Türk kadını zavallı değil

Güncelleme Tarihi:

Türk kadını zavallı değil
Oluşturulma Tarihi: Haziran 27, 2010 15:02

Berlin doğumlu Melda Akbaş, 19 yaşında. Hayatından belli kesitleri anlattığı, “İstediğim gibi-Cami ile mini etek arasındaki hayatım” adlı kitabı Almanya'nın önde elen yayınevlerinden olan Bertelsman yayanıevinden piyasaya çıktı.

Haberin Devamı

-Melda Akbaş kimdir?
19 yaşındayım. Daha yeni Abitur (Lise bitirme) sınavlarını bitirdim. Üniversiteye gitmeye hazırlanıyorum.

-Hangi bölümü okumak istiyorsun?
Henüz tam kesin olarak bilmiyorum ama hukukla ilgili bir dal olacak. Uluslararası hukuk, felsefe gibi konular ilgimi çekiyor.

-Hukuk okumak istemenin sebebi var mı?
Gelecek için çok iyi bir temel diye düşünüyorum. Çünkü politikayla ilgili çalışmak istiyorum. Avrupa çapında uluslararası alanlarda çalışmak istiyorum. Bütün bunlar için hukuk temel olacaktır diye düşünüyorum.

-Politikaya da ilgi duyuyorsun. Peki aktif siyasette misin? Yani bir partiye üyeliğin falan var mı?
Hiç bir partiye üye değilim. Üye olursan partinin düşüncesini, ideolojisini yansıtman gerekiyor. Ben de onu yapmak istemiyorum.

Haberin Devamı

-Geçen haftalarda kitabını bir siyasetçiyle tanıttın. Yeşiller eş Başkanı Cem Özdemir'le birlikte...Türk kökenli bir parti başkanı olarak Cem Özdemir'i nasıl buluyorsun?
İnsan olarak bir kere çok sempatik birisi. Doğru söyledikleri konular var. Tabi ki çok büyük tecrübesi de var. Ama yine de Cem Özdemir diye Yeşiller'e gitmem gerekmiyor.

-Çok diplomatik bir cevap oldu...Peki ailenin hikayesi nedir?

Bir abim var. Benden 5 yaş büyük. Annem ve babam ise 15 yaşlarındayken Berlin'e gelmişler. Burada okula gittiler. Annem pedagojik koordinatör olarak çalışıyor. Babam ise gastronomi sektöründe.

-Sivil toplum örgütlerinde görev aldın mı?
Şu anda Almanya Türk Toplumu (ATT) bünyesinde kurulan Young Voice derneğine üye oldum. ATT'nin Genç Sesi adlı yeni bir dernek. Ben de sadece üyesiyim. Herhangi bir görevim yok. Vaktim de yok zaten. Daha iyi yapan arkadaşlar da var. Çok çalışkan, işi iyi bilen arkadaşlar aktif olarak çalışıyor. Ancak ilk proje olarak gençlik yaz festivali düzenleyeceğiz

-Kitap yazmak nereden aklına geldi?
Durduk yerden gelmedi tabi. Birden kitap yazayım demedim. Önceden ATT'de çalıştığım bir projede bu tür konular üzerinde angaje olmaya başlamıştım. Göçmenlik sorunları üzerine. Kitap benim düşüncelerimi, yaşadıklarımı, gördüklerimi dile getirebilmek için platform sundu. Kitapla birlikte bunları aktarma şansım vardı.

-Yayınevi mi seni buldu yoksa sen mi yayınevine gittin?
Yayınevi beni buldu. Ajansım üzerinden. Projeyi yaptığım ajans, proje üzerinde çalışırken bana kitap yazma teklif etti. 10 sayfalık bir özet gönderdim, beğenildi ve böyle başladık.

-Kitabın ilginç bir ismi var. „Mini etek ve cami arasındaki hayatım“. Kimin önerisiydi bu senin mi yoksa yayıncının mı?
Hiç birimizin. Zaten kitabın asıl adı, „isteğim gibi“. Ancak kitabın başlığı anlatılmak isteneni o kadar vurgulamıyordu. Daha somut bir şey bulmak gerekiyordu. Sonuçta alt başlık cami ile mini etek arasında oldu. Tabi ki alt başlık üzerine çok negatif düşünceler de oldu. Ama sonuçta başlık. Aslında anlatılmak istenen hiç birisini, yani ne camiyi ne mini eteği kötülüyor, ne de iyi gösteriyor. Sadece ikisinin arasında yerde durduğumu söylemeye çalışıyor. O çok önemli. Onu unutmamak gerekiyor. Çünkü orada cami iyi mini etek kötüdür veya tersi denmiyor.

-Bu kitapta neler anlatıyorsun?
Asıl tema olarak benim hayatım. Sonra ailem, okuldaki başarılarımın nedenleri, anne ve babamın beni desteklediği, yaptığım projeler, göçmenlerin sorunları, Almanların önyargıları ama aynı zamanda göçmenlerin de önyargıları, okullarda öğretmenlerin doğru dürüst yardımcı olmadığı gibi konular. Tabi benim tecrübelerimle de ilgili konuları anlatıyorum. Hissettiklerimi anlatıyorum

Haberin Devamı

-Peki hiç dışlandığını hissettiğin oldu mu?
Neredeyse her gün direkt ya da endirekt bir durumla karşılaşıyorsun. Kitapta da yazdığım gibi, en güzel örnek tabi ki Almanca bilip bilmediğim sorusuyla karşılaşmam. Türkler Almanca'yı öğrenmiyor gibi düşünceler beni sinirlendiriyor.

-Kitabın bu kadar ilgi çekeceğini tahmin etmiş miydin?
Biraz tahmin etmiştim ama tahmin etmekle yaşamak arasında fark var. Açıkçası bu kadar ilgi göreceği de tahminim ötesindeydi. Ne kadar hazırlıklı olursam olayım bir anda sürpriz oldu.

-Bundan sonra ikinci kitabı yazmayı düşünüyor musun?
Öncelikle ilk kitabı bir hazmetmek istiyorum. Şimdi okuma etkinliklerine davetliyim. Almanya'yı çok gezeceğim ama ileride belki ikinci bir kitap yazarım. Ama şimdiden bilemiyorum. Avusturya ve Danimarka da bile kitap okum etkinliğine davetliyim.

-Dussmann Kültür Evi'nde yapılan kitap tanımına ilgi çok büyüktü. Salona insanlar sığmadı ve bir çok kişi geri çevrildi. Sence bu kadar ilginin sebebi ne?
Herhalde herkesin zannettiği gibi bir göçmen olmadığım için ilgi büyük oldu. Hem çok Alman gibi duruyorum ama aynı zamanda Türk kültürüne de çok yakınım. Ailemin arkamda durması Almanlara herhalde çok şaşırtıcı geliyor. Tabi ki bu kadar genç olarak böyle bir şeyler yazmam da ilgi çekti. Henüz okulunu bitirmemiş bir genç kızın yazması ilgi çekti diye düşünüyorum.

-Kitabınla ilgili bazı medyada cinsellikle ilgili yazdıkların ön plana çıktı. Bu durum seni rahatsız etti mi?
Tabi ki rahatsız edici oluyor. Aslında o bölümler kitapta ön planda değil. Ama yapabileceğim bir şey yok. Kimseyi kötülemiyorum sonuçta benim yazdıklarım yayınlandı. Bazıları yanlış anlaşılma oldu. Bazıları 'Türk kızı sadece o konular üzerine mi yazdı' diye düşündü. Tabi başlığın da 'Mini etek ve cami arasındaki hayatım' olunca dikkat çekti. Ancak kitabı okuyan kişi, konunun tamamen başka bir düşünceyle yazıldığını anlıyor.

-Ailenin tepkisi ne oldu peki?
Annem ve babam hep arkamda durdu. Ama kitap onlar için de kolay olmadı. Annem benimle kitap üzerine konuştu. Zorlandılar açıkçası.

-Kitap yazarken destek aldığın birileri oldu mu?
Yayınevinin görevlendirdiği editörüm vardı. Yanlış veya eksiklerim olduğunda uyarıldım. Yardım bu şekilde oldu. Ama içeriğiyle ilgili kimseden yardım almadım. Zaten kendi hayatımı anlatıyorum. Danışılması gerekmiyor.

-Yazdıklarını ailene kitap yayınlanmadan önceden okutmuş muydun?
Hayır. Hiç kimseye okutmadım. Arkadaşlarıma bile. Herkes merak etti tabi ne yazıyorum diye. Kitap tamamlandıktan sonra ilk okuyan abim oldu.

-Abinin tepkisi nasıl oldu peki?
Abim çok sert biri değildir. Çok anlayışlıdır. Beğendi.

- “Sert bir abi değil” dediğin için aklıma geldi. Medyada göçmen kızları sürekli bir şekilde abi ve babalarından baskı gördükleriyle ilgili haberler çıkıyor. Türk kadını genelde “Zorla evlilikler ve namus cinayetleri”yle gündeme geliyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Ben bunları duyduğum zaman çok gıcık oluyorum Alman gazeteciler de bana “Hiç korkmadın mı seni öldürürler” diye soruyor. Niye öldürsünler. Bu tür olaylar binde bir olur. Alman toplumunda da karısını kızlarını çocuklarını öldürenler oluyor. Gerekçesi farklı olsa bile. Ancak bizdeki olay medya tarafından abartılıyor. Öyle şeyleri de duymak isteyenler de var. Tabi o yönden istediklerini vermeyince örneğin ben 'annem ve babam her zaman beni destekledi ve arkamda durdular' deyince şaşırıyorlar. Ben buna kızıyorum. Tabi ki böyle zorla evlilik ve namus cinayetleri de var. O kadınları, kızları korumak gerekiyor, yardım etmek gerekiyor. Ancak her Türk kızına zorla evlendirilmiş, zavallı kız gözüyle bakılması yanlış.

-Almanya'daki Türk gençlerinin sorunları neler? Kendilerini yalnız bırakılmış gibi mi hissediyorlar?
Yalnız bırakılmış değil ama zor şartlarda okuyorlar. Daha zor şartlarda iş buluyorlar. Bu kesin. Kızların kızdığı konu zorla evlilik ve İslam konuları. Bu konularda Alman toplumunun yaklaşımına çok kızıyorlar. Örneğin başörtülü arkadaşlarıma, 'annen baban başını zorla mı kapattı' diye soruyorlar. Onlar da kendilerine haksızlık yapıldığını düşünüyor. Ben de zorla başımı açmadım kimse bunu sormuyor. Ama en önemlisi siyaset gençleri ihmal ediyor. Ve aileler de çocuklarına nasıl yardım edeceklerini bilmiyorlar. Yani iki taraftan da sorunlar yaşıyorlar. O sorunlardan dolayı Alman gençlerine göre daha zor şartları bulunuyor.

-Peki sana göre çözüm nedir?
Benim gibi gençler seslerini yükseltmeli. Çalışkan olmalıyız. Siyasetle, bilimle, ekonomiyle ilgilendikçe, kısaca toplumunu içinde her alanda yer aldıkça sorunlar azalacaktır.

-Burada yetişmiş bazı Türk gençlerinde, son zamanlarda Türkiye'ye döneme sevdası başladı. Senin çevrende de var mı? Onlar hakkında ne düşünüyorsun?
Benim çevremde dönmeyi düşünen yok. Ama gençler iki gruba ayrılıyor. Gerçekten gitmek isteyenler ve gideceğini söyleyenler. Gerçekten gitmek isteyenler gitsinler, neden olmasın. Aynı zamanda Türkiye'den de gelmek isteyenler var. Burada rahat olmayan tabi ki gidebilir. Ama söyleyenler aslında Türkiye'de hayatın nasıl olduğunu bilmeyenler. Oradaki şartların değişik olduğunu her zaman tatil gibi olmayacağını bilmeyenler. Buradaki sorunlarla alakalı olarak gitmek istediklerini söylüyorlar. Sonuçta İspanya'ya veya ABD'ye giden Almanlar da var.

-Özel hayatında neler yapıyorsun. Ne tür müzik dinlersin mesela?
Hür türlü müziği dinliyorum. Klasik müzikten rock'a kadar. Ben müzikte sözlere dikkat ediyorum. Sözleri iyi olan anlamlı olan müzikleri dinliyorum.

-Türk müziği de dinliyor musun?
Arasıra dinliyorum ama yenilerini bilmiyorum. Mesela hala Tarkan'ı dinliyorum. Çocukluğumdan kalma bir nostalji

-Gelecek planların var mı?
Bu yıl bir yıllığına ara vermek istiyorum. Üniversite öncesi biraz dinlenmek istiyorum. Ayrıca kitabın okumalarına katılacağım. Sonra İngiltere'ye gitme düşüncelerim var. 3 aylığına. Onun dışında bir yıl sonra üniversiteye başlamak istiyorum. Kitap okuma etkinlikleri çok yoğun olacak. Şimdiden yoğun olacağımı ve özellikle ailemi özleyeceğimi biliyorum.

-Kitapla ilgili olarak Türklerle Almanlardan gelen tepkiler farklı mıydı?
Evet farklıydı. Türklerden gelenler genelde negatif tepkilerdi. Kitabı okumadan, sadece medyadan okuduklarıyla fikirlerini oluşturmuşlar. Facebook üzerinden küfür edenler de oldu. Sonuçta yapacak bir şey şok.

-Peki sen kitap okur musun?
Çok severek hem de. Şimdi İngilizce bir kitap okuyorum. İngiliz bir yazar göçmen sorunları üzerine yazmış. Çok farklı türleri okuyorum, hem biyografi hem de roman. Bundan sonra Atatürk'ün bir biyografisini okuyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!