Fischer, Macaristan’dan 1946 yılında göç eden Alman bir ailenin oğlu olarak 12 Nisan 1948'de Baden Wüntenberg eyalet sınırları içindeki Gerabronen beldesinde dünyaya gelmiş.
1965-1966 ders yılında 10. sınıftayken liseyi terk edip fotoğrafçılık dalında
meslek eğitimine başlamış.
Ancak meslek eğitimini yarıda bırakıp, otostopla İngiltere Fransa, İspanya, İtalya, Yunanistan, Türkiye ve Kuveyt’i dolaşmış.
1967 yılında öğrenci hareketlerine katılan Fischer, bir yıl sonra Frankfurt’ta taşınarak Frankfurt Üniversitesi'nde konuk öğrenci olarak felsefe ve politika derslerini izlemiş.
Özellikle de Karl Marks ve Mao’nun politikası ile yakından ilgilenmiş.
O dönemlerde Fransız öğrenci hareketinin „Kızıl Dany“ olarak tanınan lideri David Cohn- Bendit ile dost olmuş.
Militan „Devrimci Mücadele“ gurubuna katılan Fischer, Frankfurt'taki sokak çatışmalarında bile yer almış.
Geçimini sağlamak için taksi şoförlüğü yapıp, sokaklarda kitap bile satmış.
1982 yılında Yeşiller Partisi'ne üye olan Fischer, 1983 genel seçimlerinde Federal Meclis’e milletvekili olarak girdi.
Ancak parti tüzüğüne göre yasama döneminin yarısında görevi başka bir parti arkadaşına bırakmak zorunda olduğu için 2 yıl sonra parlamentodan ayrıldı.
1985 yılında Hessen'de yapılan Eyalet Parlamentosu seçimlerinden sonra
Almanya'da bir ilk gerçekleşti.
Sosyal Demokrat Partili (SPD) Eyalet Başbakanı Holger Börner, 1982 yılında „Yeşil faşolarla ortaklık etmem. Ortaklık pazarlığının yapıldığı bir fotoğrafı fotomontaj olarak bile göremeyeceksiniz“ dediği halde, 1985 yılındaki seçimlerden sonra „Yeşil faşolarla“ hükümet kurdu.
SPD ile Yeşiller'in oluşturduğu koalisyon hükümetinde
Joschka Fischer, Hessen Eyaleti Çevre ve Enerji Bakanı oldu.
12 Aralık 1985 Tarihi’nde yapılan yemin törenine spor ayakkabı, jeans pantalon ve spor bir ceketle katılan Fischer, bu tutumu ile tarihe geçti.
Tabii 1984 yılında bir oturumda sık sık söz atıp satıştığı için oturum salonunu terk etmesini isteyen dönemin Federal Meclis Başkanı Richard Stücklen'e „Bay Başkan, izninizle siz bir ib.......“ deyip çekip gitmesiyle de.
Fischer'le ilk kez Wiesbaden'de bakanlıkta düzenlediği bir basın toplantısında biraraya gelmiştim.
Dünyaya meydan okuyan bir politikacıydı.
Daha sonraki yıllarda Bonn'da görev yaptığım dönemlerde daha sık rastladım Fischer'e.
1998 yılındaki genel seçimlerden sonra SPD ile Yeşiller'in Gerhard Schröder'in başbakanlığında oluşturduğu koalisyon hükümetinde Joschka Fischer, Federal Dışişleri Bakanı olarak görev aldı.
O dönemde Fischer'le birkaç kez söyleşi yaptım.
Hatta 2002 yılında yapılan genel
seçim öncesi Baden-Württemberg'de sürdürdüğü seçim kampanyasına katılıp çalışmalarını yakından izleme olanağı da buldum.
Yıllarca matatonlara da katılan Fischer'e „Yaşamınız boyunca kaç km. koştuğunuzu hiç hesapladınız mı?“ diye sormuştum.
„Hayır, hesaplamadım. Bilmiyorum. Ama herhalde 1000 km’yi çok geçmiştir“ yanıtını vermişti.
„4 yıllık Dışişleri Bakanlığınız döneminizde kaç km. uçtuğunuzu biliyor musunuz?“ soruma da „Hiç şüphesiz dünyayı birkaç kez dolaşmışımdır“ yanıtını.
Fischer'e „Nelere sevinebilirsiniz? Hangi küçük şeyler sizi mutlu eder?“ diye de sormuştum.
Şöyle yanıtlamıştı: Bunu söylemek çok zor, çünkü beni sevindiren, mutlu eden çok şey var. Örneğin bugünden bir örnek vermem gerekirse; Rottweil gibi bir güzel kentte uyanmak. Pırıl pırıl bir gökyüzü ve tertemiz bir hava. Çok güzel bir eylül sabahı. Bunlar iyi hislerdir. Seçimleri kazanmak da çok iyi bir histir. İnsanların sevinebileceği çok şey vardır. Ama şunu da üzülerek söylemek zorundayım ki, Dışişleri Bakanı olarak kendim için çok az zamanım var. Dünyanın çeşitli yerlerine seyahat ediyorum, gidip geliyorum, ama ne yazık ki, bu ülkelerin güzelliklerini yeteri kadar görme imkanı bulamıyorum. Örneğin son kez İstanbul’u ziyaret ettiğimde de bu olmadı. İstanbul şahane bir kent, büyüleyici bir kent. Bu kenti algılayabilmek için özel olarak oraya gitmek gerekir. Özellikle eski İstanbul’u görmek lazım.
„Siz en çok niye kızarsınız, neler öfkelendirir sizi?“ soruma da „Şayet biri beni aldatmaya, yanıltama, kandırmaya kalkışırsa buna çok kızarım“ yanıtını vermişti.
„Acaba sizi eski parti arkadaşınız ve şu andaki SPD'li Federal İçişleri Bakanı Otto Schily'nin, 'uyumun en iyi şekli asimilasyondur' (yabancıların kendi kimlik ve kültürlerini unutarak Almanlaşması) sözleri de kızdırır mı? Bu herhalde Yeşiller’in politikası olamaz“ diye de sormuştum.
Fischer, „Evet, bu bizim politikamız değildir. Bu konuda iyice düşünmek gerekir. Benim ailem Macaristan’dan gelmektedir. Macaristan’daki Alman azınlıktan. Almanya’da doğmuş olmama rağmen benim kişiliğimi bu çok şekillendirdi. İkinci neslin kaderi budur. Örneğin burada dünyaya gelmiş ve burada yetişmiş çok sayıda Türk genci vardır, aileleri ise hala geçmişleriyle yaşamaktadır. Bunu çok iyi anlayabiliyorum. Ben iki kültürü de özümseyerek yetiştim. Hem doğduğum Baden-Württemberg eyaletinin kültürüyle, hem de ailemin ve onların atalarının 200 yıl yaşadığı vatanın kültürüyle. Çocuklarım için ise durum çok farklıdır.
İlk misafir işçilerin gelmesini çok iyi hatırlıyorum. Son haftalarda televizyonda Türk gençleri ve aileleriyle ilgili çok iyi
filmler gördüm. Genç yaşta Anadolu’dan çıkıp Almanya’ya gelen ve şu anda emekli olan anne-babalarının yaşam hikayelerini içeren filmler. İşgücü değil, insanlar geldi buraya. Burada çocukları doğdu. Çocukları Alman vatandaşı oldu. Bunlar Türk kökenleri ile büyüdü. İnsanların kendi kökenlerini, kimliklerini, kültürlerini niçin inkar etmeleri gerektiğini anlamıyorum. Biz Yeşiller olarak uyuma hep ağırlık verdik. İnsanlar buraya kültürlerini de birlikte getirdiler. Örneğin Türkler’in günlük yaşam kültürü, Türk mutfağı ve başka şeyler. İtalyan, İspanyol kültürü. Bunların hepsi bizim kültürümüzü zenginleştirdi“ demişti.
„İspanya’dan bahsettiniz. Yaptığınız açıklamalarda haklı olarak İspanya, Portekiz ve Yunanistan’ı
Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olarak alarak bu ülkelerde demokrasinin yerleşmesine imkan kıldığını özellikle vurguluyorsunuz. Türkiye ise 40 yılı aşkın süredir AB kapısında bekletiliyor. Acaba AB ülkeleri Türkiye’de demokrasinin daha iyi yerleşmesini istemiyor mu? Ayrıca birkaç hafta önce Türkiye’ye AB perspektifi verilmezse bunun tarihi bir aptallık olacağını söylediniz. Bunu biraz açar mısınız?“ sorumu da şöyle yanıtlamıştı:
Türkiye’nin iç politikasıyla ilgili olarak sizi aydınlatmama gerek yok. Türkiye’de İslamcı ve milliyetçi parti ile güçlerin arkasında önemli bir destek var. Bunu göz önünde bulundurmak gerekir. Avrupa’da hepimiz ortak temel değerlere saygı göstermeliyiz. Hepimiz işler durumda ve demokratik kurumlar oluşturmalıyız. Bu nedenle Türkiye’de başlatılan reformların sürdürülmesi kaçınılmazdır.
Fischer'e „1960’lı yıllarda Türkiye’ye uzun bir seyahat yaptınız. O günlerin Türkiye’sinden ne gibi anılarınız var?“ diye de sormuştum.
Yanıtı şöyleydi: Çok olumlu anılar. Türkiye eski ve farklı kültürüyle büyüleyici bir ülke. Tekrar ediyorum, İstanbul gerçekten büyüleyici bir kent. Eski bir İmparatorluk kenti olduğu hemen belli oluyor. Ama yalnız Türkiye değil, daha önceki dönemlerdeki Roma, Bizans kültürü. Anadolu dünya medeniyetinin gelişmesinde çok etkin bir rol oynamıştır. Milyonlarca Alman Türkiye’ye gitmektedir. Almanya’da güçlü bir Türk azınlık vardır, kişisel çok sıkı ilişkiler vardır. Uyumun en iyi örneği bu ilişkilerden çok iyi dostlukların oluşmuş olmasıdır. Alman-Türk, Türk-Alman evlilikleri vardır. Avrupa ve İslam dünyası arasında köprü görevi gören Türkiye benim için büyüleyici bir ülkedir. Politik olarak zor bir ülkedir de aynı zamanda.
Tabii Yeşiller'in „hırçın çocuğuna“, „Yoğun bir seçim kampanyası yürütüyorsunuz. Almanya’daki 500 bine yakın Türk kökenli seçmen niçin sizin partinize oy vermeli?“ diye de sormuştum.
Fischer „Onların çıkarlarını savunduğumuz ve bundan sonra da savunacağımız için. Bizim için azınlık haklarının korunması en önemli politik hedeflerden biridir. Azınlıkların, özellikle de Türk azınlığın çıkarları için ağırlığımızı hep koyduk. Bunu gelecekte de sürdüreceğiz. Çünkü bu bizim inandığımız temel bir prensiptir. Geçmişte azınlıkların politik çıkarlarının temsilcisi olduğumuzu kanıtladık“ yanıtını vermişti.
Fischer'e Cem Özdemir'i de sormuştum. „Sizin Cem, Cem Özdemir nasıl bir politikacı?“ soruma „Hata yapmış genç bir insan. Bu hatalardan birşeyler öğrenmesini ve kendisine yeni bir şans verilmesini umarım. Büyük bir yetenek. Gerçekten kendisini çok takdir ediyorum. Hatalarından bir sonuç çıkarmasını ve ikinci bir şans verilmesini umarım“ demişti.
Evet, gerçekten de Cem Özdemir yetenekli bir politikacı olduğunu kanıtladı. 2008 yılından beri Yeşiller'in Eşbaşkanlığını yapmakta.