Güncelleme Tarihi:
Monrose kızları:Akdeniz üç farklı ülkesinden Almanyaya göçmüş üç ailenin ikinci ya da üçüncü kuşağı onlar. Farklı dinlerin, dillerin, yemeklerin, ten renklerinin, saç tiplerinin müzik gibi küçücük bir noktada bile gayet rahat birlikte yaşayabildiklerinin ve birbirini tamamlayabildiklerinin, uyumun kendi kimliğini kaybetmek demek olmadığının kanlı canlı birer örneği Monrose kızları.
Göçmen Türk ailesinin üçüncü kuşağı Bahar ne Almanlığı ile de gurur duyduğunu -çünkü Bahar türlüsünde onun da tuzu olduğunun farkında- ne de Avrupa Şampiyonası yarı finalinde kalbinin Türkiye için çarptığını saklama ihtiyacı hissediyor. En dengelisi bu değil mi zaten?
- Yeni albümünüz temmuzda yayınlanıyor. Önceki iki albümden farkı ne olacak?
Senna: Aslında fark pek yok. Farklılık yerine kendini geliştirmek söz konusu diyebilirim.
- Monroseun benzeri gruplardan farkı ne?
Senna: Hedefleri bulunan ama bunlara ulaşmak için her haltı yapmayı kabul etmeyen üç genç kadın olduğumuzu söyleyebilirim. 'Sırf kariyer için böyle bir şey yapmayı kabul etmiyorum' diyoruz
- Diyebiliyor musunuz gerçekten?
Senna: Tabii. Baştan beri öyleydi. Zaten grupta benim gibi pabuç dilli biri olunca! Öte yandan, manevi boyutu olan bir grubuz bence, çünkü hepimiz inançlıyız. Bununla birlikte birbirinden çok farklı üç insanız, ama ortak bir yanımız var, o da baş koyduğumuz yolumuz. Yol bizi birbirimize bağlıyor. Biz de bir casting grubuyuz, ama o kadar çok konuşup ilgilendik ki birbirimizle, birbirimizi tanıdık. Birbirimizin değerini anlamayı öğrendik.
Belki de can alıcı nokta farklı oluşumuzdur. Biz akşamları partilere gitmiyoruz. Gittiğimiz de oluyor, ama ertesi gün çalışmamız gerekiyorsa iş değişiyor. Diğer bir nokta da alkol kullanmamamız. Bedenimize zarar vermiyoruz. Bunlar farklar. İyi olup olmadıklarını bilmiyorum. Bizim açımızdan iyi, ama bizi sıkıcı bulanlar da yok değil. Halbuki sıkıcı değiliz, sadece işimizi ciddiye alıyor, iki yılda silinip gitmek istemiyoruz. Ayrıca özel hayatımızda da görüşüyoruz.
Paylaştığımız hobilerimiz var. Ailelerimiz tanışıyor. Sık sık birbirimizi ziyaret ediyoruz. Sorunu olduğunda Baharın annesi beni arıyor mesela. Mandy: Yaş farkı da bize yöneltilen sorular arasında. Bence yaş farkının olması güzel, bu şekilde birbirimizi tamamlıyoruz. Dediği gibi, işimizi çok ciddiye alıyoruz, konuya içten yaklaşıyoruz. Nadiren canım istemiyor modunda oluyoruz, normalde grupla her anımızın tadını çıkartıyoruz.
- Henüz yorgunluk yok yani?
Senna, Bahar, Mandy: Olmaz olur mu! Mandy: Yorgunluğu genellikle akşamları otel odasında hissediyoruz.
Bahar: Şu sıralar yeni albüm dolayısıyla inanılmaz yoğun çalışıyoruz. Ama yorgunluğunun nedenini bilince başka oluyor. Gece yarılarına kadar çalışmak sorun olmuyor, çünkü geriye dönüşü çok. Senna: Özellikle Türkiyeye de bizim sıradan bir casting grup olmadığımızı, canlı şarkı da söyleyebildiğimizi göstermeyi çok istiyoruz.
Bahar: Ağustosta turnemiz olacak belki.
- Kendi aranızda sorunlara neden olan farklılıklarınız var mı?
Senna: Ben inatçı ve dikkafalıyım. İtiraf ediyorum, bazen dogmacıyım da. Zaman zaman hayatı kendime zindan ediyorum.
Mandy: Hepimizin Mariah Careyye dönüştüğü kaprisli anları olsa da Senna cadalozların şahı! Ama birbirimizi tamamlıyoruz. Birimiz keyifsiz, huysuz olduğunda diğerleri onun moralini düzeltiyor.
Bahar: Bana kalırsa Senna yeni bir ortama girdiğinde aşırı baskın karakterliymiş izlenimi yaratıyor. Hele çekingen olduğunda çok cadı, kendini beğenmiş gibi görünüyor. Ama tanıdığında öyle olmadığını görüyorsun. Altın gibi bir kalbi var.
Senna: Mandyde gençliğimi görüyorum!
Mandy: Aynen. İkimiz tartıştığımızda, on dakika kadar konuşmuyoruz. Sadece bakışıyoruz. Ama Senna aynı zamanda çok komiktir. Hep bir laf atıp beni tavlamayı bilir. Birkaç gün boyunca küs kaldığımız hiç olmaz. Bahar zaten aramızda dengeleyici unsur.
Senna: Bahar işini çok profesyonelce yapıyor. Onun kötü günü çok çok nadirdir. Disiplinlidir. Türk vatandaşlarından bildiğimiz gibi çalışkandır. Mandyyle ikimiz işte biraz cadaloz ve gürültücüyüz. Bahar bizi dengeliyor.
- Bu kadar disiplinli olduğunuza göre, size 'tipik Alman' diyebiliriz.
Senna, Bahar, Mandy: Haaayır!
Mandy: Aslında hiç değil!
Senna: Ben tipik Frankfurtluyum, ama kesinlikle tipik Alman değilim. Alman olmak için fazla şen şakrağım. Fazla 'kanak'ım, hah ha!
Bahar: Hepimizin farklı kültürleri var, ama tabii ki Almanyadan geliyor olmaktan da gurur duyuyoruz. Bence bizi biz yapan bu karışım çünkü.
- Bir Dünya Kupası hayal edin: Ailenizin vatanı Almanyaya karşı final oynayacak. Kalbiniz hangi takım için çarpar?
Bahar: Dürüst olmak gerekirse, kalbim tabii ki Türkiye için çarpar.
Senna: Almanyaya karşı Fas oynuyorsa Fası, Cezayir oynuyorsa Cezayiri tutarım. Ama mesela Tunusla Almanya oynuyorsa Almanyayı.
Mandy: İtalya!
- Ailelerinizle ilişkileriniz nasıl?
Senna, Bahar, Mandy: Çok iyi.
Senna: Annem benim için dünyanın en güzel kadını. Dünyanın en iyi kadını. Hep mutlu olmayı hak ediyor. Babamı 1992de kaybettim.
Bahar: Bizi büyüttüler, bize hep destek oldular, gerekli her şeyi sundular. Ailelerimizi çok seviyoruz.
Mandy: Annem en iyi arkadaşım oldu, hep her şeyi birlikte yaptık. Uzun bir aradan sonra eve dönünce nihayet anne yemeklerine kavuşuyorum. Yemeği yapabilir de yakabilir de, sorun değil, ne yaparsa yapsın onunki en güzel yemek!
- Hep anneler ön planda. Akdeniz ülkelerinden geliyorsunuz, babalarda maçoluk mu söz konusu?
Senna: Yoo. Babam hayatta olsaydı, aynı şekilde 'babam babam' diye de anlatırdım.
Bahar: Bende de ikisi dengede.
Mandy: Benim annemle babam ayrı, ben de anne yanında yaşadığım için o ön planda oluyor haliyle. Zaten çok eğlenceli bir kadın, birlikte çok eğleniyoruz.
- Kendinizi Almanyaya 'iyi entegre olmuş' görüyor musunuz?
Senna: Tabii ki. Ama eskiden farklıydı. Ben birinci sınıftayken etrafta hemen hiç başı örtülü kadın, polisler ve öğretmenler arasında yabancı kimse yoktu. Bugünkü kadar çok sayıda Türk bakkalı bulunmazdı. O zamanlar uyum daha zordu. En azından annemin çok kötü bakışlara hedef olduğunu biliyorum.
Bahar: Annem de bana çok şey anlattı. Büyükannemler Almanyaya ilk gelen göçmenlerdendi. Çok zor günler geçirmişler. Ama üçüncü nesle, yani bizlere bakınca aşama kaydedildiği görülüyor.
- Üçünüz de güzel, çekici ve başarılısınız. İki yıldır da birlikte çalışıyorsunuz. Kişisel rekabet olmuyor mu hiç aranızda?
Senna: Yoo, ben 28 yaşındayım, unumu eleyip eleğimi astım! Hiçbir zaman kıskanç olmadım. Sanırım bu kendini sevmekle de ilgili.
Bahar: Evet. Galiba yetiştirilme tarzıyla da ilgisi var. Annem bana hep 'Bahar, kendini olduğun gibi kabul edip sev, başkalarıyla karşılaştırma, kendinde büyük hatalar arayıp da başka türlü olmaya çalışma' der.
Mandy: Yarışma sırasında diğer kıza üstündeki berbat durduğu halde 'Çok yakıştı!' diyen kızlar vardı mesela. Biz üçümüz de dürüstüz o konuda. Beğenmiyorsak söylüyoruz, yolda güzel bir kadın görünce kulp takmaya çalışmıyoruz vs. Aramızda rekabet olsaydı grup işi yürümezdi sanıyorum.
- Egoların çarpıştığı olmuyor mu peki hiç?
Senna: Arada olduğunda karşı taraftaki geri adım atıyor. Ama çok önemli nedenlerden dolayı kavga ettiğimiz olmuyor.
Mandy: Rekabet yüzünden değil de ufak tefek şeylerden.
Senna: Tartışıyoruz, ama bu en yakın arkadaşınla veya kız kardeşinle tartışmak gibi. Kavga etsen de onu seversin. Ayrıca fikrini söyleyebiliyor olmak önemli bir şey.
- Ünlü olmakla ilgili dertleriniz var mı?
Senna: Evet, benim bazen canımı sıkıyor, çünkü ben özel hayatını özel tutan biriyim. Rahat rahat dolaşabilmek benim için önemli, ama grupta olmak da harika bir şey.
- Yani götürdüklerine değiyor mu?
Senna, Bahar, Mandy: Yüzde yüz!
Senna: Değmeseydi bırakırdım.