Güncelleme Tarihi:
HAZRETİ Muhammed'in karikatürlerini çizerek kendini meşhur edeceğini, şöhrete ulaşacağını sanan Karikatürist Kurt Westergaard (74), yine gündeme girdi.
Kapısına dayanan eli bıçaklı, baltalı saldırgan Somali'liyi fark edince, korktu ve evindeki fare kapanına benzeyen 'zırhlı tuvalete' sığındı.
Ancak, kaçarken, salonda oynayan beş yaşındaki torununu unuttu.
Sadece kendi canını düşündü.
Açıkçası, 'Ben kurtulayım da torunuma ne yaparlarsa yapsınlar. Umurumda değil.' dedi.
Danimarka basınının ' Torununu bir teröristle baş başa bıraktı' iddialarına da şöyle cevap verdi: “Küçük Steffen salonda yalnız kaldı. Çok korkmuştu. Ağlıyordu. Ben de o an ne yaptığımı bilmiyordum.”
Beş yaşındaki, kuzu gözlü, minik torun da böylece kaderine terk edilmişti.
* * *
KURT Westergaard'ın paniğe kapılma gibi bir mazereti de yoktu. Çünkü, evinde çok önceden zırhlı kapılı tuvalet (sığınak) hazırlanmıştı. Bir tehlike anında , birkaç adım ötedeki tuvalete koşup saklanacaktı. Oradaki alarm telefonundan '22' numarayı çevirecekti ve üç dakika sonra da eve polis gelecekti. Aynen denilenleri yaptı ve evin kapısı polislerle doldu.
Korkmasına da gerek yoktu. Çünkü, bir tehlike anında yapacaklarını ve üç dakika sonra da polisin geleceğini ona ezberletmişlerdi.
* * *
KURT Westergaard sıradan bir çizer idi. Adı pek fazla duyulmamıştı.
Ne zaman ki, Hz.Muhammet'in karikatürlerini çizdi. Ondan sonra adı duyulmaya başladı. Danimarka sınırlarını açtı. Çünkü, çizgilerle 'inançlara saldırmanın' şöhrete giden kolay yol olduğunu biliyordu. Bunu başarıyla yaptı. Ama onun bu seçimi Kurt Westergaard'ın karakterini de ortaya koymuştu.
Bencildi, üstelik korkaktı ve iç dünyası dengesizliklerle doluydu.
Ama, onun bu davranışı terörün hiçbir çeşidini de haklı kılamaz.
Terör düştüğü yeri yakar. Mahveder.
İyi ki Somali'li saldırgan Westergaard'a dokunamadı.
* * *
Yazarlıkta , çizerlikte sanatçıların tümünde 'kişilik' önde gelir.
Güçlü bir kişilik, sağlam bir ahlak ve vicdan.
Ondan sonra kabiliyet. Bunlar, yazarlığın, çizerliğin temel taşlarıdır.
Günümüzde hala canlılıklarını koruyan, yüz yıl öncesinin yazarlarına baktığımızda bunu açıkça görüyoruz.
Onların ünü eğer bu güne kadar geldiyse, sahip oldukları değerler yüzündendir.
Saman alevi gibi parlayıp sönen şöhretler ise 'Zem zem kuyusuna ' işemeyi kendilerine yol seçenlerdir.
Zem zem kuyusuna kimin işediğini bilen var mı ? Yok.
* * *
Kurt Westergaard batılı bir çizer olduğu için kıyaslamamızı yine batılı bir yazarla yapmak zorundayız
Örneğin Jack London.
Jack London'un yaşadığı yıllarda bir yazarın kendisini kabul ettirmesi için gerçekleri görmezden gelip, soyluları, zenginleri, siyasileri ,övmesi gerekirdi.
Ancak, Jack london, şöhret uğruna da olsa bütün bunlara boyun eğmeyerek çağdaşları olan Tolstoy, Maupassant, Flaubert ve Zola gibi sadece gerçekleri yazdı.
Çok zorluğa göğüs gerdi. Ucuz şöhret olmayı hiç düşünmedi. İyive namuslu bir yazar olmayı kafasına koymuştu.
Tehlikelerle dolu Maceralı bir hayat yaşamıştı. Alaska'da altın arayıcılığı, fabrika işçiliği,ırgatlık, istiridye avcılığı, gemicilik, parası olmadığı zamanlarda dilencilik yapmıştı, hapse girip çıkmıştı. Ama kalemini satmamıştı.
Yazarlığındaki üstünlüğünü de şöyle anlatırdı: “İyi bir yazı, kalemi hokkaya daldırıp yazılmaz. Bir duvar örermiş gibi, gerçekleri taş üstüne taş yerleştirircesine neyi nereye koyacağını bilerek, yüreğinin senini dinleyerek, dürüstçe yazmak gerekir.”
* * *
JACK LONDON kolay yolu seçmedi. Çok çaba sarf etti. Bu nedenle de Dünya edebiyatında, ışığıyla, enerjisiyle, dürüstlüğüyle halkı aydınlatmasını bildi. London, inançlarına sadık kalmasa, bu kadar dolu dolu yaşamasaydı günümüzde de okunan, aranılan bir yazar olamazdı.
Kurt Westergaard'a gelince.
Olayın özeti şudur:
'Yanan evde çocuğunu bırakıp kaçan ana' durumuna düşen Kurt Westergaard sanatıyla, kişiliğiyle ciddiye alınacak bir adam değildir. Ucuz şöhret meraklısıdır. Şimdi edindiği şöhret de, şöhret değil, şöhretin köpüğüdür.