Ahmet Külahcı / Fotoğraf arşiv
Oluşturulma Tarihi: Ekim 15, 2018 13:11
Almanya’ya Türk iş gücü göçü 1961 yılında başladı. Federal Almanya Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 30 Ekim 1961 tarihinde Almanya’nın o dönemdeki başkenti Bonn’da imzalanan ‘İş gücü Anlaşması’ ile göçün temeli atıldı.
‘İş gücü Anlaşması’ imzalandığında,
Almanya’nın ilk başbakanı ve CDU Genel Başkanı Konrad Adenauer iktidardaydı.
Her geçen yıl onbinlerce Türk, Almanya’nın yolunu tuttu.
‘Gastarbeiter’ (Misafir İşçi) olarak bilinen bu insanlar, gece gündüz, hafta içi hafta sonu demeden çalıştılar.
Birkaç yıl çalışıp para biriktirip geri dönmek hayaliyle gelen bu insanlar, zamanla Almanya’yı yurt edindiler.
1973 yılında ‘petrol krizi’ nedeniyle Almanya ‘misafir işçilere’ kapılarını kapadı.
Bunun üzerine ‘aile birleşimi dönemi’ başladı.
‘Misafir işçiler’ eşlerini ve çocuklarını yanlarına getirdiler.
Yani artık ‘kalıcı’ oldular.
Dönemin Başbakanı ve CDU Genel Başkanı Helmut Kohl, özellikle Türklerin sayısını azaltmak için 1983 yılında ‘geri dönüşe teşvik primi’ uygulamasını hayata geçirdi.
Geri dönecek her işçiye 10 bin 500 Mark, eş ve çocuklarına da 500’er Mark ‘prim’ ödenmesi karara bağlandı.
Nitekim 1983-1985 yılları arasındaki bu uygulama çerçevesinde 180 bine yakını Türk vatandaşı olmak üzere 350 bin ‘yabancı’ geri döndü.
Ancak Kohl, umduğunu bulamadı.
Türkler, Almanya’yı tercih etti.
Zamanla Alman vatandaşlığını da alan Türklerin sayısı arttı.
Evet, Türkiye kökenli insanlar artık ‘buralı’ oldu.
Şu anda 3 milyonun üzerinde Türk ve Türk kökenli insan yaşamaktadır Almanya’da.
Bunların yarısından fazlası Alman vatandaşıdır.
Federal İstatistik Dairesi’nin ve Federal
Seçim Kurulu’nun verilerine göre, bunların bir milyondan fazlası da seçme ve seçilme hakkına sahiptir.
*Türkiye kökenli seçmenler, Türkiye’de genelde muhafazakar partileri tercih ederken, Almanya’da yıllarca en çok Sosyal Demokrat Parti’yi (SPD) desteklemişlerdir.
2000’li yılların ortalarından itibaren yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Türkiye kökenli seçmenlerin tercihi, ağırlıklı olarak SPD olmuştur.
SPD’ye destek yüzde 70’lere ulaşmıştır.
Bunda hiç şüphesiz SPD’nin Türkiye ve Türklere ‘sıcak yaklaşımı’ etkin bir rol oynamıştır.
Data 4U’nun verilerine göre 2013 yılındaki genel seçimlerde Türkiye kökenli seçmenlerin yüzde 64’ü SPD’ye, yüzde 12’si Yeşiller’e, yüzde 12’si Sol Parti’ye ve sadece yüzde 7’si de CDU/CSU’ya oy vermiştir.
CDU/CSU’ya tepkinin özellikle Türkiye’nin AB üyeliğine ve çifte vatandaşlığa olumsuz yaklaşması, ‘öncü kültür’ tartışmaları yüzden kaynaklandığı apaçık ortadadır.
2 Haziran 2016 tarihinde Federal Meclis’te 1915 olaylarının bir ‘hayır’, bir ‘çekimser’ oya karşı tüm partilerin desteğiyle ‘soykırım’ olarak kabul edilmesi, Türkiye kökenli seçmenleri Almanya’daki ‘sol eğilimli’ partilerden iyice uzaklaştırmaya başladı.
Alman Vakıflar Göç ve Uyum Bilirkişi Konseyi (SVR) adına yapılan son kamuoyu yoklamasına göre göçmen kökenliler arasında CDU/CSU yüzde 43.2 destekle ‘en sevilen partiler’ konumundadır.
Türkiye kökenli seçmenlerin yüzde 32.5’i de CDU/CSU’ya destek vermektedir.
Ya SPD?
Her 4 göçmen kökenli seçmenden biri SPD’yi desteklemektedir.
Türkiye kökenli seçmenler arasında ise SPD hâlâ yüzde 37 ile ‘ilk sırada’ yer almaktadır.
Ancak yıllarca yüzde 70’lere ulaşan destek nerdeyse yarıya düşmüştür.
Türk kökenli seçmenlerin Yeşiller ve Sol Parti’ye desteğinde de düşüş vardır.
Bu da Almanya’da köklü partilerin Türkiye’den ve bu ülkede yaşayan Türkler ve Türkiye kökenlilerden uzaklaştıkça, Türkiye kökenli seçmenleri de kendilerinden uzaklaştırdıklarını ortaya koymaktadır.
Hem de çok açık bir biçimde.
Evet, Almanyalı Türkler ve Türkiye kökenliler ‘buralı’ olmalıdır.
Ama onları köklerinden, kökenlerinden koparmak hem mümkün değildir hem doğru değildir.
Bu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Unutmayın ki, ‘uzaklaştıkça, uzaklaştırıyorsunuz’.