Güncelleme Tarihi:
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan, Türkiyenin bir kez daha olağan üstü bir dönemden geçmekte olduğuna işaret ederek, 'siyasetteki kutuplaşma" ve ekonomide iç-dış dinamiklere bağlı olarak girilen yüksek risk sürecini, ülkenin karşı karşıya olduğu iki önemli tehlike olarak nitelendirdi. Orta ve uzun vadeli düşünmenin zorlaştığını belirten Yalçındağ, durum böyle devam ederse bir yıl sonra Türkiyenin yönetilmesi çok daha zor bir ülke haline gelebileceği uyarısında bulundu.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısının açılış konuşmasını yapan Yalçındağ, Türkiyenin bir kez daha olağanüstü bir dönemden geçmekte olduğuna işaret ederek, 'Bize göre bu dönemi iki temel unsur karakterize ediyor. Birincisi siyasette başlayan, topluma yayılan ve her geçen gün artan kutuplaşma. İkincisi ise iç ve dış dinamiklerin etkisiyle ekonominin yüksek risk taşımaya başlar hale gelmesi" dedi.
TÜSİADın kutuplaşma konusundaki görüşünü 24 Martta yayınladığı bir bildiriyle açıkladığını anımsatan Yalçındağ, bildiride hem hukuka saygı gösterilmesi hem de herkes için tam demokrasiyi sağlayacak bir açılımın gerçekleştirilmesi gerektiğinin yer aldığını kaydetti.
BİR YIL SONRASI GÖRÜLEMİYOR
Yalçındağ, 24 Marttan sonra sadece durumun daha da ağırlaştığı, siyasi tarafların politikasının kısa vadeli oyun planı üzerine kurmaya devam ettiklerini dile getirerek, şöyle konuştu:
'Artık orta ve uzun vadeli düşünmek bir yana bundan bir yıl sonrasının bile senaryolara dahil edilmediğini, Türkiyenin bütün bu yaşananlar ve yaşanacaklardan sonra hangi noktada olacağının düşünülmediğini görüyoruz. Oysa önümüzde bundan bir yıl sonra nasıl bir Türkiye ile karşı karşıya olacağız? sorusu bütün heybetiyle durmakta. Bize göre bunun cevabı açıktır. Durum böyle devam ederse bir yıl sonra elimizde yönetilmesi çok zor bir Türkiye olacaktır."
Yalçındağ, mevcut tartışmaların olumlu ve Türkiyenin önünü açacak sonuçlara yönelmesinin gerekliliğine değinerek, bunun için de ekonomiye ve siyasete daha yakından bakılmasını ve sağlıklı analizler yapılmasının önemini işaret etti.
EKONOMİDE RİSK KÜRESEL GELİŞMELERLE SINIRLI DEÐİL
Dünya ekonomisinin küreselleşme sürecinde en sancılı dönemlerinden birinin yaşandığını ifade eden Yalçındağ, 'Oysa Türkiye dünyadaki bu olumsuz gidişatın tam olarak farkında değil gibi gözüküyor ya da iç işleriyle çok meşgul. Üstelik Türkiye ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu riskler küresel krizlerin yaratacağı etkileri sınırlı değil" diye konuştu.
Türkiyenin kendi iktisadi kırılganlıkları olduğunu anlatan Yalçındağ, Türkiye ekonomisinde krizlerden değil, risklerden söz edildiğini ifade etti.
KAPSAMLI PROGRAM İHTİYACI
Yalçındağ, Türkiye ekonomisinde büyümenin yavaşlaması, enflasyon ve kamu maliyesinde risklerinin bulunduğunu kaydederek, iktisadi kaygıları en aza indirecek, önerilerini şöyle sıraladı:
'Uluslar arası mali piyasalara güven verecek tarzda IMF ve AB çıtalarının gündemde tutulması hayati önem taşımaktadır. IMF ile ilişkiler kesilmemeli, AB müzakere süreci güçlü bir irada sergilenerek sürdürülmelidir. Bir mikro reform yol haritası maliyetinde olan orta vadeli AB uyum programında daha hızlı ve kapsamlı yol alınmalıdır. 7 yıllık kalkınma planı, orta vadeli ekonomik program, kısa vadeli acil ekonomik önlem paketleri ve yapısal reform programları birbirleriyle uyumlu biçimde konsolide edilmelidir. İhtiyacımız olan makro ekonomik politika bütünlüğü korunan Türkiyenin potansiyel büyümesini artırabilecek, eğitim, bölgesel kalkınma ve yenilikçilik olgularını temel alan sanayi stratejisiyle desteklenen yeni bir büyüme modelidir. Türkiye bundan 20 yıl önceki Türkiye değil."
HUKUKA KOŞULSUZ SAYGI
Türkiyenin her bakımdan zor bir dönemden geçtiğinin altını çizen Yalçındağ, bu zor dönemin demokrasinin, siyasal toplumsal yapıların, anayasal kurumların yıpratılmadan atlatılmaya çalışılmasının, tepkilerin, yorumların ölçülü tutulması ve hukuka koşulsuz saygı gösterilmesinin gerektiğini vurguladı.
Yalçındağ, bir toplumda tartışmaların olabileceğini kaydederek, 'Anayasa Mahkemesinin kararı da eleştirilebilir. Ama Türkiyenin en yüksek yargı organının tanımamaya varan tepkiler kabul edilebilir değildir. Asıl yapılması gereken bu karardan ders çıkarmaktır. Bize göre bu karardan çıkarılacak ders de şudur; mevcut sorunlara, sistemi zedelemeden dengeli çözüm aramak esastır. Öte yandan bugünkü yapı içinde toplumun bazı taleplerine ve beklentilerine cevap verilemediği de bir gerçektir. O zaman yapmamız gereken nedir" dedi.
'TOPLUMSAL MUTABAKAT YENİDEN SAÐLANMALI"
Yalçındağ, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını ve kaygılarını gözetecek biçimde toplumsal mutabakatın yeniden sağlanması gerektiğini belirterek, bunun bugünkü karşılığının ise herkes için tam demokrasiyi sağlayacak bir Anayasa değişikliği olduğunu söyledi. Sözü edilen Anayasanın sıkıntılı dönemlerde alacala gündeme getirilen, güncel sorunları aşmaya yönelik anayasal düzenlemeler olmadığına işaret eden Yalçındağ, 'Salt parlamento çoğunluğuna dayanan, kısmi bir anayasa değişikliğinden de söz etmiyoruz. Sözünü ettiğimiz gerçek bir toplumsal mutabakat belgesidir" dedi.
Yalçındağ, önümüzdeki günlerde kamplaşma tarafları arasındaki çekişmede kimin diğerine üstün geleceğiyle ilgilenmediklerini belirterek, dış şoklara karşı dirençli yönetilebilir, geleceğe olan inancı tazelemiş bir Türkiyede yaşayabilmekle ilgilendiklerini bildirdi.
ANAYASA KONVANSİYONU
TÜSİAD olarak uzun bir süredir sivil ve meslek örgütleriyle istişare ettiklerini aktaran Yalçındağ, bugünkü YİK toplantısına 6 sivil toplum örgütünün davet edildiğini ve amacın mutabakat arayışı çerçevesinde üzerinde çalışılan Anayasa konvansiyonuna ilişkin görüş almak ve tartışma sürecini başlatmak olduğunu dile getirdi.
Önerilen konvansiyonun TBMM Başkanının önderliğinde oluşturulduğunu ve Mecliste yer alan tüm partileri, yüksek yargı organından temsilcileri, akademisyenleri ve sivil toplum örgütü kuruluşlarını kapsadığını kaydetti.
Yalçındağ, bu konvansiyonun laikliğin hem toplumsal ilişkileri hem de birey haklarını düzenleyen hukukun temeli olduğunun bilinciyle daha ileri bir demokratik standart için çalışacağını bildirerek, 'Türkiye çok ciddi ekonomik risklerle karşı karşıya. Bu riskler hem küresel konjonktürün hem de ülke ekonomisinin kendi dinamiklerinin etkisiyle güçlenerek üzerimize geliyor. Bu riskleri kontrol altına almak için yeni bir toplumsal uzlaşma üretmek zorundayız. İnanıyoruz ki, bir anayasa konvansiyonu için de aynı masanın etrafında oturmak ülkemize iyi gelecektir" dedi.