Güncelleme Tarihi:
HATTA Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU), gözaltına alınıp aynı akşam serbest bırakılan saldırganlar arasındaki Alman vatandaşlarının ön isimlerinin açıklanmasını bile istedi.
Hedef de amaç da belli...
Saldırgan Alman vatandaşlarının çoğunun göçmen kökenli olduğunu kanıtlayıp, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller’den oluşan koalisyon hükümetinin Alman vatandaşlığına geçme koşullarının kolaylaştırılmasını içeren Vatandaşlık Yasası’nın modernleştirilmesi planına karşı halkı kışkırtmak.
2000 yılında CDU/CSU Federal Meclis Grup Başkanı olan CDU’lu Friedrich Merz, Almanya’da uzun süre yaşamak isteyen herkesin Almanya’nın birlikte yaşamla ilgili düzenlemelere saygı göstermelerini ve ‘Alman öncü kültürünü’ (Deutsche Leitkultur) kabullenmelerini gündeme getirdi.
Yani bu ülkede yaşayan insanların ‘kendi kültürel kimliklerini’ yok saydı.
RESMEN KAPIYI GÖSTERDİ
İşte şu anda yine CDU/CSU Federal Meclis Grup Başkanı ve CDU Genel Başkanı olan Friedrich Merz, katıldığı bir televizyon programında yılbaşı gecesi polislere, itfaiyecilere havai fişek atan gençleri, özellikle kadın öğretmenlerini dikkate almayan, onlara saygı göstermeyen ‘küçük paşalar’ olarak niteledi.
“Bunlar çoğunlukla Arap coğrafyasından gelen, Almanya’daki kurallara uymaya hazır olmayan ve bu duruma meydan okumaktan hoşlanan gençler” dedi.
Hatta hızını alamayıp, “Bu çocukların zor bir çocukluk geçirdikleri ya da Almanya’da zor zamanlar geçirdikleri, yeterince ilgi görmedikleri gibi bahaneleri kabul edemeyiz. Bu ülkede herkesin bir şansı var. Ve açıkça söylemek gerekir ki, buna uymayan hiç kimsenin bu ülkede yeri yoktur” diyerek kapıyı gösterdi.
Yani, “Alman vatandaşı da olsa, göçmen kökenliler sınır dışı edilsin” dedi.
Bunu söyleyen de hukukçu Merz...
Nasıl bir hukuk insanıysa...
DAHA ÖNCE DE TANIK OLDUK
Merz’in ardından CDU Genel Sekreteri Mario Czaja sahneye çıktı.
Czaja, “Okul bahçelerinde Almanca dışında dillerin konuşulması kabul edilemez” dedi.
Yani teneffüslerde bile Almanca’dan başka bir dil konuşulmasının yasaklanmasını gündeme getirdi.
Aynı ‘yasakçı kafaya’ biz yıllar önce de tanık olduk.
2006 yılında Berlin’in Wedding kesimindeki, öğrencilerinin yüzde 70’e yakını göçmen kökenli olan Herbert-Hoover Ortaokulu’nda öğrenci velilerinin çoğunun desteğiyle, okula ait alanlarda, teneffüslerde, sınıf gezilerinde ve sportif etkinliklerde Almancadan başka bir dilde konuşulması yasaklandı.
Hatta CDU’lu bir politikacı, “Bu yasağa uymayanlar okul bahçesini süpürsünler” gibi bir ‘ceza’ önerisinde bile bulundu.
Bu ‘yasakçı uygulamayı’ savunanlar da karşı çıkanlar da oldu.
Biz de Hürriyet’te ‘Almanya’da Türkçe yasağı’ başlıklı eleştirisel bir haber yayınladık.
Alman medyasının bir bölümü ve bazı politikacılar, bizi ‘kışkırtıcılıkla’ suçladı.
Oysa biz, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli çocuk ve gençlerin, herkesin Almanca öğrenmelerini hep destekledik ve hâlâ destekliyoruz da.
Daha sonraki yıllarda da Almanya’nın bazı bölgelerinde ve bazı Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki okullarda, spor kulüplerinde benzer yasaklar uygulandı.
Ama nedense eşitlikten, özgürlükten, hukuk devletinden yana olan sağduyulu Avrupalılar bile sessiz kalmayı yeğlediler.
*
İşte bu sessizlik cesaretlendirmiş olmalı ki, CDU Genel Sekreteri Mario Czaja, okul bahçelerinde bile Almancanın dışında bir dilde konuşulmasının, sohbet edilmesinin yasaklanmasını istiyor.
İşte bu ‘yasakçı kafayı’, ‘yasakçı kafaları’ anlamak mümkün değildir.
Böyle bir ‘özgürlük anlayışını’, daha doğrusu ‘özgürlük anlayışsızlığını’ anlamak ise hiç mümkün değildir.
Belli ki, bu ‘yasakçı kafa’ değişmeyecek.
Ama biz yine de “Bu ‘yasakçı kafa’ ne zaman değişecek?” diye sormayı, “Yeter artık, bu ‘yasakçı kafa, kafalar’ değişsin!” çağrısını yinelemeyi sürdüreceğiz.