Güncelleme Tarihi:
NÜRNBERG sizi heyecan içinde bekledi. Sağlık sorunlarınıza rağmen geldiniz ve hayranlarınızı sevindirdiniz... Ayrıca festivalde ’Ömür Boyu Onur Ödülü’’ne layık görüldünüz. Neler söylemek istersiniz?
Ülkeler arasındaki iletişim ve yakınlaşma için en önemli köprü; kültür ve sanattır. Bunların içinde en büyük kitlelere ulaşan da sinemadır. Bu öyle bir büyüdür ki dili evrenseldir!.. Gönüllere dokunan filmler yaparsanız, Eskimo da Afrikalı da aynı duygularla izler...
Bizim Almanya ile ilişkimiz tarihin her döneminde çok önemli olmuştur. Yurt dışındaki en büyük Türk nüfusunun olduğu bu güzel ülkede ‘Onur Ödülü’ almak, dünyaca ünlü sinemacılarımızın Cannes Festivali, Berlin Film Festivali gibi en büyük festivallerden, en büyük ödülleri alan, hayranlıkla alkışladığım arkadaşlarımla birlikte almak ödülün ismi gibi onur verdi bana...
Evet, sağlık sorunlarıma rağmen geldim ama iyi ki gelmişim... Festivalde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
BİZ AİLEDEN BİRİ GİBİYDİK
1970 ve 80’li yıllara damga vuran onlarca filmde başrol oynadınız. Genel olarak Yeşilçam diye tabir edilen o dönem ile şimdiki Türk sineması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eskiden bir avuç isimlerdik... Ayrıca şimdiki gibi çok çeşitli mecralar olmadığı için seyircide bir nevi tiryakiliğe neden olup bir süre sonra aileden biri gibi olurduk.
Televizyon bile yoktu ve bizi insan hallerimizle, normal sesimiz ve günlük konuşma şeklimizle görmedikleri için insan üstü varlıklar gibi görüp ve ikonlaştırmaya vardırıyorlardı diye düşünüyorum. Bu gizem ve ulaşamazlıkla güce ve paraya tapılmadığı bir dönemi düşünün...
TELEVİZYON BÜYÜYÜ BOZDU
Bir nevi masumiyet yılları gibi..
Büyük aşkları, romantizmi, fakir de olsa satın alınamayacak gururu, mahalle dayanışmasını, sevginin gücünü, çile çekmeyi, eski İstanbul’un güzelliğini hep bizimle yaşar ve dertlerinden uzaklaşıp başka boyuta geçerlerdi. Türk halkının rüyalarını, meslek ve eş seçimlerini, isimlerini, hayallerini, umutlarını hatta tüm hayatlarını etkiliyorduk. Televizyonun gelişiyle bütün büyü bozuldu. Yavaş yavaş insanlar gerçek, sıradan insanlarla karşılaşmaya başladılar. Yine de değerli sembollerin simgesi olduk bir neslin hayatında. Yüreklerine böyle değdik.
Bugünle kıyaslamak gerekirse bizim dönemimizde filmlerimiz ancak komşu ülkelere satılabilirdi. Ama şimdi bütün dünyada, festivallerde en büyük ödülleri alan, filmleri yapan ve satan, yeni bir sinema dünyamız var. Dünya çapında takdir edilecek çok sayıda oyuncularımız, yönetmenlerimiz var. Bizim dönemimizden çok daha ileri bir sinema var.
BU BAŞARIDA BİZİM DE PAYIMIZ VAR
Tüm dünyada ilgi gören Türk dizileri hakkındaki neler düşünüyorsunuz?
Amerika’dan sonra en çok dizi gösterilen, yapılan ülke Türkiye. Dizilerimiz gösterildiği tüm ülkelerde rekorlar kırıyor ve ülkemiz tanıtımına, turizme katkı sunuyor. En başarılı sektörlerin başında. Bir dönem Brezilya dizileri çok ilgi görürdü Türkiye’de. Ben o yıllarda katıldığım bütün programlarda Türkiye’nin yakın gelecek dünyaya dizi satacağını iddia ettim. Ve bu iddiamı senelerce inatla tekrarladım. Çünkü Yeşilçam gibi bir miras var ülkemizde.
Duygu yoğunluğu ve başa gelecek her türlü acı, tatlı, ilginç her türlü olay çeşitliliğiyle izleyiciyi etkilemeyi, inandırmayı en iyi Yeşilçam filmleri bilir.
Bugün Amerika dahil bizden dizi istiyor. Bu başarıda Yeşilçam dönemi olarak bizim de payımız olduğunu düşünüyorum...
KALBE DEĞİL YÜREKLERE DOKUNAN FİLMLER YAPIN
Yeni nesil sinemacılara mesaj vermek isteseniz, bu ne olurdu?
Yönetmen olmayı düşünenler Nuri Bilge Ceylan gibi, Fatih Akın gibi gibi hem akla, hem de duygulara hitap eden filmler yapmalı. Kalbe değil yüreklere dokunan filmler dünyanın her yerinde izlenir. Benzemek değil, özgün olmaya çalışın. Ne kadar bizden hikayeler kurgularsanız o kadar dikkat çeker, beğenilirsiniz... İran Sineması veya Hint Sineması’ndan hiçbir eksiğimiz yok! Sinemayı seven herkesi ayakta alkışlıyor, sevgi ve saygıyla selamlıyorum...