Güncelleme Tarihi:
ALMANYA’ya ilk misafir işçiler 1955 yılında İtalya’dan geldi. Türkiye’den ilk misafir işçiler ise 1961 yılında gelmeye başladı. Bu yıl Türk işgücü göçünün 50’nci yılı. Ama hala uyumdan bahsediliyor bu ülkede. Bu durum uyumun yıllarca ciddiye alınmadığı anlamına mı geliyor?
Sanmıyorum. Başlangıçta tabii farklı düşünüldü. İşgücü çağrıldı. Önemli olan işçi açığının kapatılmasıydı. Yani başlangıçta bu ülkeye yalnız işgücü değil, insanların da geldiğini birçokları anlamadı. Tabii Almanya’nın buna geçici gözle bakması, misafir işçi olarak gelenlerin de birkaç yıl çalıştıktan sonra geri dönme düşüncesi bunda etkin rol oynadı. Ama 1970 ve 1980’li yıllarda uyum ciddi bir biçimde tartışılmaya başlandı. Belirli bölgelere taşınma yasağı ve çeşitli projeler uyuma verilen önemin işaretiydi. Türk kökenli öğretmenlere görev verilmesi ve başka girişimler. Uyum tartışıldı ama belki bazı hatalar da yapıldı. Örneğin, “Almanya bir göç ülkesi değildir” şeklindeki politik tutum yanlıştı. Göç ülkesi olduğumuz uzun süre inkar edildi. Tabii bu süre içinde gereken yazı yasal düzenlemeler eksik kaldı.
Bu kentte yıllardır Türk kökenli birçok insan yaşıyor. Türkiye’den göçü siz şahsen ne zaman fark ettiniz. Çocukluk döneminizde Türk kökenlilerle ilişkiniz var mıydı?
Okulda sınıfımızda bir Türk öğrenci arkadaş bulunduğunu hiç hatırlamıyorum. Tempelhof’ta bir okula gittim. O okulda, bizim sınıfta Türk öğrenci yoktu. O yüzden çocukluğumda Türk arkadaş tanımadım.
BAŞARILARI GÖRMÜYORUZ
Evet, Türk işgücü göçü 50’nci yılında. Bu Almanya ve özellikle de Berlin için ne ifade etmektedir?
Alman ekonomisi Türk işgücü göçünden çok yarar sağladı. Bu Almanya için bir ekonomik gereksinimdi. Türkler Almanya’nın ekonomisine ve bugünkü refah düzeyine ulaşılmasına çok önemli katkıda bulundu. Tabii iki tarafın da geçici gözüyle baktığı bu olgu kalıcılığa dönüştü. Yenileri geldi. Ailelerin sürekli Türkiye’de kalması düşüncesi bir hayaldi. Böyle bir şeyin olmayacağı belliydi. Çünkü aileleri uzun süreli olarak birbirinden ayrı tutmak, bölmek parçalamak hem gerçekçi değildi hem de insani. Bu iki taraf için de geçerli. Gelenlerin bir bölümü belirli bir süre sonra döndü ama çoğu burada kaldı. Yeni gelenlerin sayısı da arttı. Ama şunu özellikle vurgulamak istiyorum ki, milyonlarca kişi buraya uyum sağlamıştır. Bunun örnekleri ortadadır. Biz hep başarısızlıkları konuşuyoruz, başarılardan doğru dürüst bahsetmiyoruz.
SPD’li bir politikacı yazdığı kitabında, “Gömenler yüzünden Almanlar kendilerini kendi ülkelerinde yabancı hissedecek” iddiasında bulundu. Siz göçmenlerin yoğun olduğu bir kentte yaşıyorsunuz. Kendinizi bu kentte yabancı hissediyor musunuz?
Ben Berlin’de kendimi hiç de yabancı hissetmiyorum. Berlin benim kentim. Benim doğduğum kent. Ben bu kentte kendimi evimde hissediyorum. Ben bu kentin bir parçasıyım. Bunun göçmen kökenli insanların yoğunluğuyla ilişkisi yok. Kentin bazı kesimlerinde Almanlar arasında kendimi yabancı da hissedebilirim. Bu bir köken sorunu değil, insanların nasıl davrandığı sorunudur. Birlik içinde bir atmosfer yaratmalıyız. Birbirimize karşı değil.
SADECE YASA ÇÖZMEZ
Konuşmalarınızda Türk isimli birinin iş piyasasında konut piyasasında ve mesleki eğitim alanında dışlandığını söylüyorsunuz. Dışlamayı Engelleme Yasası’na rağmen bunlar yaşanıyor. Bunu yasalarla engellemek mümkün mü?
Yasal düzenlemeler bir çerçevedir. Tabii dışlamanın yasalarla tamamen engellenmesi mümkün değildir. Ancak yasal düzenlemeler gereklidir. Dışlamanın da dışlanmanın da kanıtlanması kolay değildir. Örneğin bir işyeri için 300 başvuru varsa, hangi kriterler göz önünde bulundurularak işe alınıyor buna bakmak lazım. Türk veya Arap isimli birinin seçmelerde sırf isimleri yüzünden kalifikasyonlarına bakmadan devre dışı bırakılması ihtimali vardır. Bu mümkünüdür. Ama bunu kanıtlamak gerçekten mümkün değildir.
Göçmen çocukların eğitim durumu hala arzu edilen düzeyde değil. Hala ciddi eksiklikler var. Bunu iyileştirmek için partiniz ne yapıyor?
Burada da bir ayrım yapmak gerekir. Birçok göçmen kökenli genç liseyi bitirip diplomasını alıyor ve yüksek öğrenim de görüyor. Farklı alanlarda göçmen kökenli üniversite mezunlarının sayısının artması memnuniyet verici. Göçmen kökenliler belirli alanlarda sıkışıp kalmamalı. Berber, terzi gibi. Bu bir nesil sorunudur. Yeni nesillerde durum değişiyor. Ama sosyal konumları iyi olmayan ailelerin çocukları, göçmen kökenli olsun, Alman olsun, zorluklar yaşıyor. Bu yüzden biz okul öncesi eğitime önem veriyoruz. Okullarda çocukların desteklenmesi için yönetim ile aileler arasındaki diyaloğun geliştirilmesine önem veriyoruz. Semt anneleri ve semt menajerleri gibi projelere önem veriyoruz ve destekliyoruz. Okulda başarının artırılması için iyi derecede Almanca öğrenilmesi. İşte biz buna önem veriyoruz hem de yuvadan başlayarak. Ailelere ulaşmadan bu alanda başarı sağlamak mümkün değil. Aileleri kazanmamız ve diyaloğu geliştirmemiz lazım.
İŞSİZ GÖÇMENLER BAŞIMI AĞRITIYOR
GÖÇMENLER arasında işsizlik de çok yüksek. Türkler arasında bu oran yüzde 40’ın üzerinde. Bu başınızı ağrıtmıyor mu?
Tabii ağrıtıyor. Yalnız Türk kökenli işsizler değil, her işsiz benim başımı ağrıtıyor. Göçmen kökenliler arasındaki işsizliğin daha yüksek olması şüphesiz gereken mesleki eğitimi almamış olmaktan da kaynaklanıyor. O yüzden yüksek öğrenim göremeyen kızlı erkekli gençlerin mutlaka bir alanda mesleki eğitim yapmaları en doğru yol olacaktır. Göçmenler arasındaki işsizlik oranı düşüyor ama bu bizim arzu ettiğimiz hızda değil. Kamu dalında biz buna önem veriyoruz. Emniyet ve itfaiye mesleki eğitim için kapılarını göçmen kökenlilere daha fazla açıyor. Kamu kurumlarına yeni personel alımında da, bir kota uygulamaksızın göçmen kökenli sayısının artmasına özen gösteriyoruz.
DİN POLİTİKAYA KURBAN EDİLMEMELİ
11 Eylül saldırısı yüzünden Almanya’da da Müslümanlara karşı olumsuz bir yaklaşım gözlendi. Hatta bazı çevreler İslam düşmanlığından bile bahsetmekte. Buna karşı neler yapılabilir?
11 Eylül’ün 10’uncu yıldönümü. 11 Eylül çok şeyi değiştirdi. Korkuları artırdı, şüpheleri artırdı. Farklı bakmak gerekir. Bu ülkede yaşayan Müslümanların çok çok büyük bir bölümü barış içinde yaşıyor. Bu ön palana çıkartılmalı. İslam’ın ve Müslümanların terörizmle ilişkisi olmadığı hep vurgulanmalı. Her dinde, her millette aşırılar çıkabilir. Bunu belirli bir dine mal etmek yanlış. Suç işleyen cezasını çekmeli. Ama politik sürtüşmeler yüzünden bir din kesinlikle karalanmamalı.
OY HAKKI NEDEN GERÇEK OLMASIN
YEREL seçim hakkı, çifte vatandaşlık, opsiyon modeli uygulamasına son verilmesi sizin de seçim programınızda yer alıyor. Bunun gerçekleşeceğine inanıyor musunuz?
Biz bunun gerçekten gerçekleşmesini istiyoruz. Her şey tabii gelecek genel seçimlere bağlı. Bizim iktidara gelmemiz durumunda, Eyaletler Meclisi’nde de çoğunluğu sağlayıp bunun gerçekleştirilmesi mümkün. Sol bir iktidar gelirse bu değişir.
Wowereit başbakanlığında bir federal hükümet, bir iktidar mı?
SPD’li bir kadın veya erkek başbakan başkanlığında bir iktidar. Bizde başbakan adayı 2012 yılı sonunda belirlenecek