Güncelleme Tarihi:
ALMANYA'DA en etkin Türk sivil toplum örgütlenmesi sayılan Almanya Türk Toplumu'nun (TGD), kurucu derneği olan eski adıyla Hamburg Türkiye Göçmenler Birliği, yeni adıyla Hamburg ve çevresi Türk Toplumu'nda 11 yıl başkanlık yaptıktan sonra aktif dernekçiliğe veda eden Nihat Ercan ve 15 yıl Türk Öğretmenler Derneği (TÖDER) başkanlığı yapan eşi Nebahat Ercan, yaptıklarını gönüllü çalışmanın bilançosunu Hürriyet'e değerlendirdiler.
“Özel yaşamdan ödün vermeyi göze alacaksınız”
Hangi motivasyonla bu kadar özel yaşamınızdan ödün vererek
sivil toplum hizmetinde bulundunuz?
Aslında motivasyon çok basit. Toplum için çalışmak, eşit hak mücadelesi vermek. İkimizinde adaletsizliğe, haksızlığa tahammülü yok. Kendimizi bildik, bileli siyasi düşünen kişileriz. Mutlaka içinizde bir ateş olması lazım. Bu ateş olmazsa yapamazsınız. Özel yaşamınızdan ödün vermeyi göze alacaksınız. Öte yandan tüm topluma bir şeyler kazandırma gururu var. Toplumda hoşuma gitmeyen şeyler varsa, bizzat müdahale ederek düzeltme yollarını aramalısınız.
Hiç abartmadan söylüyorum, yönetim kurulu üyesi olarak, ortalama günde 4-5 saat ayırmanız şart. Haftaiçi, hafta sonu, tatil günleri delegeler toplantısı, seminerler, yönetim kurulu toplantısı, temsilciler kurulu toplantıları var. mutlaka özel yaşamınızdan ödün veriyorsunuz. Başkaları dinlenirken, tatil yaparken siz toplantı ve konferanslardasınız. Ama bu göreve soyunurken, bunu biliyordum ve severek yaptım. Çünkü sonuçta bu toplumda yaşayan Türklerin veya tüm göçmenlerin lehine bir şeylerin değişmesinde birilerinin elini taşın altına koyması gerekiyor. Kimse yapmazsa, bir adım ileriye gidemezdik.
Neden bir partiye girerek değilde, sivil toplum örgütlenmesini tercih ettiniz?
Partiye girip siyaset imkanı da vardı, hatta iki partiden teklifte geldi. Ancak parti içinde tüm toplumu kucaklayamazsınız. Parti doktrininin dışına çıkamazsınız. Hak mücadelesi ettiğiniz toplum için etkili olma imkanlarınız sınırlı. Örneğin biz bugün federal veya eyalette bakana, başbakana da hiç çekinmeden bize ters geleni söyleyebiliyoruz. Bunu parti içindeyken yapmanız zor. Sivil toplum örgütlerinin gücü burada. Kimseye eyvallahınız yok, hak mücadelesini verdiğiniz toplum dışında, hiç bir parti veya makama hesap vermeniz gerekmez. Elbette ki partilere girmek, siyaset yapmak yolu da herkese açık. Biz gençleri bu yönde de teşvik ediyoruz. Ama biz sivil toplumu seçtik.
Başlangıç noktası Ramazan Avcı'nın katledilişi
Sayın Nihat bey, Almanya'nın ilk Türk dernekleri çatı kuruluşu olan Türkiye Göçmenler Birliği'ne kuruluşu ve sizin yer almanız nasıl gerçekleşti.
Noel 1985'de Hamburg'da Ramazan Avcı'nın dazlaklar tarafından katledilmesiyle Prof. Dr. Hakkı Keskin'in fikir öncülüğünde farklı siyasi görüşlere sahip göçmen kuruluşları ve derneklerinin ırkçılıkla mücadele için biraya gelip çatı dernek kurma girişimi başlatıldı. O dönemi ele aldığınızda, daha demir perde yıkılmamış, Türkiye'deki tartışmaları Almanya'da sürdüren birbirine zıt olan görüşte insanlar var, dernekler var. Ancak o dönemde yaşanan ırkçılık en azında ortak müşterekte, bu da ırkçılıkla ve eşit hak mücadelesinde biraya gelmemizi zorunlu kılıyordu. Zor alanı başararak sol uç gruplardan, cami çevrelerine uzanan bir yelpazede Türkiye Göçmenler Birliği (TGB) adını verdiğimiz çatı kuruluşu oluşturduk. Bu kolay olmadı. Yerimiz, yurdumuz yok. Toplantılarımızı lokantalarda, kafeteryalarda falan yaptık. Prof. Dr. Hakkı Keskin başkan seçildi. O dönemde ben Türkiye Halkevi derneğinin delegesi olarak kuruluşta yer aldım. Daha sonra kopmalar oldu. Bende Halkevi yönetimiyle anlayış farklılığı yüzünden ters düştüm ve Halkevi'nden ayrıldım. TGB daha sonra adını Almanya Türk Toplumu (TGD) olarak değiştirdi. Keskin'in milletvekili olup Berlin'e gitmesinin ardından, şimdiki başkan Kenan Kolat yönetime gelmesiyle merkezde Hamburg'dan Berlin'e taşındı. Hamburg'daki kurucu dernek adını Hamburg ve çevresi Türk Toplumu (TGH) olarak değiştirerek TGD'nin eyalet şubesi oldu.
11 yıllık başkanlık dönemi
Sizin başkanlık döneminiz nasıl başladı?
Hakkı Keskin, milletvekili olup ayrıldıktan sonra, 1999'da TGH'nin başkanlığına seçildim ve tekrar adaylığımı koymadığım Ocak 2010'a kadar, yani 11 yıl TGH başkanlığını yürüttüm. Kendime ve aileme daha fazla zaman ayırmak, genç nesillerin önünü açmak ve Türkiye'de daha fazla zaman geçirmek için tekrar aday olmadım. TGH yönetimi teveccühü gösterip beni Onursal Başkanlığa seçti.
“Misafir işçilikten” “Almanyalı Türk'e”
İlk kuruluş günlerinden bugüne geldiğinizde ne gibi hedefler koydunuz, hangi alanlarda başarılar sağlandı, nerede daha eksikler var?
Kuruluş amacı ırkçılıkla mücadele ve eşit hak talebi ve bizlerin göçmen olduğunun siyaset ve toplum tarafından kabul edilmesiydi. Düşünün yıl 1985, en ilerici siyasetçiler bile daha bizlere 'misafir işçi', 'yabancı' diyor. Biz o dönemde 'göçmenliği' sivil toplum kuruluşumuzun adına yazdırmışız. Bugün baktığınız zaman en gerici siyasetçi bile Almanya'nın göç ülkesini olduğunu inkar etmiyor. Artık biz buralıyız. Almanyalı Türküz. Almanya'nın göç ülkesi olduğu gerçeğinin kabul edilmesinde TGB'nin, takipçisi TGD'nin rolü çok büyük. Yani ilk ve en büyük başarı bu. Irkçılıkla mücadelede devletin önlemler alması bizlerin talepleriyle alakalı. 1980'den 1990lı yılların ortalarına kadar Almanya'nın çeşitli kentlerinde insanlar sadece Türk oldukları için ırkçı saldırılara uğruyordu. Hamburg'da Avcı, Mölln'de Arslan ve Solingen'de Genç ailesinin acıları sadece bunlara birer örnek. Bugün toplumda ırkçılık yok mu? Elbette var. Ama o dönemdeki açık saldırı boyutta dersek, yalan söylemiş oluruz. Diğer önemli kuruluş nedenimiz olan her alanda eşit hak ve çifte vatandaşlık konusunda, sürekli dile getirmemize rağmen siyaset bizim beklentilerimizin çok gerisinde kaldı. Biz artık bayrağı teslim ettik, diğer arkadaşlarımız bu mücadeleyi devam ettiriyorlar.
“Hamburg'daki başarı tesadüfi değil”
Hamburg'un göç ve uyum konusunda örnek gösterilmesine kendinize pay çıkarıyor musunuz?
Şahıs olarak değil ama TGH ve TÖDER olarak elbette. Bugün Hamburg'da belediye personelinde oranın yüzde 20'ye çıkartılmak istenmesi, eyalet parlamentosunda 6 Türk kökenli vekilin bulunması, Federal Parlamentoda iki Hamburglu Türk kökenli vekilin bulunması tesadüfi değil. Federal Parlamentodaki vekillerden FDPli Serkan Tören (FDP) yönetim kurulu üyemiz. SPDli Aydan Özoğuz TGH'ye bağlı olan Türk Öğrenciler Birliği'nin başkanlığını yapmış isim. Eyalet milletvekillerinden Nebahat Güçlü, yönetim kurulumuzda yer almış isim. Hamburg'un uyum ve göç politikasında eksikleri yok mu? Fazlasıyla var, ama diğer eyaletlerden açık farkla önde. Belediye ve Senato Başkanı CDUlu Ole von Beust, daha yeni çifte vatandaşlıktan yana tavır koydu, parti başkanı Başbakan Angela Merkel'in Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini reddeden açıklamalarına karşı gelen bir isim. Tüm bunlar Hamburg'da TGH sayesinde güçlü bir lobimizin olmasının, sürekli siyasetçileri taleplerimiz konusunda bilgilendirmemizin ve ikna etmemizin sonucudur.
“Devlet yardımı bağımsızlığımıza gölge düşüremez”
Alman devletinin finanse ettiği kurum olmak rahatsız etmedi mi?
Devletin kullandığımız binanın kirasını, kadrolu elemanların maaşları ödemesi kesinlikle bizi bir boyundurluk altına sokmadı. Zaten yönetim fahri çalışanlardan oluşuyor. Ayrıca devletin maddi yardımı bize yapılan bir jest değil ki, bizim hizmet verdiğimiz insanların vergilerinden gelen para. Hiç bir ayrılacak görmedik, kabul etmedik. Başka derneklerin yasal hakları neyse onları aldık, alıyoruz. Devletin maddi yardımı, devlette gördüğümüz eksiklikleri dile getirmemizde kesinlikle çekince yaratmadı. TGD kadar Alman devletini eleştiren kurum belki yoktur. Ama aynı zamanda doğru yapılanı da hangi partiden, iktidardan olursa olsun takdir etmemezlik yapmadık.
“Schill yüzünden istifanın eşiğine geldim”
2001 yılında Hamburg'da CDU-FDP ve aşırı sağ Schill Partisi'nden oluşan eyalet hükümeti göreve geldi. Schill Partisi'nin başkanı Ronald Schill İçişleri Senatörü oldu. TGH prensipleri gereği tüm parti başkanlarını ve göçmen konularıyla alakalı senatörleri ziyaret ediyoruz. Adam İçişleri senatörü ziyaret heyeti hazırlanacak. Ben diğer yönetimdeki arkadaşlara katılmayacağımı söyledim. Çünkü Schill, göçmenlere karşı kışkırtan resmen düşmanlık yapan biri. Ama diğer yandan İçişleri Senatörü olmuş. Sonuçta ben o ziyarete katılmadım ve ilk kez o zaman başkanlıktan istifa etmeyi düşündüm.
“Türklerin uyum sorunu yok”
Nihat bey, Almanya'da göçmenlerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Göçmenler bu toplumun bir parçası. Uyum politikası gerçekten uyuma yönelik olmalı. Asimilasyonu şiddetle reddediyoruz. 'Uyum' adı altında 'asimilasyon' politikası yürütmek, toplumu kutuplaştırmaya götürür ve göçmenlerin kattığı zenginliği yok eder. Bu nedenle göçmenlerin sivil toplum örgütleri de uyumda ısrarcı, ama aynı ısrarla da asimilasyonun karşısında olmalı. Şu gerçeği Alman siyasetçilerin kabul etmesi gerekir; Türklerin artık bir uyum sorunu yoktur. Spordan sanata, edebiyattan iş dünyasına kadar Türkler başarılıdır ve uyumu sağlamıştır. Alman toplumu ile çelişkileri yok. Cımbız ile çekilmiş örneklerle, Türklerin sözde uyumsuzluğa göstermek gibi bir çabaya girmek abesle iştigaldir, Türkleri siyaset malzemesi yapmak, aşırı sağda oy arayışına girmektir.
“Anadilin önemi kavrandı”
Nebahat hanım, Türk öğretmenlerin örgütlenmesine neden gerek duyuldu?
TÖDER 1992'de kuruldu. Ondan önce Türk öğretmenler Bilim ve Eğitim Sendikası GEW içinde aktif idi. Çok kez GEW'de taleplerimizi dile getirdik. Aynı işi yapmamıza rağmen Alman meslektaşlarımızın aldığı ücretin ancak yarısını aldığımızı, anadil dersleri ve daha fazla göçmen kökenli öğretmen görevlendirme taleplerimizi çok kez GEW'ye sunduk. Bundan daha önemlisi ders malzemesi sorunuydu. Yani çocuklarımızı dillerini öğretmemiz için gerekli kitaplar, malzemeler çok yetersizdi. Bu konu da da GEW'den destek istedik. Ne yazık ki hiç dikkate alınmadı. Samimi davranılmadı. Bu da TÖDER'i kurmamızda önemli bir neden oldu. Bugün derste kullanılacak kitapların içeriğinden, anadil derslerine kadar bir çok konuda büyük yol aldık. Bu da örgütlü olmamız sayesinde oldu.
Nedir anadil konusunda sağladığınız başarılar?
Bizim için en önemlisi anadil eğitiminin önemini Alman meslektaşlarımıza kabul ettirmek oldu. Daha önce 'çocukların Almanca'yı iyi öğrenmeleri için anadil eğitimine ihtiyacı yok diyen meslektaşlarımız ve dil bilimcileri bugün 'anadilini bilmeyen yabancı dili de öğrenemez' gerçeğine ikna oldu.
Ancak anadil eğitimi halen istediğimiz seviyede değil. Türkçe'nin yabancı dil olarak değil, anadil olarak okutulması gerekli. Bu yöndeki mücadeleyi TÖDER'deki arkadaşların sürdürecektir.