Güncelleme Tarihi:
HIRİSTİYAN Demokrat Birlik Partili (CDU) Sağlık Senatörü olarak sizden öncekilerden farklı neler yapacaksınız?
Czaja: Göreve gelir gelmez, Sağlık ve Sosyal Senatörlüğü birleştirdik. Son 5 yılda bu iki birim farklı senatörlüğe aitti. Sosyal bölüm Çalışma Senatörlüğü’ne bağlıydı. 40 yıldan beri birleşik olduğu halde, son beş yıldır ayrıydı. Biz bunları yeniden birleştirdik. Çünkü, sosyal ve sağlığın çok ortak yönleri var.
Hedef sağlık sistemini yerleştirmek. Berlin’de yeteri kadar hekim var, ama bölgelere göre adil dağıtılmış değil. Örneğin, Lichtenberg, Marzahn ve Neukölln gibi ilçelerde nüfus oranına göre daha az hekim var. Bu yüzden atalar bu ilçelerde daha uzun süre beklemek zorunda hizmet alabilmek için.
Bakıma önem
Önümüzdeki beş yıl içinde kaliteli bakım servisine önem ve ağırlık vereceğiz. Büyük bakım evlerinde kaliteli hizmet verilmeli. Onların kalifiye eleman bulmalarına katkıda bulunacağız. Bakıcılık mesleğinin cazip hale getirilmesine ayrı bir özen gösteriyoruz. Özellikle göçmen kökenli insanları bu mesleğe çekmek istiyoruz. Çünkü aynı kültürden bakım personelinin o insanların durumlarını daha iyi anlayacağını biliyoruz. Arap ve Türk kökenli personel arıyoruz.
Bizim iyi yetişmiş bakım personeline ihtiyacımız var. Eskiden Türkler ve Araplar da ailede yaşar, onlara aileleri bakardı. Ama artık durum değişti onlar da bakım evlerine gidiyorlar. Onlar da artık bakım evlerinde yaşlanıyorlar. Bunun için iyi yetişmiş personele ihtiyaç var.
İmamların rolü
Türk kökenlilerin sağlık sisteminden daha iyi yararlanması özellikle de ‘Vorsorge’ olarak bilinen önceden tedbir almaları için neler yapılabilir?
Czaja: Önceden tedbirlerden Türkler ve Araplar son yıllarda daha iyi yararlanıyorlar. Çünkü imamlar bu alanda önemli bir rol oynadılar. Onlar kendi cemaatlerinde zamanında doktora gidip sağlık konusunun ihmal edilmemesi yönünde uyarıda bulundular.
Sağlık hizmetinden yeteri kadar yararlanmayanlar göçmen kökenliler değil, genelde eğitimli ailelerin çocukları. Örneğin aşı yaptırmayanların büyük bir bölümü eğitimlilerin çocuklarıdır. Türk çocuklar arasında aşı yaptıranların oranı genç akademisyenlerin çocuklarına göre çok daha yüksektir.
İki dilli enformasyon broşürleri ile insanlar daha iyi aydınlatılabilir. Müsteşar Demirbüken-Wegner, bu alanda çalışmalar yapmaktadır.
Tabii Türk kökenli doktorları da bu alanda daha duyarlı hale getirmeliyiz. Bu bilgilendirmede onların desteğini almalıyız. Vivantes veya Urban Kliniklerine baktığımızda şef hekimlerin çoğunun göçmen kökenli olduğunu görüyoruz.
Burada kültürel açılım önemli. Charitee gibi hastaneler bunu yapmakta. Örneğin Urban Hastanesi’nde uyum danışmanı var. Hastane ve kliniklerde kültürel açılıma ayrı bir özen gösterilmekte. Uzman doktorların ve kalifiye personelin artmasıyla bu kendiliğinden daha da oturacaktır.
Berlin’de Türk kökenli çok sayıda doktor var, ama bunların dağılımı da adil değil bölgelere göre. İstatistiklere bakıldığında bu adaletsizlik açık bir biçimde görülüyor. Türk kökenli doktorlar kentte önemli bir rol oynamakta ve çok önemli bir görevi yerine getirmekteler. Almanlardan sonra en büyük gurubu oluşturan Türk kökenlilere bu alanda hizmet vermek gerekiyor. Türk kökenli doktorsuz bir Berlin düşünemiyorum ben. Türk kökenli hastalar için önemli bir fonksiyonları var. Bazı hastalar için Almanca dertlerini anlatmak ve söyleneni anlamak hiç de kolay olmuyor. Çünkü tıp terimlerini anlamak Almanlar için de zaten kolay değil. Aynı dili konuşmak anlaşmayı kolaylaştıracaktır.
Siz bakım elemanlarının eksikliğinden bahsettiniz. Somut olarak Türklere nasıl ulaşmayı düşünüyorsunuz bu alanda çalışabilmeleri için?
Czaja: Bunun için bu yıl içinde bilgilendirme broşürleri hazırlayacağız ve toplantılar düzenleyeceğiz. Hazırlık çalışmalarına başladık. Kendi kültüründe eleman yetiştirmek için çalışacağız. Türk kökenliler bakım elemanı olarak eğitim almanın ne kadar kolay olduğunu bilmiyor. Bunun için bilgilendirme yapacağız, eğiteceğiz, istihdam yaratacağız. Onlarla doğru dili konuşacağız. ‘Size itilacımız var’ diyeceğiz.
Şiddet kurbanı ve daha çok psikolojik desteğe ihtiyacı olanlara nasıl ulaşmayı düşünüyorsunuz ve bunlara ne tür yardımda bulunacaksınız?
Demirbüken-Wegner: İki hastanede bu yönde çalışmalar başladı. Tedavileri iki hastanede de yapılıyor. Bu alanda en önemli görevimiz insanlara ulaşmak. Bunun için çaba harcayacağız. Onları bilgilendireceğiz. Telefon ve mail adresi ile insanlara ulaşmak istiyoruz. Tanıtmak istiyoruz. Bizim görevimiz insanların ihtiyaçlarını karşılamak, gereksinimlerine yanıt vermek olacak.
Türkler duyarlı
Almanya’da yaşayan göçmenlerin Alman sağlık sisteminden çoğulcu topluma göre daha az faydalandığını düşünüyor musunuz?
Czaja: Sistemi tanımadıklarına ve bu nedenle de sağlık sistemini kullanamadıklarına yönelik bir bilgi ve his ben de yok.
Demirbüken-Wegner: Gerçek şu ki, eğer hastaysa doktora gidiyorlar. Hangi doktora gideceklerini biliyorlar. Ve soruşturuyorlar. Eğer bana birileri ‘Emine nerede ilk kuşak?’ diye sorduğunda ben onlara ‘camiye bakın’ demiyorum, ‘Gidin doktorlara bakın, oradalar’ diyorum. Sistemden yararlanmasını biliyorlar. Fakat detayları konusunda bilgileri olmayanlar var. Örneğin rehabilitasyondan yararlanmak, bakımdan yararlanmak gibi. Birinci derece veya ikinci derece bakım nedir? Anneme veya babama nasıl bakabilirim? Bunu bilemiyor olabilirler. Ama temel sağlık sistemini iyi bildiklerini düşünüyorum.
Türklere öneriniz var mı?
Demirbüken-Wegner: Her zaman söylediğim gibi ‘Sağlık her şeyin başındadır’ ilkesine sadık kalmalıyız. Sağlıklı beslenmek önemli. Türk mutfağı çok iyi ve lezzetli, ama her zaman bunun iyi olduğu anlamına gelmiyor. Sağlık için hareket etmek, spor yapmak lazım. İnsanlar evde de spor yapabilir.
Spor salonlarını vücudu geliştirmek için değil sağlıklı yaşamak için de kullanmak lazım. Her şeyden önce insanlarımız, sağlık problemlerini ilgili kurumlara başvurarak çözsünler. 50 yıldır bu ülkede yaşıyoruz. Sağlıklı olmak istiyorsak bu sağlık siteminden yararlanalım. Tabu konular olan çocuk istismarı, şiddet, alkol ve uyuşturucu bağımlılığını tek başına çözmek kolay değil.
Bunları saklamak ve onlarla yaşamak yerine çözüm için ilgili kuramlara başvurulmalı ve yardım alınmalı. Aile içi şiddet konusunda basın da Türkiye’de olduğu gibi burada da angaje olmalı. Çocuk istismarında cesaretli davranılmalı.
Türk işgücü göçü 50 yılı aştı. Siz ama daha 50 yaşında değilsiniz. Türkler ile ilgili hangi kişisel tecrübeler edindiniz?
Czaja: Ben Berlin’in doğu kesiminden geliyorum. Eski Doğu Berlinliyim. 1989 yılında ben 14 yaşındaydım. İlk tecrübem Kreuzberg’de oldu. Sonnenallee üzerinden Berlin’e geldim ve orada ilk Batı Alman Mark’ını aldım. Batı Almanya’nın parasını hayatımda ilk döner alarak harcadım. Kreuzberg’de bize verilen selamlama parası ile ilk olarak döner satın almıştım. Bu benim ilk tecrübemdi Türklerle. Doğu Berlin’de göçmenlerle pek ilişkimiz yoktu. Vietnamlılar ve diğer yabancılar kışlada yaşıyordu. Toplumdan izole yaşıyorlardı. Vietnamlıların aile kurmaları ve çocuk sahibi olmaları yasaklanmıştı. Çocuk sahibi olanlar sınır dışı ediliyordu.
İlk tecrübem Türklerle 1989-1990-1991 yıllarında Kreuzberg’de oldu. Genç biri olarak kenti tanımaya çıktığımda Türklerle karşılaştım. Benim için Türkler normal, toplumun bir parçasıydı. Toplumdan onları ayrı görmüyordum. Hiç farklı görmüyordum. Çevremizde çok Ruslar vardı. Şimdi çok renkli bir toplumuz.
Yıllarca parlamentoda Emine Demirbüken-Wegner ile birlikte yan yana oturduk. Çok iyi bir meslektaşımdı. Müslümanların bayramları ile ilgili çok şey öğrendim Emine’den. Senatörlükte Türk kökenli insanlar da istihdam edildi. Basın büromuzda çalışan Türk kökenli var. Kültürel iletişim sadece tercüme ile olmaz. Bunun içeriğini de anlayıp anlatmak gerekir. Bunu biz senatörlükte başaracağız.
Sarrazin’in kitabını biliyorsunuz. Siz Kreuzberg ve Neukölln’de dolaşırken onun dediği gibi kendinizi yabancı olarak hissediyor musunuz?
Czaja: Kesinlikle kendimi hiç bir şekilde yabancı hissetmiyorum. Saydığınız bölgede dolaştığımda Alman olmayanları da görüyorum. Türkleri ve Arap kökenlileri de. Ama bunlar da Berlin’in bir parçası. Ayrıca Berlin’in bir çok bölgesi var ki Yunanlılar çoğunlukta, Ruslar yaşıyor.
Bu durumu ben pozitif olarak görüyorum. Ve Berlin’in bir parçası. Kimi bölgelerde Almanlar yaşamak istemiyor. Kimi bölgelerde de ürkerek yaşamak istemiyor. Oralarda çünkü saldırıya veya hakarete maruz kalacağını veya yalnızlık hissedeceğini düşünüyor. Bizim görevimiz şiddete nereden gelirse gelsin, ayrımcılık nereden gelirse gelsin onunla mücadele etmek ve onu ortadan kaldırmaktır. Berlin’de hoşgörü ve dünyaya açık bir atmosfer yaratmalıyız. Bu şehirde barış içinde farklı kültürlerin birlikte yaşamalarını sağlamalıyız.
Ben, Berlin’i göçmen kökenli doktorlar, hemşireler ve bakım elamanı olmadan düşünemediğim gibi, restoranlar ve kafeler olmada da da düşünemiyorum. Ayrıca eğer göçmen kökenli sağlık elemanları olmazsa bizler bazı hastaneleri kapatmak zorunda kalırız. Sadece Kreuzberg’deki Urban Hastanesini kastetmiyorum, Tempellhof’taki Katolik Hastanesi de böyle. Hastanenin her kademesinde göçmenleri ve Türkleri görürsünüz.