Güncelleme Tarihi:
Federal Savunma Bakanlığı’nın bir biriminden elde edilen bu raporda, Sovyetler Birliği ile o dönemlerde Doğu Bloku olarak nitelenen müttefiklerinin Orta Avrupa’da olası bir atomlu saldırıda bulunması halinde, Alman ordusunun buna hazır olmadığı yer alıyordu.
Dergi piyasaya çıkar çıkmaz, o dönemdeki hükümetin büyük kanadı Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) Der Spiegel dergisi yönetimini ve haberi yapanları adeta vatan haini ilan etti.
Der Spiegel çalışanlarını vatana ihanetle suçladılar.
Bunun üzerine Federal Başsavcı devreye girdi.
Soruşturma başlattı.
* * *
Derginin Hamburg’daki merkezi ile Bonn’daki bürolarının aranması ve sahibi konumundaki Rudolf Augstein ile Genel Yayın Yönetmeni ve Yardımcısı’nın da aralarında bulunduğu 6 çalışanın yakalanıp gözaltına alınmasına karar verildi.
O dönemde CSU Genel Başkanı da olan Federal Savunma Bakanı Franz Josef Strauss, Madrid’deki askeri ataşeyi devreye sokarak, İspanya’da tatil yapan Der Spiegel’in Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı ile eşini yakalatıp, apar topar Almanya’ya getirtti.
Hamburg’da olmasına rağmen bir türlü yakalanamayan Rudolf Augstein, iki hafta sonra kendiliğinden teslim oldu ve derhal cezaevine gönderildi.
Hükümetin küçük ortağı Hür Demokrat Parti (FDP) bu gelişmelere tepki gösterirken, o dönemde de Başbakan olan Almanya’nın ilk Başbakanı Konrad Adenauer, gözaltı ve tutuklamaları savundu.
Ancak, Almanya’da öğrenciler başta olmak üzere çeşitli kesimler bu gelişmeleri protesto etmek için sokaklara döküldü.
Bu gelişmeleri ve hükümetin bu tutumunu basın özgürlüğüne darbe olarak nitelediler.
Dönemin Federal Savunma Bakanı Franz Josef Strauss, gelişmelerle ilgili Federal Meclis’te yapılan bir oturumda, İspanya’daki gözaltı olayı ile ilgisi ve önceden herhangi bir bilgisi olmadığını söyledi.
Ancak daha sonraki günlerde yalan söylediği ortaya çıkınca, istifa etmek zorunda kaldı.
Stauss’un istifasında FDP’li 5 bakanın kabineyi terk etmesi de etkin rol oynadı.
Der Spiegel dergisinin 6 çalışanı birkaç hafta sonra birer birer serbest bırakıldı.
Rudolf Augstein da tam 103 gün sonra özgürlüğüne kavuştu.
Ama Spiegel olayı olarak bu gelişme Almanya’nın tarihine kara bir leke olarak işlendi.
Daha sonraki aylarda devam eden soruşturma ve davalarda Der Spiegel tamamen aklandı.
Hem Yargıtay hem de Federal Anayasa Mahkemesi, vatana ihanet, vatan hainliği, devlete ait gizli bilgi ve belgelerin yayınlanması suçlamalarının tamamen yersiz olduğuna karar verdiler.
* * *
İşte yaklaşık 53 yıl sonra Almanya’da yine benzer bir gelişme yaşanıyor.
Bundan bir süre önce Netzpolitik.org isimli internet sitesinde, Almanya’da iç istihbarattan sorumlu Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın interneti daha iyi kontrol edebilmek için bazı planlar yaptığına yer verildi.
Bu sitede teşkilatın bu alanda hazırladığı gizli belgelerinden bazı alıntılar da yayınlandı.
Federal Anayasa Koruma Teşkilatı Başkanı Hans-Georg Maassen suç duyurusunda bulundu.
Devreye Federal Başsavcılık girdi.
Tecrübeli bir hukuk adamı olan Federal Başsavcı Harald Range, Netzpolitik.org sitesinin iki blogger’i (yazarı) hakkında soruşturma başlatılması kararı aldı.
Bu gelişmeye çeşitli kesimlerden sert tepkiler geldi.
Başsavcılığın bu tutumu basın özgürlüğüne darbe olarak nitelendirildi.
Önce Sosyal Demokrat Partili (SPD) Federal Adalet Bakanı Heiko Maas, sonra da aynı zamanda CDU Genel Başkanı olan Başbakan Angela Merkel, Federal Başsavcı Harald Range’nin bu konudaki tutumunu benimsemediklerini ilan ettiler.
Bazı SPD’liler de dahil, Sol Parti ile Yeşiller, Federal Başsavcı’yı istifaya davet etti.
Evet, devlete ait gizli bilgi ve belgelerin gizli kalması tabii önemlidir.
Ama basın özgürlüğünün de en az onun kadar önemli olduğu da unutulmamalıdır.