Güncelleme Tarihi:
KOMŞULARI SAHİP ÇIKMIŞ
Margot Friedlaender, 5 Kasım 1921’de Berlin’de dünyaya gelmiş.
Çocukluğu Berlin’in ‘Küçük İstanbul’ olarak bilinen Kreuzberg kesiminde geçmiş.
Anne, babası 1937 yılında boşandıktan sonra kendisinden 4 yaş küçük olan erkek kardeşiyle birlikte annesinin yanında büyümüş.
1942 yılında babası Nazilerin toplama kamplarında öldürülmüş.
Polonya’ya kaçma planları yaparken erkek kardeşi ve annesi ‘Gestapo’ olarak bilinen Nazi polisleri tarafından yakalanarak Auschwitz Toplama Kampı’na götürülmüş.
İkisi de orada can vermiş.
O zamanlar soyadı Bendheim olan Margot’a Nazi rejimi karşıtı ‘saf kan’ Alman komşuları sahip çıkmış.
Hem de öldürülmeyi bile göze alarak.
Dış görümünü değiştirmek için Margot’u kuaföre götürüp saçlarını boyatmışlar.
Hatta doktora götürüp burnunu bile düzelttirmişler.
15 ay boyunca farklı komşularının yanında yaşamış Margot Bendheim.
TOPLAMA KAMPINA GÖTÜRÜLMÜŞ
Ancak 1944 yılında Nazilerin ‘Gestapo’ olarak tanınan ‘Gizli Devlet Polisi’ ile iş birliği yapan Yahudi kökenli birinin ihbar etmesi üzerine yakalanarak, günümüzde Çek Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Theresienstadt Toplama Kampı’na götürülmüş.
İnsanların acımasızca öldürülmelerine, çektikleri acılara tanık olmuş.
Kendisi de çok acılar çekmiş.
Ama 8 Mayıs 1945 tarihinde Sovyetler Birliği’ne ait Kızıl Ordu’nun müdahalesi sayesinde Theresienstadt’ta hayatta kalabilen tüm tutsaklar gibi Margot Bendheim (Friedlaender) de özgürlüğe kavuşmuş.
Berlin’den tanıdığı ve Theresienstadt Toplama Kampı’nda birlikte ölümü bekledikleri Adolf Friedlaender ile aynı yıl evlenip, 1946 yılında gemiye binerek Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) göç etmişler.
New York’a yerleşip yeni bir yuva kurmuşlar ve orayı ‘vatan’ edinmişler.
‘HEPİMİZ İNSANIZ, İNSANLARI SEVİN’
1997 yılında eşini kaybeden Margot Friedlaender, 1944 yılında terk etmek zorunda kaldığı Berlin’e ilk kez 2003 yılında yeniden ayak basmış.
Ve 2010 yılında karar vererek, çocukluğunun ve gençliğinin acı dolu da olsa bir bölümünü geçirdiği ‘vatanı’ Berlin’e yeniden yerleşmiş.
Dostluk ve insan sevgisi için yollara düşerek başta Berlin olmak üzere Almanya’nın çeşitli kentlerinde okullarda çocuk ve gençlerle buluşup, onlara Nazi döneminde yaşananları, yaşadıklarını, Yahudi soykırımını, demokratlara ve başka ırktan insanlara girişilen katliamları anlatmış.
Tabii kendisine ve daha başka on binlerce insana, ‘insan gibi insan’ Almanların ölümü bile göze alarak kucaklarını ve evlerini açarak hayatta kalmalarına katkıda bulunduklarını da.
Margot Friedlaender, ilerleyen yaşına rağmen hâlâ da okullara giderek çocuk ve gençlerle buluşup onlara insan sevgisi aşılıyor.
“Hepimiz insanız, insanları sevin!” diyor.
‘ASLA BİR DAHA AUSCHWITZLER YAŞANMASIN’
Annesinden kalan el çantası ve inci kolyesini yanından hiç ayırmayan Margot Friedlaender, Almanya’daki aşırı sağcı akımların Nazilerin başlangıç dönemiyle paralellik gösterdiğini söylüyor.
“Nasyonal sosyalistlerin iktidara gelmeleri de böyle başlamıştı” diyerek tedirginlik duyduğunu gizlemiyor.
Yayınlanan anılarında, “Yahudi kanı, Hıristiyan kanı, Arap kanı yok. Yalnız insan kanı var. Hepimiz insanız” söylemini özellikle vurgulayan Margot Friedlaender, “Asla bir daha Auschwitzler yaşanmasın” diyor.
“Ben burada doğdum. Burası benim vatanım. Berlin gibi güzel bir kentte doğmuş olmaktan çok mutluyum” diyor.
Ve “Gençlerimiz geleceğimizdir” diyerek genç nesillere demokrasiye, özgürlüğe, hukuk devletine, her şeyden önce de insanlığa sahip çıkmaları çağrısında bulunuyor.
Ve aşırı sağcı partilerin politikalarının insani olmadığının altını çizerken, “Ben böyle partilere asla oy vermem. Geleceğimizi şekillendirecek gençler de ‘insanım’ diyen herkes de böyle partilere oy vermesin” diyor.
Ve dostluk meleği Margot Friedlaender, bu ülkede yaşayan herkese “Vatanımıza sahip çıkalım” çağrısında bulunuyor.