Güncelleme Tarihi:
1970'li yılların sonlarına doğruydu.
Almanya'da “Kardeş partiler” olarak bilinen Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri'nin (CDU/CSU) liderleri arasında görülmemiş bir “yarış” yaşanıyordu.
CSU lideri ve Bavyera Eyalet Başbakanı Franz-Josef Strauss, CDU'nun Genel Başkanı Helmut Kohl'ü yerden yere vuruyordu.
Strauss, Bonn'da başbakanlık koltuğuna oturabilmek için “O tamamen yeteneksizdir. Karakter, manevi ve politik yeteneklerden yoksundur” diyerek Kohl'ün yolunu kesmek istiyordu.
Ama olmadı...
Helmut Kohl, 1982 yılında oturduğu başbakanlık koltuğunda tam 16 yıl kaldı.
Strauss'un “tamamen yeteneksiz” dediği Helmut Kohl, parti içi “rakiplerini” birbir “harcamada” da büyük bir yetenek sergiledi.
Önce biraz ileri gitmeye başlayan CDU Genel Sekreteri Prof. Kurt Biedenkopf'u, arkasından Baden-Württemberg Eyalet Başbakanı Lothar Spaeth'i ve daha sonra dönemin Genel Sekreteri Heiner Geissler'i harcadı.
Aynı durum Almanya'nın şu andaki başbakanı Angela Merkel için de geçerli.
Muhafazakar bir “erkekler partisi” olan CDU'da Angela Merkel'e başlangıçta pek şans tanınmadı.
Helmut Kohl'ün desteğiyle politika merdivenlerini hızla tırmanan Merkel, parti bağış skandalına adı karışan Kohl'e en sert çıkan politikacı oldu.
Merkel, Almanya'nın önde gelen günlük gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung'da yayınlanan bir makalesinde, “Kohl'den hesap sorulmasını” isteme cesareti gösterdi.
Merkel bununla da yetinmedi, Kohl'den boşalan CDU Genel Başkanlığı koltuğuna oturan Wolfgang Schaeuble'nin de adı bağış skandalına karışınca CDU'nun başına geçti.
2000 yılında CDU'nun ilk kadın Genel Başkanı, 2005 yılında da Almanya'nın ilk kadın Başbakanı olan Angela Merkel, parti içindeki “rakiplerini” birbir “harcamayı” başardı.
Hessen'in eski Eyalet Başbakanı Roland Koch'u, Kuzey Ren Vestfalya'ın esik Eyalet Başbakanı Jürgne Rüttgers'i, Saarland Eyalet Başbakanı Peter Müller'i birer birer devre dışı bıraktı.
En güçlü rakibi olan Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanı Christian Wulff'u da Cumhurbaşkanı “yaparak”, tek adam, daha doğrusu “tek kadın” olarak kalmayı başardı.
İşte bu “adam harcama” şimdilerde Hür Demokrat Parti'de (FDP) yaşanmaya başladı.
Aynı zamanda Federal Dışişleri Bakanı olan parti lideri Guido Westerwelle'ye dönük “darbe girişimi” startı verildi.
Hatta açık açık “çek git” diyen liberallerin sayısı artmaya bile başladı.
FDP'nin eski Genel Başkanı Wolfgang Gerhard'ın altından hem liderlik hem de Meclis Grup Başkanlığı koltuğunu çeken alan Westerwelle, şimdi aynı durumla karşı karşıya geldi.
Oysa ki, 2001 yılından beri Genel Başkan olan Westerwelle FDP'ye parti tarihinde görülmemiş güç kazandırmıştı.
2009 yılında yapılan genel seçimlerde FDP ilk kez Westerwelle'nin politikası sayesinde toplam oyların yüzde 14.6'sını aldı.
FDP, Almanya Federal Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1949 yılından beri yapılan 17 genel seçimden ancak 5'inde yüzde 10'un üzerinde oy toplayabilmişti.
Böyle olduğu halde, son dönemlerde yapılan kamuoyu yoklamalarına göre oy oranında büyük ölçüde düşüş olan FDP'de Westerwelle'nin koltuğu sallanmaya başladı.
Daha doğrusu; Westerwelle'nin “koltuğunu sallayanlar” çoğaldı.
Evet, partiyi Almanya'da “üçüncü güç” konumuna taşıyan Westerwelle, neredeyse “istenmeyen adam” haline geldi.
Hem de insafsız ve acımasız bir şekilde.