Ahmet KÜLAHÇI / Fotoğraf: ABACAPRESS.COM
Oluşturulma Tarihi: Haziran 20, 2020 13:30
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, 2016 yılında yapılan seçimleri ‘Önce Amerika’ (First Amerika) sloganıyla kazandı. Göreve başlar başlamaz da hem dış politikada hem de enerji politikasında hedefin ‘First America’ olduğunu ilan etti. “Biz dünyada başkalarıyla ilgilenmek yerine, önce kendi ülkemizle ilgileneceğiz” diyerek hedef belirledi.
NİTEKİM aradan çok zaman geçmeden önüne gelene meydan okumaya başladı.
Önce Çin’e ‘ticaret savaşı’ başlattı.
Çin’den ithal edilecek ürünlerin ‘gümrük vergisi cezası’nı artırdı.
Tabii Çin de hemen Amerikan ürünlerine gümrük vergisi artışıyla karşılık verdi.
Ancak bu uygulamadan iki tarafın da büyük ölçüde kaybı olduğu ortaya çıkınca, Trump geri adım atmak zorunda kaldı.
Meksikalılar ile diğer Latin Amerika üzerinden gelerek Meksika sınırından ABD’ye kaçak girenlerin sayısının artması üzerine,
Donald Trump ‘duvar örülmesi’ için harekete geçti.
İki ülke arasındaki sınırlara on binlerce Amerikan askeri yerleştirdi.
Yeteri kadar para bulamadığı için istediği uzunlukta duvar ördüremedi, ama kaçak gelenlerin sayısını azaltmayı başardı.
Uzun vadeli politikalar üretmek yerine Twitter üzerinden aklına o anda geldiği gibi politik kararlar alan Donald Trump, Avrupa Birliği’ne (AB) de ‘ticaret savaşı’ açtı.
Özellikle de bugünden yarına gümrük vergisini çelik için yüzde 25, alüminyum için de yüzde 10 artırdı.
Şarap ve peynire bile ‘vergi cezası’ getirdi.
Tabii böyle bir uygulamadan başta Almanya olmak üzere birçok AB ülkesi olumsuz yönde etkilendi.
Haklı olarak AB ülkeleri de sessiz kalmadı.
AB de ABD’den ithal edilecek çeşitli ürünlere dönük gümrük vergisini artırdı.
Amerikan şirketlerin isyan etmesi üzerine Trump, AB ile masaya oturup geri adım atmak zorunda kaldı.
İran ile Uluslararası Nükleer Antlaşması’nı sonlandıran Donald Trump, diğer ülkelere de ‘yaptırım tehdidinde’ bulundu.
İran ile ticari ilişkilerini sürdüren ülkelere ve şirketlere yaptırımlar uygulayacağını ilan etti.
Hata bazı şirketlerin yöneticilerini ABD’ye sokmadı.
ABD’deki mal varlıklarına ve paralarına el koydu.
*
Koltuğunu koruyabilmek için Trump, son dönemlerde kafayı Almanya’ya taktı.
Almanya’nın NATO’ya yeteri kadar parasal katkıda bulunmadığını yineleyip duruyor.
NATO Sözleşmesi’ne göre üye ülkelerin Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMG) yüzde 2’si oranında ödeme yapması gerektiğini hatırlatıp, Almanya’ya yaptırım uygulanması tehdidinde bulunuyor.
Evet...
Almanya şu anda
GSMH’nin yüzde 2’si değil yüzde 1.38’i oranında NATO’ya katkıda bulunmaktadır.
2024 yılına kadar da bunu yüzde 2’ye yükselteceği sözü vermektedir.
Donald Trump ise “Derhal” demektedir.
Hatta ABD’nin NATO’yu terk edeceği tehdidinde bile bulunmaktadır.
Ama bu tehdit tamamen havada kalmaktadır.
Zira ABD, gücünün önemli bir bölümünü NATO’dan almaktadır.
Donald Trump, Almanya’nın Rusya’dan doğal gaz almasına da karşıdır.
Almanya ile Rusya arasında ‘Nordstream 2’ (Kuzey Akımı 2) adıyla tanınan doğal gaz boru hattının yapımına katkıda bulunan şirketlere yaptırım uygulayacakları tehdidinde bulunmaktadır.
Gerekçe de “Avrupa, Rus enerjisine bağımlı olacaktır”.
İşte bu yüzden bazı şirketler Rusya ile iş birliğini durdurdu bile.
Ama Rusya’nın lideri Vladimir Putin, 2 bin 100 km. uzunluğundaki doğal gaz boru hattının denizdeki geri kalan 150 km’lik bölümünü tüm yaptırımlara rağmen bitirmeye kararlıdır.
Almanya Başbakanı Angela Merkel de, Trump’ın yaptırım tehditlerine kulak asmayıp Kuzey Akımı 2’nin devreye girmesini beklemektedir.
Ama burada anlamakta güçlük çekilen bir doğru vardır.
O da Donald Trump’ın ülkesi ABD’nin geçen yıl Kanada’dan sonra en fazla petrolü, hatta doğal gazı Rusya’dan satın almasıdır.
Hem de milyarlarca dolar ödeyerek.
İşte bu mantığı, daha doğrusu mantıksızlığı anlamak mümkün değildir.
Sen petrol alırken Rusya’ya bağımlı değilsin, ama Almanlar doğal gaz alırken Rusya’ya enerji bağımlısı.
Pes doğrusu.