Güncelleme Tarihi:
NUMAN Acar’ın hayatı, Amerika yapımı Homeland dizisinden gelen teklifle bir gecede değişti. Dizideki Hakkani adlı bir El Kaide teröristini canlandırdı. Dizinin yeni bölümünün çekimleri için Fas’a uçacak olan Numan Acar’la Berlinale’de görüştük. Acar 1974’te Gümüşhane Kelkit’e bağlı Kozoğlu köyünde doğdu. 8 yaşına kadar Erzincan’da yaşadı. Sonra Almanya’ya ailesinin yanına geldi. Almanya’da Wiesbaden FC Nord ve SKG Karadeniz takımlarında futbol oynadı. Duvarcılık mesleği öğrendi. Sonra liseyi bitirdi. Ardından Wiesbaden Üniversitesi’nde inşaat mühendisliğini başarıyla bitirdi. Öğrenimi sırasında tiyatro oyunculuğuna başladı. İlk oyunculuğa John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar eserindeki bir rolüyle başlangıç yaptı. 2002’de profesyonel oyunculuk hayatı başladı.
Öykünüze baktığımızda hep yukarıya doğru bir tırmanış var. Nedir bunun sırrı?
2002’ye kadar bir başarı yoktu. Sadece arayış vardı. Aslında insan hayatında birçok şey tesadüflerle oluşuyor. Türkiye’de tatildeydik. Sanıyorum 1992 yılı. Ortaokulu bitirmiştim. Tatilden döndükten sonra babam, meslek olarak ne yapacağımı sordu. ‘Neden acele ediyorsun, stres yapma’ dedim. Amcam, babam tüm aile inşaatçıdır. Amcam beni sabah saat 08.00’de eski çalıştığı inşaat şirketine götürdü. Karnemi yanıma aldım. İnsan kaynakları müdürüne gittik. “Schneider Bey, bu benim yeğen. Meslek eğitimi yapması gerek” dedi. Schneider karnemi alıp baktı. ‘Tamam, yarın gel başla’ dedi. Duvarcılık meslek öğrenimi böyle başladı. O an bir karar veriyorsun. O seni bir yerlere götürüyor. İnşaat mühendisi olmaya böyle temel attım. 2002, 2003 sürecinde benim için en önemli olan şu soruyu sormaktı: Olmak istediğim insan kendi motivasyonum mu yoksa başkalarının beklentisi mi? Derinlerimde uyuyan bir maceracı çocuk vardı. Geleceğimi kendim çizmek istedim ve oyuncu oldum.
İLK ROLÜNDE MEKSİKALI OLDU
İlk sahneye çıkışınız nasıl oldu?
Üniversiteye giderken hep küçük bir tiyatro binasının önünden geçiyordum. Eğer içeride ışık görürsem, girip nasıl oyuncu olunur soracaktım. Bir yıl boyunca hiç ışık yanmadı. Ama hep tiyatro yazısı duruyordu. Bir gece baktım ışık var. Hemen içeri daldım ve ‘ben de oynamak istiyorum’ dedim. Bana baktılar. Bir hafta sonra provaya gelmemi istediler. Steinbeck’in ‘Fareler ve İnsanlar’ adlı eserini tiyatroyaya uyarlayacaklardı. Romanda siyahi bir karakter var. 1920’lerde Amerika’da geçiyor öykü. Romandaki siyahi karakter Meksikalı oldu ve beni Meksikalı yaptılar. böyle başladı oyunculuk. Doğru zamanda doğru yerde olmak gibi bir şey.
Zamanlama önemli ama yetenek de önemli değil mi?
Meyve yemek için beklemek gerek. Ben 15 yıl mücadele verdim, uluslararası bir filmde oynamak için. 15 yıl bir şeyi beklemek ve bu süreç içinde pişmek. 2002 ve 2003 yıllarında büyük bir teklif gelsi, belki de başaramayacaktım ve başlarken bitecekti hayallerim. Zamanla evet çok önemli. Ancak yetenek ve şans da gerekiyor.
SAVAŞI KAZANMAK
Brecht ‘Savaşan kaybedebilir ama savaşmayan hepten kaybetmiştir’ der. O zaman siz savaşı kazandınız sanırım?
Doğru, ben Almanya’da oyuncu olmak için çok savaştım. Sonra Türkiye’de bu mücadeleyi sürdürdüm ve sonra şunun farkına vardım. Bazı savaşlar beklemekle kazanılır. Beklemenin bir tepki olduğunu, kendi yeteneklerimi yönlendirdiğim an farkına vardım ve başarılı adımlar atmaya başladım.
Sinemaya nasıl başlandınız?
Magnolia veya The Faal bir de İl Postillo filmleri beni çok etkiledi. Bu güzel sanatın ve eserlerin bir parçası olmak istedim. Oynadıkça içindeki fidan güle dönüyor, daha farklı renkler alıyor. Başlangıçta bulunduğum yerde kendimi göstermeye çalıştım. Ama sonra bulunduğun yer önemli değil, senin pazarın nerede, insanlar nerede seni arıyor? Bunun peşinden gitmeye başladım. Uluslararası festivallere giderek sektördeki insanlarla tanıştım. O dünyaya girmeye başladım.
FOTOĞRAF ÇEKİLİRKEN ‘SERT DUR’ DİYORLAR
Homeland dizisindeki terörist rolü beklediğin ünü getirdi. Ama insan sana bakınca, ‘Karıncayı bile incitemeyecek biri gibi’ diye düşünüyor. Görüntü insanı yanıltıyor mu?
Sen bana Numan olarak bakıyorsun. Film ise bir karakterin canlandırılması elbette. Bazen fotoğraf çektiriken ‘sert dur’ diyenler oluyor.
Bir de sadece kötü bir insan yok. Hiçbir insan sadece kötü değil. Karakterim amacına ulaşmak için herşeyi yapıyor. Özgür bir ülke istiyor. Ödediği bedeli çok küçük, kendini ise haklı görüyor. Bana ‘Sen kötü adamı oynuyorsun’ diyorlar. Onlara ‘Hayır ben iyi adamı oynuyorum’ diyorum. Çünkü o karakter, iyi bir şey için mücadele ettiğini düşünüyor.
Kötü olduğunu da seyirciye hissettirmen lazım ama.
Elbette. Gerçek ve inandırıcı olmalı. Kameralar yalan söylemez. Dizide Hakkani karakterine geri dönmeleri benim için de sürpriz oldu. Ama çok sevindim.
BERLİNALE DÜNYA SİNEMASINI BERLİN’E TAŞIYOR
Hakkani rolüne nasıl hazırlandın?
Daha çok özellikle YouTube’da belgeseller izledim. Afganistan üzerine. Türkçe, ingilizce, Almanca Afganistan’ı ve insanlarını doğal yansıtan belgeseller. Yüzde 80’i belgesel izleyerek hazırlandım diyebilirim. Çekimlere gittiğim zaman oynayacağım kişinin kötü karakter olduğunu anladım. Senaryolar geldikçe, yavaş yavaş karakteri oturttum.
Çekimler ne zaman başlıyor?
Bu hafta başlıyor ve ağustos ayına kadar sürecek.
Hangi ülkelerde çekilecek?
Fas ve Amerika’da. Berlinale’den hemen Fas’a gideceğim
Berlinale ne anlama geliyor senin için?
Berlinale dünyanın önde gelen yönetmenleri, oyuncularının biraraya geldiği, buluştuğu, sinema üzerine fikir alışverişinde bulunduğu bir yer. Seyirciler ise başka ülkelerdeki hayatı, insanları, sorunları öğreniyor. Dünya sinemayla Berlin’e taşınıyor.
HAVVA ANAN DÜNKÜ ÇOCUK SAYILIR ANADOLUYUM BEN!
Sevdiğin Türk ya da Alman isimler var mı?
Goethe elbetteki. Sonra “Havva anan dünkü çocuk sayılır. Anadolu’yum ben” diyen Ahmet Arif’i çok severim.
Yüksek sesle eşlik ettiğin bir müzik eseri var mı?
Biz İbrahim Tatlıses’le büyüdük. Babam Abdullah Papur, Aşık Mahsuni dinlerdi otomobillerde. Biz de onlarla büyüdük. Bazen İbrahim Tatlıses’in eski parçalarıne eşlik ediyorum.
Boş zamanlarında neler yapıyorsun?
Sporla birlikte senaryo yazıyorum, hikaye avcılığına çıkıyorum. Gazete okuyorum. Şu sıralar Arapça ve Afganistan’da konuşulan Peştuca öğrenmeye çalışıyorum.
En çok hangi kenti seviyorsun?
Cape Town. İnsanları ve doğası beni çok etkiledi. Uzak olmasa, orada bir süre yaşamak isterim.
Kendini nerede evinde hissediyorsun?
Şu sıralar Berlin. Öyle çok eşyam yok. Hafif bir bagajla yaşıyorum.