Güncelleme Tarihi:
AŞK ve Gurur, Benim Hala Umudum Var, Galip Derviş, Gözetleme Kulesi, Saklı Hayatlar, Gönülçelen ve Gümüş ile film ve dizi izleyicilerinin de yakından tanıdığı Laçin Ceylan, “Ciddi bir dikkatle ne zaman bir oyun izledik? Yoksa iki dakikada bir onlarla mı meşgulüz?“ diye sordu. Oyuncunun rolünden de önce anlatacağı konuya heyecan duyması gerektiğini aktaran Ceylan, şöyle dedi:
“Tiyatro insanı anlatmaksa, onun karanlık noktalarına, çelişkilerine eğrisine doğrusuna girmekse çok büyük bir tehlike altındayız. İletişim araçlarının elinde oyuncak olmuşuz. Tiyatro insanı dinlemek, anlamak. Kendini bulmak, fark edemediklerini yakalamak, bir düşünceyi masaya yatırmak. İletişiyor muyuz? Bir yerlere orada olduğumuzu belirtmek için selfie çekmek üzere gidiyoruz. İnsan öğesi yitmiş durumda. Temas azaldıysa, insani özelliğimiz kaybolduysa. Ciddi bir dikkatle ne zaman bir oyun izledik? Yoksa iki dakikada bir onlarla mı meşgulüz? Ciddi bir savaşın ortasındayız. Tiyatro insanı, insan olarak hatırlamaya dair bir yer. En önemli kurtuluş noktalarımızdan biri tiyatro diyecek kadar iddia ediyorum. Türkiye’de tiyatrolar seyirciyi çekebilmek için popülizme odaklı işler yapmaya başladı. Tiyatro, televizyonlarla yarıştığı zaman içtenliğini kaybeder.”
Türk tiyatrosunun duayenlerinden Tamer Levent, elli yılda yetmiş kadar tiyatro oyununda sahne aldığını belirterek, “Tiyatro eğer insanlarda empati kurma ve kendileriyle yüzleşme özelliğini bir tarafa bırakırsak, nedir sanat? Hazırlıklar mı ortaya çıkan durum mu sanat? Heykel, edebiyat, fotoğraf belki de yemek pişirme alanları mı yoksa bunlara süreç mi? Sanat insanları kendini anlamada son derecede etkili olur. Toplum daha kaliteli yaşamı tercih ediyor mu sormak lazım. Afife Jale, polis dayağıyla sahneden indirilmişti” dedi.
Alman tiyatrocu Michael Quast, tiyatroyu toplumsal mücadelenin verildiği ortam olarak niteledi. Almanya’da tiyatronun sinema ve televizyonlarda oluşturulan estetik nedeniyle çıkmaz sokakta olduğu yönünde düşünceler olduğunu kaydeden Quast, “Ancak sanatı birebir yaşamak isteyenler, oyunları izlemenin daha heyecanlı olduğunu düşünenler için Almanya’da tiyatro rönesansını yaşıyor” diye konuştu.
Celal Kadri Kınıoğlu, ailesinin isteğiyle başladığı makine mühendisliği eğitimini son sınıfta bırakıp konservatuara başladığını belirterek “Baskıcı ailelerde bir kez devrim yapılır. O da babaya karşı olur. Türkiye’de Almanların kurduğu bu kültürün üzerinde bütün klasik değerleri temsil etmek için kendimizi yetiştirmeye başlıyoruz. Bizim yetişmemizde Alman felsefesinin, edebiyatının, düşüncesinin çok büyük önemi vardır. Biz Devlet Tiyatroları olarak geldiğimizde, “Aptal bir televizyon komedisi değil yaptığımız, geri zekalıca uzatılan, insanların duygularını sömürmek için yapılan o televizyon çöplüğünden bir şeyler değil, eğitimimize layık olan bir estetikle her yıl büyük yazarları getireceğiz. Aldığımız eğitime layık olup olmadığımızı alkışlarınızdan anlayacağız” dedi.
Kubilay Farslıoğlu, konuşmasında dünyada pek çok insanın kralı, sarayı tanımadan bunlarla ilgili güzel masallar anlattığına dikkat çekerek “Bizler de güzel anlatıcı olmaya çalışıyoruz” ifadesini kullandı.