Güncelleme Tarihi:
Alman senfoni orkestrasına Dede Efendi’yi çaldırıyor. 13. ve 17. yüzyıl arası Akdeniz müziğini yorumlayan Mehmet C. Yeşilçay, Soul of İstanbul, Latin Turca, Cafe Anatolia gibi başarılı albümlere imza attı. Film müziği, elektronik müzik ve caz alanlarında da prodüksiyonlar yapan, aynı zamanda bir ud üstadı Mehmet Yeşilçay, Münih’te yaşıyor. İki çocuk babası Yeşilçay’la müzik üzerine konuştuk:
Münih yolculuğunuz nasıl başladı?
Ben 1959 İstanbul doğumluyum. 9 yaşındayken, Almanya’da Münih’te yaşayan annemle babamın yanına geldim. Amcam Adnan Menderes’e yakınlığıyla tanınıyordu. Aile bu nedenle 1960 ihtilalinde takibe uğruyor. Amcam bir süre hapse giriyor. Babamsa Türkiye’yi terkedip Almanya’ya geliyor. Babamın İstanbul’da mobilya tesisi vardı ve toptan kırtasiyecilik yapardı. Sinema afişleri basardı. Tüm bu işlerini bırakıp yurtdışına çıkıyor. Ben de anne babamın yanına Almanya’ya geldim. Burda liseyi bitirdikten sonra endüstri mühendisliği okudum. Annem ve babam istediği için bunu okudum. Ama ben hep müzikle uğraştım. 10 yaşında gitar dersleri almaya başladım. Klasik Türk müziği hayranıydım.
Müzik merakı aileden mi geliyor?
Benim müzikle bağım amcam sayesindedir. Amcam Hafız Duahan Nusret Yeşilçay ilk mevlüthanlar derneğinin kurucusudur ve beni İstanbul’dayken hep Maksim gazinosuna götürürdü. Orda Zeki Müren, Mustafa Sağyaşar, Mediha Demirkıran gibi dönemin en iyi seslerini canlı izleme olanağı buldum. Ben önce gitara sonra da uda merak sardım. Amcam beni devrin üstadları ile tanıştırdı ve onun sayesinde hafızların ellerinde büyüdüm diyebilirim. 18 yaşındayken, Türkiye’nin en büyük ud üstadlarından Cinuçen Tanrıkorur’dan ud ve nazariyat dersleri aldım. Bu O’nun vefatına kadar sürdü.
Tanrıkorur başlıbaşına bir ekoldü ve beni çok etkiledi. Tatillerde onun yanında kaldım. Ud çalmama şekil veren, benim tek hocam O oldu. Bu arada Batı müziğine de merak sardım. Jimmy Hendrix de dinliyordum. Gustav Mahler, Stravinsky ve Hans Werner Henze’den çok etkilendim. Özel Batı müziği kompozisyon dersleri aldım. Bu sayede Türk ve Batı müziği arasındaki ilişkilere ilgi duyup araştırmaya ve Batı müziğinde olmayanı Türk müziğinden, Türk müziğinde olmayanı da Batı müziğinden alarak bir sembiyoz oluşturmaya başladım.
Türk müziğinde ruh var
Nasıl yani?
Batı müziğindeki ruh eksikliğini Türk müziğindeki ruhla, Türk müziğindeki tek sesliliği de Batı müziğindeki çok seslilikle tamamlamak. Türk müziğinde büyük üstadlar öldükten sonra bir tıkanma başladı. Ekoller bitti. Lisan tahribi yaşanmaya başladı. Şeyh Galip’in “Yine zevrak-ı derunum kırılıp kenara düştü” sözlerini bugün kimse anlamıyor. Lisan ve musikimiz yozlaştı. İşte burda Türk müziğine de katkıda bulunmak istiyorum.
Profesyonel olarak ne zaman başladınız müziğe?
İlk olarak 1982’de bir konser düzenledim. Klasik eserler çaldık. İstanbul’da kanun üstadı İhsan Özer ve kemençe ustası Hasan Esen’le çalışmaya başladım. 1987’de Ferahfeza topluluğunu kurdum. Bu, Münih’in ilk klasik Türk müziği korosuydu. 1989 yılında Gasteig kültür merkezinde ilk konserimizi verdik. Türkiye’den sanatçılar getirdik konsere. Konserde ayrıca Alman solist ve sanatçılar da grupta çalıp söyledi. Alman senfoni yaylı grubu Dede Efendi’yi çaldı ve bir opera sanatçısına Türkçe parça okuttum. Her konserde de bir eserimi icra ettim. Her sene iki konser veriyorduk. Sonra gruptan ayrılıp 1986 yılında Sarband grubunu kurdum. Grup olarak 13. ve 16. yüzyıl arası Osmanlı, İtalyan, İspanyol müziğinden oluşan bir Akdeniz müziği yaptık. Dünya çapında 500’e yakın konser verdik. 10 yıl sonra bu gruptan da ayrıldım. Elektronik müzikle tanıştım. Film, reklam ve pop müziği yapan Lounge Entertainment şirketinde prodüksiyon yöneticisi oldum. Sonra MCY MUSİC adlı kendi müzik şirketimi kurdum. Amerika’da Snoop Dog gibi bir çok rapçiye parçalar yaptım, Türk müziği soundları sattım.
Armida Müslüman prenses
Avrupa’ya yönelik çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Almanya’da 3 milyon insan yaşıyor. Şimdi onlara yönelik birşeyler yapmak istiyorum. Stuttgart’ta popstar yarışmasında ilk ona giren Safiye ile bir albüm yaptık ve klip çektik. Halen Türk gençleri arasında genç bir yetenek arıyorum. Türk ve pop müziği sentezi yapmak istiyorum. Geçen sene 50 kişi geldi, ama istediğimiz yeteneği bulamadık. Geçen sene 6 albüm çıkardım. “Soul of İstanbul” albümü Türkiye’de en iyi satan CD’ler arasında. Latin Turca, Cafe Anatolia da çok başarılı bir çalışma oldu. Barok müziği yapan “Concerto Köln’le Alla Turca diye bir program yaptım ve turneye çıktık. Burda Mozart ve Dede Efendi’yi çaldık. Şimdi “Larte del Mondo” diye bir grupla Armida adlı operayı yaptık. Solist Ahmet Özhan. İki yıldır bu programla konserler veriyoruz. 17 Ekim’de Berlin Philharmoni’de sahne alacağız. 17. ve 18. yüzyıl Batı ve Türk müziğinin bir sentezi bu. Armida haçlı seferleriyle ilgili. Hikaye İtalyan şair Torquato Tasso’nun. Armida hikayede cadı bir kadın figürü, ama biz onu Müslüman prenses yaptık. Çünkü olay bugünkü Urfa’da geçiyor. Şovalye Rinaldo Armida’ya aşık oluyor. Rinaldo ve Armida figürüyle iki din arasında bir aşk hikayesini anlatıyoruz. Ahmet Özhan burda derviş rolünü oynuyor. Buna Rinaldo operasının yazarı Georg Haendel’in operasından eserler katarak yeni bir opera oluşturdum. Türk müziğini kattım. Ahmet Özhan, Türkçe ilahiler okuyor. Yunus Emre’nin “Gel gör beni aşk neyledi” şiirini Haendel’in müziğiyle kaynaştırdım. 35-40 kişilik bir orkestra bu.
Doğu ve Batı müziğini harmanlamayı çok seviyorsunuz?
Köln Philharmonie’de 12 Eylül’de Cafe ile sahne alacağız. Burda Bach’ın cafe kantatı, Türk müziği motifleri olan eserler var. Vivaldi, Porpora, Tamburi Mustafa Çavuş, 3. Selim, Lully’nin eserlerini seslendireceğiz. Ayrıca 26 Ekim’de bu programla İstanbul CRR’de çıkacağız. Kahve modası ve kahve kültürünün Batı’ya yayılmasıyla ilgili bu. 28 Mehmet Çelebi 1685’te yanında mehter takımıyla Paris’e geliyor ve Kral 14. Louis’ye padişahın fermanını okuyor. Kral Louis tahtında oturarak fermanı dinlemek istiyor. Ancak 28 Mehmet Çelebi, Kral Louis’yi fermanı okurken ayağa kaldırıyor. “Benim padişahımın fermanını ayakta dinleyeceksin” diyor. 28 Mehmet Çelebi aynı zamanda Kral louis’ye padişahtan hediye olarak bir çuval kahve getiriyor. Kahve ilk olarak böyle Paris’e geliyor.
Ayrıca üç dinin birarada yaşadığı Türkiye’de bir proje başlatacağım. “1 GOD- Bir Tanrı” adlı projede ilahiler var. Polonyalı Wojciech Bobovski diye bir Hugenot müzisyen, Osmanlı’ya 1600’lü yıllarda esir düşüyor. Bu çok önemli biri, Saray yaşamını Batı’ya tanıtan Bobovski oluyor. İncil’i Türkçe’ye ilk çeviren de o. Wojciech Bobowski sonra İslam’ı kabul ederek, Ali Ufki Bey oluyor. İlahiler yazıyor. Ancak daha kısa bir süre önce bu ilahilerin Batılı mezmurlardan aynen alındığı ortaya çıktı. Yani Batı’da Hıristiyanların söylediği ilahiler bunlar. Biz bugün bu ilahileri halen söylüyoruz. Çünkü bizim İslam’daki tevhid anlayışımıza uygun.
Batı Avrupa’da Türkleri konu alan takriben 600’ün üzerinde Batılı bestekarlar tarafından bestelenmiş opera var. Bunlardan en çok bilineni “Saraydan Kız Kaçırma.” Ama Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet ve Osmanlı’yı bu eserler bizde bilinmiyor.