Güncelleme Tarihi:
MUSTAFA Bey ilk yıllarınızdan ne hatırlıyorsunuz?
Babam Adıgüzel Baklan, bizi ikinci nesil Türkler olarak Almanya’ya getirdi. 1972 yılında Mannheim’a geldiğimde 16 yaşındaydım. Almanca kursuna başladım. Bunu benden çok babam istiyordu. Belki de dil bilmeyenlerin ne kadar ezildiğini arkadaşları arasında fark etmişti. Beni Almanca dil kursuna yazdırdı. Üç aylık 4 bin 500 DM faturayı görünce şaşırdım. Türkiye’den yeni gelmişim, bir memurun bile maaşı 5-6 yüz Türk Lirası. Babamın maaşı 900 Alman Markı. Bu paradan, benim kurs param ödendikten sonra diğer kardeşlerimin geçimini sağlaması için payı ne olacak diye düşünerek kursa gitmekten vazgeçtim. Babama da dil kurslarına gitmek istediğimi söyledim. “Arkadaşım çalıştığı firmada bana iş buldu. Haftada bir gün de 18 yaşına kadar meslek okuluna gidiliyormuş ve buna iş yeri de müsaade ediyormuş” dedim ve babamı ikna ettim.
Babanızın ilk yıllarından neler hatırlıyorsunuz?
Öncelikle babam ve arkadaşlarının çok ama çok çalışkan olduğunu iyi hatırlıyorum. Bitmez, tükenmez enerjileriyle Almanya’da, yemeyip içmeyip aylıklarının geri kalan kısmını da Türkiye’ye göndererek ülkemiz için çalıştılar. Keşke o nesil yaşasaydı ve onların hikâyesini onlardan dinleseydik. Şakaları, anlattıkları hikâyeler, Türkiye’deki ailelerinin sorunlarını dinlediğim sohbetlerde öğrenirdim. Şimdi düşünüyorum da Türklerin Almanya’daki varlığı tam olarak tarih süzgecinden geçerek arşivlere girmiş değil.
TÜRKLER İŞİNE ÇOK SADIKTI
Tarihe geçecek cümleler kuruyorsunuz. Size göre Türkler, Almanya tarihinin neresinde olmalı?
Bizimkiler davet edildiğinde İtalyanlar ve İspanyollar 5-6 yıldır Almanya’da idi. Yanlış anlaşılmasın ama başarısızlar, adeta Almanya sokaklarında dalga geçilerek sürekli kriminal olaylara karışanlar vardı 60’lı yılların Almanya’sında. Tarihçi dostlarımdan dinlediğimde Almanya’nın savaşta tahrip olan altyapısı tam olarak yeniden hayata geçirilememiş. Bizden önce gelen göçmen işçilerin büyük bir bölümü bu ülkeye uyum sağlayamamışlardı. Bizimkilere ciddi anlamda ihtiyaç vardı.
5 yıl sonra Türkler geldiğinde işlerin farklı olduğunu söylüyorsunuz?
Tabii bu bilgileri geçmişi iyi tahlil ve analiz eden Türk ve Alman tarihçisi dostlarımızdan öğreniyoruz. Bizimkileri belki de deneme amaçlı davet eden Almanya o kadar memnun kalıyor ki, 1980 yılına kadar Alman basınında sürekli bizim çalışkanlığımızdan bahsedilirdi. Defalarca Almanya Çalışma Bakanlığı ve Arbeitsamt (Çalışma Daireleri) başkanlarından duyduk. İlk nesil Türkler ciddi anlamda işine sadık, söyleneni yapan ve hileyi hurdayı bilmeyip, hatta günah sayan insanlar idi.
MEMNUNİYET YÜZDE 100’DÜ
Gıda alanına nasıl girdiniz?
Nereden aklınıza geldi bu kadar detaylı bir şekilde bir gıda trenini bütün Avrupa ülkelerine doğru harekete geçirmek?
Hepimiz biliyoruz ki, ilk yıllarda gıda konusu açılınca Almanya’daki şu kadar milyon Türk’ün ihtiyacı olarak ortaya çıktı. Bizim yaptığımız konsept çok değişikti. Gıda konusuna uzak değildik ve mesleğimizi bilerek yapıyorduk.
Merak ettim, siz bunu nasıl fark ettiniz?
1982 yılında iktidara gelen Turgut Özal’ın liberal ekonomi modeli Türkiye yönüne ciddi bir turizm akışının başlamasına neden oldu. Tatil sonrası geri gelen Alman turistler ile birebir görüşmeler yaptım ve memnuniyet oranı yüzde 100’dü. Tabi gururlanıyoruz ve sürekli Türk ve Alman medyası bu konuda yayınlar yapıyor. Bu memnun turist kitlesini nasıl bir ticari ilişkiye döndürürüz diye düşündüm hep. Kafamdaki tüm ihtimalleri yan yana koyarak kendimce bir fizibilite raporu oluşturdum. Bir de Almanya’da yaşayan işçilerimizin yöresel gıda eksikliğini de görerek bu eksikliğe nasıl yardımcı oluruz diye kardeşlerimizle istişare ederek işe başladık. O yıllarda işlerimizi kardeşlerim ile birlikte giderek büyütüyoruz fakat mahalli bazdayız yine de. Mannheim bölgesi Adıgüzel Baklan’ın çocuklarının ticari faaliyetini tanıyor ama Hamburg’un bizden haberi yok. Yani zincirleri kırmak adına vites büyütmeye mecburduk.
ZOR DA OLSA ALDIK
Risk de alıyorsunuz bu durumda?
Zarar ile kâr kardeştir. Ticarette 3–5 aranmaz. Bunu bilinçli yaparsan. Önce etnik pazarla başladığımız ticareti 1999 yılı sonlarında Türk ürünlerinin neden Alman pazarına sunmayalım diye bir araştırma yaptık ve büyük Alman gıda zincirleri ile görüştüm, onlara dedim ki, “Bakın şu kadar milyon insan Türkiye’ye gidiyor ve bir tane memnun olmadan geri dönen yok. Bir de 3 milyondan fazla Türkiye kökenli insan yaşıyor ve ayrıca 10 milyondan fazla Akdeniz bölgesinden gelen bir topluluk var. Özellikle Almanlar Türk mutfağına bayılıyorlar, hatta buraya gelince bu lezzeti ilk olarak biz Türk marketçilerine soruyor” dedim.
Konuştuklarınız kimler?
Alman gıda devleri, şu an piyasadaki en büyük zincirler. Devam edeyim, bize 2 metre büyüklüğünde Türk gıda reyonu yeri verin ve müşteriniz çeşitlensin. Bunu zar zor, belki de bize inanmadılar ama yine de alabildik. Şimdi Alman zincir mağazalarında yaklaşık 15 bin metrekare Suntat maskeli ürünlerimiz mevcut. 20 bin noktada etnik pazar olmakla birlikte Avrupa’da sevilen bir Türk markası kazandırabildik. Ürünlerimiz ağırlıklı olarak Türkiye’de kendi tesislerimizde üretiliyor. Türkiye’de imal edilen ürünler haricinde Türkiye’den getiremediğimiz ürünleri Avrupa’da ürettiriyoruz. Türk ürünleri çok satıldığı için bazı reyonlara Türk bayrağı da koyuyorlar. Sessiz çalışarak Almanya’da Türk gıda ürünlerini satabilmek de sanıyorum ülkemiz adına önemli bir sessiz gururdur.
İSTEK YAĞMURUNA TUTULDUK
Vegan ürünler de pazarlıyorsunuz.
Yükselen trend etsiz mamuller. Yani vegan dediğimiz yükseliş. Burada büyüyen bir pazar var. Kendi kendime “Yahu bizim çiğ köfteyi Almanya’da programa alayım, bakalım müşterinin tepkisi ne olacak?” dedim. Ne oldu biliyor musunuz? Bütün noktalardan istek yağmuruna tutulduk. Alman pazarına Türk ürünlerinin girmesi için verdiğimiz çabalarda devamlı ısrarcı ve yenilikçiyiz ya şimdi değişik milletlerden on binlerce müşteri Suntat çiğ köftesi ile mutlu oluyor. Tüketimi kolay, sindirimi mükemmel ve fiyatı uygun bir yiyecek olarak Alman müşterinin ciddi anlamda tercihi olarak ortaya çıktı.
Ticari zekâ dedikleri bu olsa gerek. Başka hangi üründe Baklan ailesinin izleri var.
Biz her şeye kazanç gözü ile bakmayız. Bereketli Anadolu toprağından aldığımız bir kültürel değerlerimiz de bizim için önemlidir. Beraber çalıştığımız bir kültür tarihçisi arkadaşımız var. Heyecanla bize kahve tarihini anlatır hep. Hatırı 40 yıllık ama yapması zor olan Türk kahvesi de bizim ile adım attı Alman marketlerine. Tiryakilerimiz bu kadar yıl ve 4 nesil sonra asırlık Türk damak tadı kahveyi Almanya’da bulamazlarsa bu doğru olmaz. Kahveyi birkaç porsiyonluk ve en kısa zamanda kadınlarımıza zahmet olmayacak şekilde hazırlanabilecek bir konsept haline getirerek piyasaya sunduk. Ve Almanlardan da bir o kadar rağbet olduğunu gördük.
ÇOK ÇALIŞALIM EN İYİSİNİ YAPALIM
Uyuma ciddi anlamda katılar sağlıyorsunuz. Hatta bu alanda bir enstitü kurdunuz?
DTI-Alman Türk Enstitüsü ile entegrasyon odaklı çalışmalar yapıyoruz. Almanya’nın tarihine, kültürüne ve siyasetine zaman zaman “Biz de varız - Biz buradayız - Biz de buralıyız” şeklinde yumuşak ama samimi dokunuşları hedefleyen çalışmalarımız var. Son olarak Alman Anayasası’ndaki hak ve özgürlüklerin kabulünün 75’inci yılını 8 yıldır Mannheim Belediyesi ile bölgenin elit insanları ve Türk işveren ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte kutladık. Türkler gurur duydu, Almanlar memnun oldu. Hem şehir idaresi ve Alman siyasetinden ve katılımcılardan tebrik edildim.
Tavsiyeleriniz var mı?
Çok çalışalım ve en iyisini biz yapmalıyız diyelim. Saygın insanlar olalım. Başkaları bizi takdir etsin. Çorumlu Baklan kardeşlerin getirdiği yeni damak tatlarını Almanlar unutmasınlar ve bizimkiler gurur duysunlar. Türkler ve Türk ürünleri deyince herkes bizden memnun olsun. Sadece ticaret yapmıyor, bir kültürü, bir milleti ve ülkemizin ürünlerini de biz temsil ediyoruz.