Güncelleme Tarihi:
Şaban Tüysüz, evlenecek olan kızını düğün hazırlıkları için bir hafta önce Türkiye’ye uçakla göndermiş, oğlu, diğer kızı ve eşini yanına alarak, daha yeni aldığı Mersedesine binerek yola koyulmuştu.
Yolculuk, güle oynaya geçiyor ve mola verildiğinde, düğün hazırlıkları bir kez daha gözden geçiriliyordu.
Ta ki Niş’e 60 kilometre kala…
Yorgunluk giderek hissedilmeye başlandı. Şaban Tüysüz, bir an evvel Türkiye’ye varabilmek amacıyla uykusuzluğa direniyordu.
Kafasında Hürriyet’in Niş yakınlarındaki Nais tesislerine ulaşmak ve orada dinlendikten sonra yola devam etmek vardı.
Eşinden su istedi. Aldığı şişeyi sonuna kadar başına dikti ve şişeyi yanında oturan eşine uzattı ve ona doğru bakarak, “Al şişeyi!” dedi.
Tekrar gözlerini yola çevirdiğinde, sol taraftaki bariyerlere çarpmak üzere olduğunu gördü, ani olarak direksiyonu kıvırdı ve ne olduysa ondan sonra oldu. Araba sağa sola çarptı ve takla attı.
Ama dört kişilik Tüysüz ailesinin eceli gelmemişti. Arkada oturan küçük kızı Hatice’nin kolu kırılmış ve arabada bulunan ailenin diğer fertlerine hiçbir şey olmamıştı. Paramparça olan arabadan dördü de sağ çıkmıştı.
***
Hemen kızının tedavisi yapıldı ve Tüysüz ailesi ile dünürü, Hürriyet muhabirlerinin görev yaptığı Nais tesislerine sığındılar.
Kazada bir yaralı olması nedeniyle mahkeme yapılacaktı.
Şaban Tüysüz, kazadan sağ çıktıklarına sevinemedi. Mahkeme uzadıkça uzuyor. Sırp yargı sisteminde var olan mekanizma çalışıyor ve hakimin verdiği karara savcı itiraz ediyordu. Pasaportuna el konulmuştu. Çaresizdi.
Aradan tam beş gün geçti. Tüysüz ailesinin tek tesellisi, Hürriyet muhabirlerinin varlığı idi.
ADAC’dan araba temin edildi. Yola yeniden çıkmak için tüm şartlar oluşturuldu. Ama mahkeme uzadıkça uzuyordu.
Sonunda dayanamadı. Damadıyla çocukları ve eşini yolladı ve kendisi Nais’te kaldı. Onların arkasından hıçkıra, hıçkıra ağladı.
Hakim 600 Euro ceza belirlemiş, savcı ise bu bedelin az olduğunu belirterek itiraz etmişti. Karar üst mahkemeye kalmıştı. Cuma günü olmuş ve Şaban Tüysüz artık umudunu yitirmişti. Hafta sonunu da Nais’te geçireceğini düşünmeye başlamıştı. Bir köşede ağlıyordu.
Hürriyet’in Nais’teki telefonu çaldı. Mahkemeden müjde vardı. “Derhal 150 Euro daha getirsin, pasaportunu vereceğiz” dediler. Bizler koşa koşa Şaban’ı bulmaya çalıştık. Nereye baksak yoktu. Vakit geçiyordu. Cuma mesaisi bitiyordu. Bir oraya bir buraya koştuk.
İşte orada, uzaklarda, sıla yoluna bakıyordu. Koştuk. “Çabuk mahkeme seni bekliyor” dedik. İşte o anda göz yaşlarına boğuldu. Turgay Raşit ve bana teker teker sarıldı. Aldık onu arabamıza ve derhal Niş’e gittik. Hollanda pasaportunu aldı. Yere bir attı, bir daha attı. Ağladı. Bir daha attı.
Şaban artık özgürdü. Tek iş, bir araç bulup, onu göndermeye kaldı. Biliriz, TIR’cılar insaflıdır. TIR’cıların yoğun olarak uğradığı “Kafana”ya gittik. Trabzonlu Selami’yi bulduk. Durumu anlattık.
Artık Şaban Tüysüz, Selami’ye emanetti…
Bizlere sarıldı. “Sanki bırakmak istemiyor gibiydi”. “Ölürüm de sizi unutmam” diyordu. Gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Bindi sarı renkli TIR’a, bir eliyle göz yaşlarını siliyor, diğeriyle de el sallıyordu.
İşte bir yol hikayesi de, çekilen tüm acılara rağmen sevinçle bitmişti. Ama bu olay, Nais hikayeleri arasında “unutulmayanlar” arasında yerini almıştı