN TOZLU RAFLARINDAKİ NOTALAR
“Yaklaşık 325 yıl Darmstadt Saray Kütüphanesi’nin tozlu raflarında unutulmaya yüz tutmuş Christoph Graupner, Johann Samuel Endler, Wolfgang Carl Briegel gibi çağının çok önemli barok bestecilerinin birkaç eserini müzik dünyasına kazandırdık. Bir nevi yeni dünya prömiyeri yaptığımız bu eserleri el yazmalarından temize çekip, yeniden ele aldık. Hiçbir konserde çalınmayan, hiçbir şekilde basılmamış, hiçbir kaydı yok bu eserlerin. Türkiye’de gerçekleştirdiğim projelerde de bu eserlere yer vermeye başladım. Bu tür eserlere ulaşmak aslında çok kolay, işin zor tarafı bu eserleri işlemek, anlamak, yeniden yorumlamakta. Zaman alıyor, ama insana bir arkeolojik kazıda karşısına çıkan bir hazine etkisi de veriyor. Yüzyıllar sonra bu kadar ustaca bestelenmiş eserleri insanlığa kazandırmak bana da büyük mutluluk veriyor” diyor Emre Tamer.
Kutu 2
TÜRKİYE KONSERLERİ
Tamer yıllardır Türkiye’nin en önemli orkestralarıyla Barok projeler gerçekleştiriyor. Bunların arasında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası, Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası, KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Karşıyaka Oda Orkestrası, Camerata Barok İstanbul, Mersin Üniversite Akademik Orkestrası var. Bu orkestralarda oluşturduğu ortalama 17 kişilik kadroyla konserler yapıyor. Bu projelerde müzikal partneri CSO keman sanatçısı ve kardeşi Ebru Tamer de solist olarak yer alıyor. Tamer bu konserlerde şeflik, başkemancılık ve solistlik fonksiyonlarını birlikte üstleniyor. Yani konserleri o yönetiyor, ancak elinde şef bagetiyle değil. Konser programlarının tüm konseptini, yıllardır kafasında işlediği, harmanladığı ve özümsediği eserlerle bizzat hazırlıyor.
‘TOHUMU EKİYOR, YETİŞTİRİYORUM...’
Emre Tamer, “Çalışmalarım uzun yıllara dayanıyor. Defalarca çaldığım eserleri sonra da arkadaşlarımla çalışıyorum. Şöyle bir karşılaştırma yapılırsa, mükellef bir yemek için malzemeyi en başından kendim üretiyorum, tohumdan ekiyorum, yıllarca yetiştiriyorum, suluyorum, bakımını yapıyorum. Topluyorum, onu pişiriyorum, bir yemek yapıyorum. En sonunda arda kalan iş o yemeği, o akşam dostlarla, sevdiklerimizle güzel bir ambiyansta yemeye kalıyor” diyor. Türkiye’deki konserlerde birlikte çalıştığı genç meslektaşlarının öğrenme arzusundan, donanımlarından, çalışkanlıklarından çok memnun. Seyircinin ilgisinden de... Konserlerde duyduğu ‘sevinç çığlıkları’ndan mutlu ettiğini söyleyen Tamer, “Almanya maceramda edindiğim tecrübeleri hem Türkiye seyircisiyle, hem de genç Türk meslektaşlarımla paylaşmak hayatımın amaçlarından biriydi. Bu rüyamı da gerçekleştiriyorum. Çok mutluyum” ifadelerini kullandı.