Türkler'in Almanya'ya gelmesinin suçlusu benim

Güncelleme Tarihi:

Türklerin Almanyaya gelmesinin suçlusu benim
Oluşturulma Tarihi: Mart 05, 2011 14:27

Frankfurt'ta yaşayan Aydın Erören (72) Almanya'ya gelişinin 50. yılını doldurdu. 1956 yılında Almanya'ya geldiğinde kendisine en yakın Türk'ün 100 km uzakta bulunduğunu hatırlatan Aydın Erören, "Türkler'in Almanya'ya gelmesine neden olan en baş suçlulardan biri benim. Hürriyet'de yayınlanan haber Türkiye'de Almanya merakı uyandırdı" dedi.

Haberin Devamı

Almanya sevdasını Türklerde başlatan kişi olarak tanınıyorsunuz. Bu konuya sonra geleceğiz. Siz nasıl oldu da 1956 yılında Almanya'ya geldiniz?
"Ben Amasyalıyım. İstanbul'da ikamet ediyordum. Teknik okulda okuyordum. İstanbul'da yaşayan bir Alman'ın oğlu arkadaşımızdı. Birgün bize, "Avrupa'da staj yapmaya ne dersiniz? diye sordu. 20 kafadar bu fikri hemen benimsedik. Yaş 21, Almanya yolunu tuttum. Almanya'da Friedberg kentinde bir çiftliğe sulama üzerine çalışmalarda bulunmak üzere yerleştirildim."

Almancanız var mıydı?
"Tek tük kelimeler biliyordum"

Almanlar sizi nasıl karşıladı?
"Köyün ve civarın tek Türk'ü bendim. Doğrusu çok merak ettiler. Evimin önü Almanlarla doluyordu. Millet Türk göreceğim diye gezintiye çıkıyordu. Kızlar ise benimle dans etmek için resmen sıraya giriyordu. Dahası var. İlerleyen yıllarda çalıştığım yerlerde müdürler hafta sonunda bir Türk ile yemeğe çıkabilmek için adeta bir birleriyle yarışıyordu. Durum böyle idi."

Başka Türk var mıydı çevrede?
"Staj gördüğüm çiftliğin sahibi eyalet milletvekili imiş. Bu kişi benim yanlız olmamdan etkilenmiş olacak, çevrede başka Türk'ün olup olmadığını araştırmış. Elbette bir Türk bulunmuş. Ancak o tek Türk'de bana tam tamına 100 km uzaklıkta çıktı. Getirttiler, ismi Cavit idi. Tanıştık, arkadaş olduk. Daha sonra Frankfurt'a birlikte gittik, birlikte iş aradık. 1956 yılında bana en yakın Türk 100 km uzaktan çıktı. Oda staj için Almanya'ya gelmiş. 1960 yılında çevremizde toplasanız belki 20 Türk çıkardı. Bunlarda iş adamı, öğrenci v.s. İşçi akını daha yoktu."

O yıllarda Almanya furyası yok muydu?
"Almanya sevdası Hürriyet'de yayınlanan benimle yapılan reportajdan sonra adeta patladı. Haber Türkiye'de bir hafta boyu yayınlandı. Haberde, 'Almanya'da yaşayan Türk böyle lüks içinde yaşıyor. Altında arabası, güzel Alman kızlarıyla birlikte' diye yayınlandı. Haber yayınlanınca bana hergün onlarca mektup yağmaya başladı. Girişimim sonucunda Frankfurt ve çevresine gelebilmeleri için çok sayıda Türk'e davetiye çıkarttım."

Reportaj nasıl gerçekleşti?
"1960 yılında Türkler Frankfurt'da Cafe Hauptwache'de buluşurdu. Birgün orada oturuyordum. Hürriyet'de gazeteci olduğunu belirten Tahsin Öztin adında bir kişi geldi. Alman ailenin yanıda kalan bir Türk arıyordu. Kendimi tanıttım. Ailenin yanında beni ziyaret etmek istediğini, Alman aileden izin almamı istedi. Söylenenleri yaptım. Gelip, görüştü. Fotoğraflar çekti. Evin iki güzel kızı vardı. Bana, 'Hangisi ile ilişkin var?' diye sordu. İlişkim olmadığını, ancak onlardan birinde gözümün olabileceğini söyledim. O kız ile fotoğraflarımı çekti. Fotoğraf altlarını düşünün artık. İşte 20'li yaşlarda, altında otomobili, Almanların evinde ve güzel Alman kızıyla fotoğraflarım yayınlanınca Türkiye'de bir Almanya sevdası başladı. İşçiler bu reportajdan sonra akın akın gelmeye başladı. Evet, Türklerin Almanya'ya akınından sorumluyum. Bunu itiraf ediyorum."

Nasıl getirdiniz ilk Türkleri?
"O yıllarda vize yok, Arbeitsamt yok. Çalıştığımız yerden bir belge alarak davetiye çıkarabiliyorduk. Ben işçiye ihtiyaç duyan işletmelerden davetiyeler çıkartarak Türkleri getirmeye başladım. Sonra işler büyüdü. Türkiye'de İnönü başbakan, Ecevit çalışma bakanı. Almanya'nın işçiye ihtiyaç duyduğu fark edildi. Türkiye'de bir sürü sözde Almanya'ya işçi getirecek firma kuruldu, insanlar aldatıldı. Sonunda devlet bu işi ele aldı. İşçi furyası 1962-63 yıllarında başladı. Türkler öğle bir gelmeye başladı ki, onlarla ilgilenebilmek, ihtiyaçların karşılanmasını sağlayabilmek için işi gücü bırakıp tercumanlığa başladım."

Gelen Türk size sarılmıştır.
"Aynen öğle oldu. Firma firma gezip çevirmenlik yaptım. Her Türk'de telefonumm vardı. Gece gündüz acil servis gibi çalıştım. İşcileri Çalışma Dairesi yetkilileri ile birlikte karşılıyordum. Uzun bir süre çevirmen olarak çalıştım. Frankfurt Havaalnının inşaatını başından sonuna yaşadım. İşçilerin paralarını götürüp dağıtıyordum. Sıcak anılarım oldu. Günde yedi sekiz firmaya gider Türklerin sorunları ile ilgilenirdim. 1963 ile 1969 yılları arasında yoğun bir şekilde çevirmen olarak çalıştım. 1969 yılında Frankfurt Yabancılar Dairesi ilk süresiz çalışma müsadesini bana verdi. Bütün Türkler beni tanıyordu. Başı ağrıyan beni arıyordu.

Sonra ne oldu?
Exportculuğa soyundum. Türkler Alman mağazalarına girmeye cesaret edemiyordu. İhtiyaçlarını karşılayacak yerlere ihtiyaç vardı. Bu talebi fark ettim. Export dükkanı açtım. O sırada bir benim bir de Aksu Export adında exportcu dükkan vardı çevrede. Müthiş satış yaptım. İnsanlar o kadar çok alış veriş yapıyordu ki, aldıkları eşyaları taşımak için iki de bavul alıyorlardı. Yani iyi bavul da sattım. En çok siyah beyaz televizyon sattım. Türkler televizyonları Türkye'ye de götürmek için alıyordu. Bu iş 10 yıl boyunca çok iyi tuttu. Sonra her taraf exportçu olunca, piyasa doyunca işi bıraktım"

Sizi artık biraz tanıdık. Eminim boş durmamışsınızdır.
"Elbette boş durmadım. Bu defa video icat oldu. Başladı bir Türk video filmi furyası. O zamanlar Türk kanalları ne gezer. Belki hafta da bir kırkbeş dakikalık Türkçe yayınlar vardı televizyonlarda. Türkçe film kasetleri bu yüzden çok tuttu. Belki ilk değilim ama, yine ilklerdenim. Aydın Video'yu kurdum. Bir çok Türk filminin telif haklarını alarak piyasaya Türk filmleri sundum. Çok para kazandım."

Hep iyi kazanıyorsunuz.
"Evet, birde tutabilseydim. Biraz maymun iştahlılıkk vardı.Yaptığım işde kalmadım. Bakın bilet ajentası ile başladım, şimdi aynı işe döndüm. Ben müziğe düşkünlüğümden gazinolar bile açtım. Anladığımdan değil, müziğe, eylenceye, dansa düşkünlüğümden. İbrahim Tatlıses'e kadar sanatcıyı getirdim,. Sonucu soracak olursanız. Çok kazandım. Ancak bu işte çok da soyuldum. Yanımda çalışanlar soydu. Elde sıfır çıktık işin içinden"

Bu arada evlendiniz mi?
"Yine ilklerdenim. Ben Almanlarla evlenen ilk Türklerdenim. Tam tamına 45 yıl önce eşim Lione ile evlendim. İki çocuğumuz oldu."

Nasıl tanıştınız?
"Bizim zamanımızda dans klüpleri vardı. İnsanlar giyinir kuşanır oralarda buluşurdu. Sonra tango vardı, dans vardı Ben dans etmeyi seviyordum. Eşimi de bu dans kulüplerinin birinde tanıdım. Almanya'ya gelişimin sanırım beşinci yılı olacak. Evlenmeye karar verdik. Evlendik. 45 yıldır aynı yastığa baş koyuyoruz. Yasemin ve Deniz adında çocuklarım var. Bir de bizim neşe kaynağımız torunumuz Cesur"

Alman vatandaşı oldunuz mu?
"İhtiyaç duymadım. Olmadım. Benim eşim Alman, çocuklar torun çifte vatandaş. Yani biz multi kulti bir aileyiz. İnsanlar ihtiyaç duyuyorsa Alman vatandaşlığına geçsin. Ama ben ihtiyaç duymadım. Türk vatandaşı olduğum için de bir zorluk çekmedim. Konsoloslukta biraz sıra bekliyorsun o kadar. Alman vatandaşı olmayı da düşünmüyorum. Bu ülkede hiç suç olayına karımadım. İnsan kurallara uyarak yaşarsa, Türk olsun Alman olsun sorun yaşamıyor"

Aydın bey, elli yıl önceki fotoğraflara baktığımızda hep takım elbise kıravat ile geziyorsunuz. Şimdi de bu böyle.
"Biz Almanya'ya geldiğimizde Türkler böyle giyinirdi. Bakın fotoğrafta gördüğünüz Türklerin çoğunluğu takım elbise, kravatlı. Ben hala öğle geziyorum. Zevk meselesi"

Yaşınız 72. Buna rağmen hala zindesiniz ve üstelik çalışıyorsunuz.
"Hayatımda spor yapmadım. 52 yıl boyunca günde en az iki paket sigara içtim. Ben hayatı sevdim. Hayatın zevkini çıkarmanın yolunu aradım. Belki bu beni zinde tuttu. Kafama pek sorun takmadım. Bunun da etkisi olabilir. Çalışıyorum. Bunu seviyorum. Oturmak bana yakışmaz. Bu büroda gençler yetiştirdim. Onlarla çalışmak bana zevk veriyor, beni de genç tutuyor sanırım".

Bunca yıldır ticaret hayatınız var. Türklerden şikayet ettiğiniz bir konu var?
"Şikayet demeyelim. Ancak Türk müşterilerinin bir özelliği var. Alman mağazalarıdan alış veriş ettiklerinde pazarlık yapmak asla akıllarına gelmez. Ancak Türk yerinden alış veriş yaparken de kesinlikle pazan-rlık etmeden edemezler. Böyle bir durum 50 yıldır değişmedi. Bu gidişle de değişmez sanırım"

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!