Güncelleme Tarihi:
Soru: Almanya'ya geliş öykünüz... İlk nasıl geldiniz? Hangi sebeplerden?
Turgut Öker- Babam-annem (işte her kırsal kesimde yaşayan insanlar gibi) 70'li yıllarda Almanya'ya geldiler. Ben ilk Almanya'ya 1973 yılında geldim, tüm aileyle birlikte geldim. Tüm kardeşlerimizle birlikte geldim. Ve burada çok kısa bir süre kaldım. Kaldığımız yerde, Hamburg'da hiç bir tane Türkiyeli yaşıtım yoktu. Bu duruma ancak birkaç ay dayandım. Arkasından bütün ailem, kardeşlerim burda kalırken ben tek başıma Türkiye'ye gittim. Ve Türkiye'de normal öğrenimimi ortaokuldan itibaren lise sona kadar Türkiye'de sürdürdüm. Ama her yaz babam "iyi bir öğrenci olmamı" teşvik etmek amacıyla ödül olarak "sınıfı direkt geçersem" Almanya'ya getireceğini vaaddetmişti. Ben yazları Almanya'ya gelmek için sınıfları direkt geçerdim. 1973'ten yani 80'e kadar da yaz ayları üç ay Almanya'da kaldım. En son 80 yılında Almanya'ya geldim.
Soru: Bu, bu kez kesin kalmak üzere değil mi?
Turgut Öker- Evet öyle. 1980'den sonra Türkiye'deki olaylar dolayısıyla bir de benim gelmeden önce yaklaşık bir 10 ay cezaevi tecrübem vardır. Okulda boykota katılmak ve yazılamaya katılmaktan yaklaşık 10 ay cezaevinde kaldım. Yılmaz Güney gibi, o dönemde kamuoyunda bilinen kişilerin de kaldığı cezaevinde bir 10 aylık İstanbul'da deneyimim oldu. Onun arkasından babam geldi, apar topar beni Almanya'ya getirdi.
HAPİSANEDE YILMAZ GÜNEY ARKADAŞLIÐI
Soru: Yılmaz Güney ile aynı hapisanede kaldınız. Büyük bir sinema sanatçıyla aynı hapisanede kalmak nasıl bir duyguydu? Yılmaz Güney'in etkilendiğiniz düşünceleri oldu mu? Birebir konuşmalarınız oldu mu Güney ile?
Turgut Öker: Tabii. İçlerinde en küçük tutuklu olmam dolayısıyla da doğal olarak dikkat çektim. Benim politikleşmem, politik sürece dahil olmam, toplumsal sorunlarla ilgilenmem çok erken yaşlarda başladı. 16 yaşından itibaren ben, toplumsal uğraşıların içerisindeydim. Almanya'ya gelene kadar da yani kamuoyunun bildiği gibi o dönemde devrimci gençlik içerisinde bir genç olarak mücadele yürüttüm. O zamanlar cezaevinde çok yoğun bir eğitim çalışması yapılırdı. Yani sadece gün doldurma yeri değildi cezaevi. Her gün düzenli bir şekilde eğitim çalışması yapılırdı. İnsanların politikleşmesi için, bilinçlenmesi için, öngörülerini ve bilgilerini artırmak için birkaç semineri Yılmaz Güney verdi. Özellikle kararlılığı, özellikle disiplini, o dönemde cezaevindeki bütün gençleri derinden etkiledi. Sadece politik insanları değil diğer tutuklular üzerinde de çok büyük bir etkisi vardı. Herkesin "baba" gibi hissettiği, dar gününde, zor gününde ondan her alanda katkı da aldığı bir insan konumundaydı. Buraya geldiğimde kendisiyle görüşemedik.
Soru: Niçin gerçekleşmedi bu görüşme?
Turgut Öker: Almanya'ya bir mitinge gelmesi söz konusuydu. Almanya izin vermediği için 82'deydi galiba, görüşemedik.
ÖNEMLİ KAZANIMLARI
Soru: Turgut Öker, AABF'yi hangi noktadan aldı, bugün hangi noktada AABF?
Turgut Öker: Toplum bunları benden daha objektif olarak değerlendirir. Ben vicdanen çok rahatım. Avrupa'da bile insanların "Alevi" adını telafuz edemediği, Alevi adıyla örgütlenemediği bir koşuldan "Alevi" adıyla ortaya çıkmak, dernekleşmek, arkasından bu adın bugün Avrupa'da 200'e yakın Alevi kültür merkezi tarafından benimsenmiş olması ve zaman içerisinde Avrupa çapında 100 bine yakın insanın bizim etkinliklerimize katılıyor olması ve genç kuşakların bugün bu örgütlenmenin ana motoru olması noktasına getirdik. İlk olarak da (Elimde belge var) okullarda Alevi öğretisine yer verilsin dilekçesinin altında benim imzam vardır. Hamburg Alevi Kültür Merkezi Başkanı iken. Ve o hayal olarak benimsenen okullarda Aleviliğe de yer verilsin isteminin bugün hayata geçiyor olması Almanya'da büyük şehirlerde normal ders saatleri içerisinde Aleviliğin burda doğup büyüyen çocuklara öğretiyor olması bizim açımızdan son derece önemli kazanımlar. Söylediğim gibi şu an Avrupa'da Alevi adıyla kurulan gitmediğim Alevi kültür merkezleri destek sunmadığım Alevi kültür merkezleri nerdeyse yoktur.
Soru: Federasyona bağlı derneklerle ilgili istatistiki bir bilgi var mı elinizde?
Turgut Öker: Almanya'da 1993 yılında genel kurul yaptığımızda tüm Avrupa'da 40'a yakın Alevi kültür merkezi var idi. Şu an bu sayı 200'ü geçmekte. Sadece Almanya'da 110'un üzerinde federasyonumuza bağlı Alevi kültür merkezi var.
Soru: Döneminizde neler gerçekleştirildi?
Turgut Öker: Tabii bu kadar darmadağınık, yan yana gelme deneyimi olmayan bir potansiyelin tek tek şehirlerde Alevi kültür merkezi çatısı altında örgütletebilmek, arkasından federasyon çatısı altında toparlanmalarını sağlamak, arkasından Avrupa'da 9 ülkede faaliyet yürüten federasyonların bir araya gelerek konfederasyon oluşturmaları, benim dönemimde gerçekleşen şeyler. Ben aynı zamanda da şu an Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Genel Başkanlığı yapıyorum Almanya'yla birlikte. Konfederasyonun da kurucu başkanıyım. Türkiye'den Alevi-Bektaşi Federasyonu'nun kurucusu oldum, yani yargılanan 9 kişisinden birisi oldum. "Alevi" adı bölücülük olarak nitelendiği için biz yaklaşık iki yıl yargılandık.
AVRUPA'DA DAÐINIKLIK YOK
Soru: AABF, yaptığı faaliyetler yürüttüğü etkinliklerle hem Almanya'da hem Türkiye'de örgüt olarak biliniyor. Amaçları ve hedefleri toplum tarafından üç aşağı beş yukarı bilinen etkili bir Alevi örgütü. En başa dönersek, neden böyle bir örgütlenmeye gereksinim duyuldu? AABF, sizce bütün Aleviler'in ortak sesi olmayı başardı mı?
Turgut Öker- Avrupa'da örgütlü Aleviler'in yüzde 98'i federasyonumuzun çatısı altında. Yani bu nasıl somut: Mevcut Alevi kültür merkezlerinin sayısı ile somut. Şu an Avrupa'da Alevi adıyla kurulu olan, federasyona üye olmayan Alevi kültür merkezlerini saydığınız zaman 10'u bulamazsınız. Yani 200'e yakın federasyonun çatısı altında bir örgütlenme varsa, 10 tanesi dışındaysa demek ki bu yüzde 90'ın üzerinde Alevi kültür merkezi federasyonumuzun, konfederasyonumuzun çatısı içerisinde demek. Dışardan bakıldığında Alevi dünyasında dağınıklık gibi, her kafadan bir ses çıkıyor gibi yorumlar var. Somut rakamlarla hareket ederseniz bu doğru olmadığı anlaşılır. Yani bizim çizgimizden yer yer rahatsızlık duyan çevrelerin bir Alevi kültür merkezini federasyona eş değer gördüklerini, yeni kurulan bir derneği konfederasyona eş değer gördüklerini görüyoruz. Ondan dolayı kamuoyu yanılabiliyor. Ama somut istitistiklerle olaya yaklaşırsanız Avrupa'da Aleviler ve ezici bir çoğunluğu konfederasyonu, kendisinin çatı örgütü olarak kabul ediyor. O açıdan Avrupa'da bir dağınıklık söz konusu değil. Zaten bizim dışımızda mevcut federasyonların ve konfederasyonların dışında çatı örgütü olarak kurulan, herhangi bir yasal statüsü olan başka bir Alevi kuruluşu da yok.